Radikal gazetesinden Bahar Çuhadar, 7farklı semtten 7 liseliyle bir araya gelerek 6soruya yanıt aradı. İşte yeni nesil liseliler..
Nasıl davranacaklar, sorulara rahat cevap verecekler mi, ya sıkılırlarsa, çok fırlama çıkıp, bilmişlik taslar, sinirimi bozarlarsa? En büyüğü 1992, en küçüğü 1995 doğumlu lise öğrencisi yedi gençle, Beyoğlu'nda bir kafede buluşmak üzere yola çıktığımda, aklımdan bunlar geçiyordu. Bir yandan da ‘onların' dünyasına ne kadar uzak kaldığımı düşünüyordum. İnternet gençliği oldukları konusunda kafam net de dahası gelmiyordu bir türlü. 90'ların sonuna denk gelen lise yıllarımda önümüzdeki koca dünyayı kavramaya çalışır, metal ve rock dinleyip, klasikleri hatmetmeye çalışırdık. Ne ‘Evimiz Hollywood'da kaçırılırdı, ne Bluejean'in son sayısı… Odalarımızın duvarları posterlerle kaplıydı. Her sınıfta birden fazla metal grubu vardı sanki, okul gezilerinde çaktırmadan bira içenlerde de tuhaf bir zafer duygusu… ‘Solcu' olanlarımız vardı, ‘ülkücüler' de.
Yedi ayrı okuldan yedi liseli...
2010'un lise gençliğinin nasıl yaşadığını, nelerin hayalini kurduğunuysa onlardan dinleyecektim. Ömer Yeniköy'den, Hazal Beylikdüzü'nden, Emek Cerrahpaşa'dan, Hasan Kuştepe'den, Burak Florya'dan, Çağla Tarabya Üstü'nden, Kübra Üsküdar'dan geldi. Herkes tamam olduğunda, kafamdakilerin hüsn-ü kuruntudan ibaret olduğuna emindim. Söyleşiye başlamadan birbirlerini tanımaya başlamışlardı zaten.
2010 model liseliler
"Ayrı ayrı konuşmaya gerek yok değil mi?" diye girdim lafa, "Yok canım!" diyen bakışlar geldi. Müzik konuşurken, "Poster?" dedim, kikirdeyip, "Yok ya, ne posteri!" dedi birisi. "Okula porno dergi götürülüyor mudur hala?" diye sorayım dedim, bir diğeri "Ne gerek var dergiye, internet varken!" dedi. Hasan 1 Mayıs'ta polisten dayak yediğini anlatırken, politik eylemlerin boşa nefes tüketmek olduğunu düşünen Ömer, hafifçe irkildi. Birbirlerine şaştılar, bana güldüler, yaşıtlarını anlattılar, hayallerini sıraladılar, ciddi mevzularda hafifçe atıştılar. "Uzatmayın ama" deyince, "Tamam, barıştık" deyip tokalaştılar.
Bir ara gözüm servis tezgahına ilişti, garson ve arkadaşı, ellerini başlarına dayamış, onları dinliyordu. Ayrılırken "Sizin de kafanızı şişirdik" diyecek oldum, "Yok canım, bayıldık valla!" oldu yanıt. Koca bir cumartesi gününü bana kendilerini anlatarak, birbirlerini anlamaya çalışarak geçirdiler. Ben mi şanslıydım da tesadüf eseri ‘aklı başında' gençleri buluşturmuştum, yoksa onların aklı zaten sandığımdan çok daha mı doluydu bilemedim…
Facebook'ta ‘Gossip' grupları:
Lise gençliği arasında en popüler dizilerden biri ‘Gossip Girl'. Hazal ve Burak, okullarındaki arkadaşlarının diziden ‘ilham alarak' Facebook'ta ‘gossip' adlı gruplar kurduklarını anlatıyor. Grupta isim vermeyen bazı öğrenciler, arkadaşlarının özel hayatları, ilişkileri hakkında bildiklerini ‘sızdırıyormuş.' Hazal yazıların kimi zaman dava konusu olduğunu söylüyor, heyecanla. "Neler yazıyorlar mesela?" diyorum, Burak "Herkes hakkında çirkin şeyler yazıyorlar" diye özetliyor…
BURAK, EMEK, ÇAĞLA, HASAN, HAZAL, KÜBRA VE ÖMER'E SORDUK:
1. Belli bir politik görüşün var mı? Şu anda oy verecek olsan kime verirdin?
2. Kürtçe eğitim olmalı mı? Türbanlı öğrenciler üniversiteye alınmalı mı?
3. Sence Türkiye'nin en büyük sorunu ne?
4. Türkiye'de yaşamaktan mutlu musun? Yurtdışından özendiğin herhangi bir şey var mı?
5. Ünlü olmak ister misin?
6. 30 yaşında nerede, ne yapıyor olmak istersin?
BURAK ÇEVİK
17 yaşında. Şişli Terakki Lisesi'nde son sınıf öğrencisi. Florya'da oturuyor. Annesi ev hanımı, babası nakliyat şirketinde çalışıyor. Koç Üniversitesi'nde okuyan bir ağabeyi var. Boş vakitlerinde kısa film ve fotoğraf çekiyor, film izliyor. Kısa filmi ‘3 imza' ile İstanbul Erkek Lisesi'nden ve International Teen Short Film Festivali'nden aldığı birer birincilik ödülü var. Bilgi Üniversitesi'nde burslu sinema okumak ya da yurtdışında bir sinema okuluna gitmek istiyor.
1. Politikaya belli bir ilgim var. Ama bir kesime ait olmak, belli bir sorumluluk yükler. O sorumlulukta değilim. Politik olmak; bir şeyleri değiştireceğine inanmak demektir. Bir şeyleri değiştirebileceğime inanmıyorum. Her tarafı sorgulamayı tercih ederim. Oy verecek olsam CHP'ye verirdim. Kendimi illa bir şey olarak tanımlayacaksam Atatürkçü derim. Onun da eksik yönleri var, onu da sorgulamalıyız. Okullarda bir büstün önünde ayakta tutulmaya, bazı şeyleri put haline getirmeye de, tam tersi görüşe de karşıyım.
2. Kendi ülkeleri olsaydı, Kürtçe eğitim olabilirdi. İngiltere'de Türk okulu açıp, Türkçe eğitim veriliyor mu? Ama her sabah bayrak karşısında durmak zorunda değiller bence. Hiçbir insanın "Türküm, doğruyum, çalışkanım" deme zorunluluğu olmamalı. İnsan doğuştan gelen hiçbir özelliğiyle övünmemeli. Cinsiyetimle, ırkımla, dinimle, vatanımla, milletimle gurur duymamam gerekir.
Türbanın gerçekten onların özgürlüğü olduğuna inansaydım, desteklerdim ama bence garip bir çelişki içindeler. Gerçekten inanıyorsa üniversiteye türbanla girebilmeli. Sokakta çıplak dolaşmak da yasak, türbanla dolaşabiliyorsak çıplak da dolaşabilmeliyiz.
3. Tahammülsüzlük.
4. Mutlu değilim. Ama mutlu olmasam da o baskı beni pek etkilemiyor çünkü insan gerekli yerde kulağını kapatmasını bilmeli. Kişisel olarak hissetmiyorum ama çocuk 6'da, 7'de, 8'de sınava hazırlanıyor. Üniversite sınavı bitiyor, KPSS başlıyor. Yurtdışında ilgilendiğin bir sosyal alan varsa, o notun önüne geçiyor. Ama Türkiye'de sadece not önemli. Seneye üniversite sınavına gireceğim ve sinema okumak için matematik çözmem gerekiyor. Bu beni arada mutsuz ediyor ama bir şekilde hallederim, diyorum.
Türkiye'de yeterince özgürlükçü bir ortamın var olduğuna da inanmıyorum. Her gün maruz kaldığımız taraflı medyanın, mahalle baskısının, gerek etnik, gerek çıkar çatışmalarının ağırlığından memnun değilim. Kimi zaman düşüncelerimi özgürce söylemekten çekiniyorum. Bazen, bir Kuzey Avrupa ülkesinde yaşasaydım, nasıl bir ruh halinde olurdum merak ediyorum. Ama bir ‘etki'nin olması her zaman için iyidir. Böylelikle ‘tepki'yi doğurur.
5. Türkiye'de ünlü olsam, beni yol kenarında öldürürlerdi herhalde. Konuşurdum ve fazla tahammül edemezlerdi. Film çekmek istiyorum ve bunun popüler olmak gibi yanları da var. Yaptığım şeyle ünlü olursam olurum, ama öyle bir tutkum da yok.
6. Uzun metrajlı bir filmimle Cannes'da Altın Palmiye için yarışıyor olmak isterim.
EMEK YÜKSEK
‘İsteyen kapanır'
15 yaşında. Beşiktaş Anadolu Lisesi'nde, lise 1'de okuyor. Cerrahpaşa'da oturuyor. Babası esnaf, annesi çalışmıyor. Bir kardeşi var. Drama eğitimi alıyor, satranç oynuyor. Fen alanında eğitim görmek istiyor.
1. Sosyalist olarak tanımlayabilirim, kısmen. Oyumu ÖDP'ye verirdim.
2. Biz ana dilde eğitim görebiliyorsak, Kürtlerin de görebilmesi gerekir. Bayrak önünde "Türküm, doğruyum" gibi şeyler yanlış bence. İsteyen de kapanır, onların düşüncelerini sorgulamak bize düşmez.
3. Yoksulluk. Eşitsizlik.
4. Kısmen… Eğitim sistemi değişmeli. Baskı hissediyorum. Sürekli ders çalışmak zorunda olmak istemiyorum. Asosyal bir gençlik olmaya başladı. Sürekli televizyon, bilgisayar… Genel olarak mutlu bir insanım. Seçme şansım olsaydı İspanya'da yaşamak isterdim. Boğa güreşleri dışındaki kültürü , dili hoşuma gidiyor. Ülkenin durumu olarak bakarsak Küba'da yaşamak isterdim.
5. Yaptıklarımla değer kazanmak isterim… Şarkı söylemek gibi bir tutkum var ama bu alanda ünlü olmak ister miyim? Olursa olurum, olmazsa olmaz…
6. İşimde en iyi olmuş, kuracağım ailemle dünyayı dolaşıyor olmak isterdim.
HASAN MERT KAYNAR
‘Kürtçe eğitim olmalı'
18 yaşında. Hasköy Güner Akın Lisesi, son sınıf öğrencisi. Kuştepe'de oturuyor. Anne ve babası ayrı. Bir kardeşi var. Halkevi'ne devam ediyor, bol bol sahaf geziyor. Genç Umut dergisini çıkaran ekipten. İşitme engelliler öğretmenliği okumak istiyor.
1. Sosyalistim. Bu tarz bir hayat yaşamaktansa, herkesin eşit olmasını isterdim. Bu düzende oy kullanmam.
2. Her dilden eğitim yaygınken Kürtçe eğitim olmalı. Ülkenin ciddi kısmı Kürtçe konuşurken, bu dilin yok olmasına "Evet" diyemem. Türbanı özgürlük olarak niteleyebiliriz ama türban siyasal iktidarın simgesi haline geldi.
3. Eğitim sıkıntısı.
4. Türkiye'de yaşamak beni mutlu etmiyor. Mutlu olmasam bile gitmek istemem. Sorun çok ama değişecek olması umudu beni mücadeleye itiyor. Küba'daki sistem uygulanabilir.
5. Hiç düşünmedim ünlü olmayı.
6. Öğrencilerime yarına ümitle bakmalarını anlatıyor olmak isterim.
ÇAĞLA URAL
‘Oy kullanmam'
18 yaşında. Behçet Kemal Çağlar Lisesi, son sınıfta. Tarabya Üstü'nde oturuyor. Babası öğretmen, annesi çalışmıyor, şair. Bir ağabeyi var. Halkevi'ne gidiyor, Genç Umut dergisine yazıyor.. Mütercim tercümanlık okumak istiyor.
1. Sosyalistim. Bir kimse, parası var diye seni ezmemelidir. Ülkemize baktığın zaman, zengin ezen kısımdır; bizim kesimimiz, işçi, emekçi ezilen sınıftır. Böyle olmaması gerekir. Oy vermezdim.
2. Kürtçe eğitimi savunuyoruz. Neden onları asimile edelim ki, kendi hakları. Kapanmaya kadın olarak karşıyım. Müslüman olduğunu söyleyen erkek, istediği gibi giyinebiliyor, niye onun sorumluluğunu taşıyıp kendimi kapatayım? Türban politik amaçla kullanılıyor.
3. Hak ve özgürlükler... Haklarımızı talep etme özgürlüğü yok.
4. Mutluyum ama keşke Türkiye biraz daha farklı olsaydı. Umudumu kaybetseydim, mücadeleyi seçmezdim. Eğitimimiz niteliksiz, cinsiyetçi. Dershanelere mahkum edildiğimiz bir sistemin içindeyim.
5. Hayır. Oyuncu olmak isterdim küçükken. Şimdi öyle özel bir isteğim yok.
6. İyi bir tercüman olmak isterim.
Fransa'daki liselilere selam!
Saatler süren sohbetin en ateşli anları, politik tercihlerin paylaşıldığı anlar. Rumeli Han'ın açık camından, İstiklal Caddesi'nin rutin cumartesi gürültüsü, saat başı akıp giden eylemlerin sloganlarından arta kalanlarla birlikte konuşmalarımıza karışırken, Sarkozy'nin emeklilik reformuna inat, Paris'i yerle bir eden yaşıtlarından haberdar olup olmadıklarını soruyorum. Başka da bir şey dememe gerek kalmıyor, sözü onlar kapıyor:
Çağla: Çok güzel bir şey… Biz de demokratik lise mücadelesini savunuyoruz. Gidip ÖSS'den hesap sorup, pankart asıyoruz binasına. Bizde şöyle bir algı var: Yürüyeceğiz de ne yapacağız, biz bu yaşta yapamayız diye… Görüyoruz ama Fransa'yı, bunlar çok güzel. Biz haklarımızı Genç Umut olarak savunuyoruz.
Hasan: İki sene önce, GSS yasası geçeceği zaman Tayyip Erdoğan işçilere seslenip, "Size ne oluyor ki, bu sizi ilgilendiren bir yasa değil. Bu çocuklarınızı ilgilendiriyor" demişti. O da bir emeklilik yasasıydı aslında. Sarkozy eylemleri esasında 60 lise işgal edilmişti, eğitimlerini durdurmuşlardı. Kendi yaşam haklarını savunuyorlar.
Burak: Her türlü şeyi desteklerim ama şiddet girmemeli bence.
Çağla: Şiddet gösteren onlar.
Burak: Yunanistan'da…
Hasan: Ama orada kritik bir şey var, bir insan öldü.
Burak: Evet ama bunun için de başka bir insanın başını yaramazsın. Bunu başka şekilde dile getirebilirsin. Bu, insan öldüren birini idam edelim demek gibi.
Hasan: Ama zaten orada sokağa çıkan insan şiddete maruz kalıyor. Doğrudan bir insanın kafasına taş atmıyoruz. Müdahale oluyor, gaz bombası atılıyor. O gaz bombasını teneffüs ettin mi bilmiyorum ama…
Burak: Başka türlü davranıp da sesini yükseltemez misin?
Hasan: 1 Mayıs zorlamasına, üç kere katıldım. Kafam da yarıldı, arkadaşlarım gözaltına da alındı. Tophane'de faşistler saldırdı. Devlet "Git Kadıköy'de yap" diyor. Ama sen sesini başka türlü duyurmak istiyorsun, Taksim o kadar insana açıkken, sana niye kapalı? Sen orada yürüyorsun, adam gaz bombası atıyor, sen kendini koruyorsun.
‘A, sen bakire misin?' dönemi...
"Cinsellik rahat yaşanıyor mu yaşıtlarınız arasında?" diye, temkinli bir tonla mevzua giriyorum, "Kesinlikle daha rahat artık gençler" diye, sözleşmişçesine ortak bir cümle yükseliyor masadan. Tamam, kimse kendi hayatının içine sokmuyor masadakileri ama duyduklarım, günümüz liselisinin kendilerine dayatılanları pek kaale almadıklarına ikna olmam için yeterli. Burak, Şişli Terakki Lisesi'de misal, bakirelik konusunda işlerin ‘tam tersi' işlediğini anlatarak başlıyor: "Artık kız bakireyse ‘A bakire misin?' durumu oluyor. İnsan özgürce yaşamalı. Ne baskı uygulamalı, ne de o baskı sonucu kişi uçlarda yaşamalı." Evlenirse, evleneceği kişinin bakire olmasını ister miymiş? Gülümsüyor; "Ya aslında bunu ben de çok düşündüm… Hala da düşünüyorum..." Sonrası benden çıkıyor, sohbet kendi aralarında gayet güzel dönüyor:
Ömer: Ben umursamazdım. Kim bilir o yaşa kadar ben neler yaşarım.
Çağla: Bakirelik kesinlikle kişiye aitir, insanları böyle ayırmamak gerekir. Kız-kadın ayrımı da yanlış. Bakirelik meselesinin kadınları aşağılayan bir şey olduğunu düşünüyorum. Okullarda bu tarz şeyler çok olur. Müdürümüz, "Eteği kısa kız öğrenciler, sokakta araba bekleyen insanlara benziyor" dedi. Bu şekilde aşağıladı.
Burak: Baskı erkeğe de kadına da kuruluyor. Sonra 80 yaşındaki adam 16'sındaki kızla evleniyor. Yirmi herif 10 yaşındaki kıza saldırıyor. İnsan ihtiyacını gideremezse patlama olacaktır. Önemli olan, doğal yaşamak.
Emek: Lisede cinsel ilişkiye girmiş olan çok insan var.
Hazal: Evet, fazlasıyla vardır sanırım. Ne yazık ki bu kulaktan kulağa yayılır. Özele saygının önemini pek göremiyorum.
Kübra: Cinsellik yaşıtlarım arasında Avrupa'daki gibi yaşanıyor. Ama sevgililer birlikte olduklarında, bunu ailelerinden saklayabiliyorlar.
Hasan: Ben hiç duymadım bir kadınla erkeğin, lisede birlikte olduğunu. Evleneceğim kişinin durumunu da düşünmedim. Ama bu kişinin özgür iradesidir. Erkek yaptı mı aslandır, kadın yaptı mı… O babanın oğlu yapsa, "Helal olsun" der.
ÖMER GEZ
‘Partilerin hepsi kötü'
15 yaşında. Robert Kolej'de, lise 1'de okuyor. Yeniköy'de oturuyor. Annesi emekli, babası ilaç firmasında çalışıyor. Bir ağabeyi var. Fotoğraf çekiyor, maket araçlar yapıyor. Nörolog olmak istiyor.
1. Politik tartışmaları izlemeyi seviyorum ama içinde olmak rahatsız ediyor. Ortada duruyorum. Farklı perspektiften bakıp, anlamaya çalışıyorum. Partiler birbirinden beter ama oyumu CHP'ye verirdim.
2. Kendimi çok Atatürkçü görüyorsam, "Türbanlılar girmesin üniversiteye" derdim. Diğer taraftan bakınca, "İnsan hakları" derdim. Ortadan bakınca, değişiyor. Öyle giyinmeyi uygun görmüş, giyinebilir. Propagandasını yapmadığı sürece.
3. Eşitsizlik.
4. Türkiye'de mutluyum ama seçebilseydim İngiltere'de yaşamak isterdim. Eşitliğin gerçekten olduğunu düşündüğüm bir ülke.
5. Şarkıcı gibi değil ama tanınmış doktor olmak isterim.
6. Doktor olup ailemle burada veya yurtdışında yaşamak isterim.
KÜBRA ATASEVEN
‘Sosyal devlet zayıf'
18 yaşında. Almanya'da doğup büyümüş, bir yıldır İstanbul'da. Liseyi dışarıdan okuyor. Üsküdar'da oturuyor. Anne ve babası ayrı. Babası Almanya'da, annesi inşaat sektöründe çalışıyor. Yürüyüş yapıyor, alışveriş merkezlerini geziyor, kafelerde zaman geçiriyor. Tercümanlık ve işletmede çift ana dal yapmak istiyor.
1. Politikayla ilgilendiğim söylenemez. Oy vermezdim, çünkü hiçbir partiyi beğenmiyorum.
2. Kürtçe eğitim olmalı, yabancı dilde eğitim veriliyorken neden Kürtçe de öğretilmesin? Türbanlılar üniversiteye alınmalı, herkesin eşit eğitim hakkı olmalıdır.
3. Farklılıkların zenginlik yerine çatışma kaynağı olması.
4. Mutluyum ama daha güzel bir Türkiye umuyorum. Yurtdışında büyümüş biri olarak, burada sosyal devletin zayıf olduğunu düşünüyorum.
5. Ünlü olmak isterim ama iyi bir işin sonucu olarak...
6. Yönetici mevkisinde olmak.
HAZAL ALICIGÜZEL
‘Kürtçe eğitime gerek var mı?'
18 yaşında. Cahit Zarifoğlu Lisesi'nde, son sınıfta okuyor. Beylikdüzü'nde oturuyor. Annesi estetisyen, babası personel müdürü. Bir ağabeyi var. Boş zamanlarında erkek arkadaşıyla geziyor, alışveriş merkezlerinde vakit geçiriyor. Hukuk okumak istiyor.
1. Sosyal demokratım. Ancak karşımdaki görüşlere de saygım büyük. Aynı toplumun üyeleri olarak farklı görüş sahipleri olabiliriz. Kime oy vereceğimi bilemiyorum. Oy vermeye değer bir parti görmüyorum.
2. Neden? Böyle bir şeye gerek duyuluyor mu ki! Olmamalı. Eğitim ve öğretim sistemi içerisinde böyle bir kargaşaya gerek yok. Türban konusunda, her insanın tercihine saygım var. Ancak eğitim sisteminde görmek istemem. Yanlış olduğunu düşünüyorum.
3. Düşündüğünü ifade edememe.
4. Mutluyum. İstanbul güzeldir. Tabii başka semtlerinde yaşamak isterim. Ama vazgeçemem.
5. Ünlü olmak diğer insanlardan farklılık getirmiyor. Sadece yaptığın iş göz önünde oluyor ve daha fazla para alıyorsun. Ama görünmeyen kısımları ortaya çıkınca hiçbirine değmiyor. En sevmediğim kısmı hayatında sadece yakınlarının değil, herkesin söz hakkının olması.
6. Ailemi kurduğumun farkında olmak isterim. Mesleğimin beni mutlu ettiğini hissetmek isterim.
En çok gündelik alışkanlarını anlatırken tekliyorlar. Liseli gençliğin yaşam biçimi "Kendinizi bırakın, çevrenizi anlatın o zaman" sorusuyla biçimleniyor:
Müzik: CD almıyorlar. İnternet üzerinden ya da mp3 indirerek dinleniyor. ‘Rapçi', ‘metalci', ‘rockçı' ayrımı var ama daha çok "Hoşuma giden her şeyi dinlerim" tavrındalar. En popüler isimler; Rihanna, Justin Timberlake, Duman, Tarkan, Teoman, Mor ve Ötesi, Evanescence, Athena, Candan Erçetin, Sertab Erener, Morrisey, Grup Yorum, dizi müzikleri. Yoksul mahallelerde günümüzün arabesk müzikleri ve kendilerine ‘Apaçi' diyen grupların dinlediği tekno revaçta.
Sinema: Seyrek gidiliyor. Filmler internetten izleniyor, indiriliyor, korsan CD alınıyor.
Tiyatro: Tiyatroya sinemadan çok daha az gidiliyor.
Popüler figürler: Kıvanç Tatlıtuğ, Beren Saat, Kenan İmirzalıoğlu, Özgü Namal, Lady Gaga, Rihanna, Angelina Jolie, Kristen Stewart, Demet Evgar, Okan Yalabık, Cem Yılmaz.
Gazete: Eve alınan gazetelere göz atıyorlar ama haberi esas olarak internet sitelerinden alıyorlar. En çok bakılan gazeteler Milliyet, Radikal ve Haber Türk.
Köşe Yazarı: Takip ettikleri köşe yazarı yok.
Popüler diziler: Gossip Girl, Öyle Bir Geçer Zaman Ki, Küçük Sırlar, Ezel, Kurtlar Vadisi, Fatmagül'ün Suçu Ne?, Kavak Yelleri.
Popüler internet adresleri: MSN, Facebook, İnci Sözlük, Ekşi Sözlük. Facebook'taki arkadaş sayıları 200 – 600 arasında.
Mizah dergisi: En çok Uykusuz okunuyor. Vedat Özdemiroğlu, Yiğit Özgür, Uğur Gürsoy. Ersin Karabulut, Umut Sarıkaya en sevilen çizerler. Okan Bayülgen ve Beyaz'ı takip ediyorlar.
Dergi: Pek yaygın değil. NTV Tarih ve bilgisayar dergileri arada bir alınıyor.
Kitap: Genel olarak pek okunmuyor ama okullardan ‘Alacakaranlık' serisi ve ‘Aşk' (Elif Şafak) furyası geçmiş. Ahmet Ümit romanlarına da ilgi var.
Popüler markalar: iPhone, Blackberry, iPod, Tiger ayakkabılar, Ugg botlar.
Sigara: Büyük kısmı sigara kullanıyor.
Uyuşturucu: Esrar kullanımına sık rastlanıyor. Yoksul bölgelerde esrar ve hap kullanımı daha yaygın.
Alkol: Bira ve şarap tüketiliyor.
Porno Dergi: Modası geçeli çok olmuş… İnternet daha ‘verimli' bir kaynak…
Karşı cinsle ilişki: ‘Teklifler' genelde sosyal ağlar, cep telefonu gibi iletişim araçları aracılığıyla yapılıyor. Karşı cinsle yakınlaşmada en çok internet kullanılıyor… ‘Benimle çıkar mısın?', ‘Sevgilim olur musun?' tedavülden çoktan kalkmış.
Cinsellik: Ortak yanıt; "Cinsellik artık daha rahat yaşanıyor, doğal bir şey..."
En büyük dert: Eğitim, bitmeyen sınavlar,gelecek kaygısı, kendine zaman ayıramamak.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış