Son olarak 15 Temmuz 2016 günü girişimine tanık olduğumuz ve milletin direnişiyle püskürtülen darbeler Türkiye'nin hafızasında yerini koruyor.
DARBE NEDİR?
Darbe'nin Türk Dil Kurumu'ndaki anlamı; "Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi" Kubbealtı Lugatı'nda ise; "Bir ülkede iktidarı ele geçirmek için yapılan yasa dışı hareket, darbe-i hükûmet" olarak yer alır.
TÜRKİYE'DE KAÇ DARBE OLDU?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu 1923 yılından bugüne ülkemizde; darbe, darbe girişimi, muhtıra, e-muhtıra olmak üzere toplamda 8 olay yaşandı.
Bu olaylar ise şunlar;
- 27 Mayıs 1960 Darbesi
- 22 Şubat Ayaklanması
- 12 Mart 1971 Muhtırası
- 12 Eylül 1980 Darbesi
- 28 Şubat 1997 Süreci
- 27 Nisan 2007 E-Muhtırası
- 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi
27 MAYIS 1960 DARBESİ
Türkiye’nin çok partili hayata geçişinde büyük bir öneme sahip olan Demokrat Parti, 1950 yılında iktidara gelmişti. 10 yıl süren iktidarları süresinde Adnan Menderes ve arkadaşları girdikleri her seçimde oylarını arttırmışlardı. “Yeter Söz Milletin” diyerek iktidara gelen ve milletin kalbinde büyük yara açan Türkçeleştirilen ezanı tekrar orijinal haline getiren Demokrat Parti İktidarı’na 27 Mayıs 1960 darbesi yapılmış ve Yassıada yargılamaları sonucu Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilmiştir.
Bu darbe Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk darbesi olup darbeciler bir Başbakanı ve iki Bakanı asma haysiyetsizliğinde bulunmuşlardır.
22 ŞUBAT AYAKLANMASI
27 Mayıs 1960 Darbesi’nin amacına ulaşmadığını düşünen cuntacı subaylar, bu tarihten sonra yeni bir darbeyi dillendirmeye başlamışlardı. 1961 yılında yapılan seçimlerde Demokrat Parti’nin devamı olan Adalet Partisi en fazla oyu almış, sağ partilerde Meclis’te çoğunluğu elde edince cuntacı subayların milletin tercihine tahammülleri kalmamıştı.
Ancak; 1960 darbesinden sonra kendi içlerinde bile birlik olamayan darbeciler gruplaşmaya gitmiş ve sabahla öğlen arasında karar değiştiriyorlardı.
Bu ortamda Genelkurmay içerisinde subayların karşı karşıya gelmesi sonucu Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir askeri öğrencileri yanına alarak bir ayaklanma başlatmış olsa da yeterli desteği görememesi nedeniyle bu hareket sadece ayaklanma olarak kalmış ve tarihte yerini almıştır.
12 MART MUHTIRASI
1969 seçimlerinde Süleyman Demirel liderliğinde iktidara gelen Adalet Partisi döneminde, 1980 darbesi öncesinde olduğu gibi yabancı istihbarat örgütlerinin kışkırtmasıyla ülkede kargaşa ortamı hakimdi. Bu zemini fırsat bilen amacı hükümeti devirerek yönetimde söz sahibi olmak isteyen Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a bir muhtıra verildi. Muhtırada hükümetin istifası isteniyordu. Demirel, istifa etti.
Süleyman Demirel’in istifasının ardından CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim partisinden istifa ederek tüm partilerin desteğiyle Başbakan seçildi. Ancak 12 Mart 1971-13 Ekim 1973 arası iktidarda kalan Erim hükümeti başarılı olamadı ve seçime gidildi. Bu hükümetin yaptığı en önemli iş ise; 1960 yılında yapılan Anayasa’yı yarı yarıya değiştirerek daha otoriter bir Anayasa yapmaları oldu.
12 EYLÜL 1980 DARBESİ
12 Mart 1971 Muhtırası’nın ardından yabancı istihbarat örgütlerinin eli Türkiye’de dolanmaya devam ediyordu. Öyle ki; kanlı eylemler, öğrenciler arasında giderek artan sağ-sol çatışmaları adeta yapılacak darbe için zemin hazırlıyor. Darbe için geçerli bir neden sunmaya çalışıyordu.
12 Eylül Darbesinden önce ülkede meydana gelen bazı önemli olaylar şunlardı;
-1 Mayıs 1977- Taksim’de 33 kişinin hayatını kaybettiği Kanlı 1 Mayıs olayı
-16 Mart 1978 Katliamı-İstanbul Üniversitesi’nde sol görüşlü öğrencilerin üzerine bomba atıldı, ateş açıldı. 7 kişi hayatını kaybetti, 47 kişi yaralandı.
-2 Haziran 1978-Madrid’de Ermeni örgütü ASALA’nın düzenlediği silahlı saldırı sonucunda, Türkiye’nin Madrid Büyükelçisi Zeki Kuneralp’in makam arabasında bulunan eşi Necla Kuneralp, emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu ve aracın şoförü öldü. Büyükelçi araçta bulunmadığı için kurtuldu. Bu tarihten sonra Ermeni örgütü 21 ülkede gerçekleştirdiği saldırılarda 42 Türk diplomat hayatını kaybetti.
-27 Kasım 1978-Abdullah Öcalan PKK’yı kurdu.
-19 Aralık 1978-Kahramanmaraş’ta başlayan olaylarda 100’den fazla kişi hayatını kaybetti.
-1 Şubat 1979-Abdi İpekçi öldürüldü.
-13 Mayıs 1979-TÜSİAD gazetelere ilan vererek, Bülent Ecevit Hükümeti’nin çekilmesini istedi.
-11 Haziran 1979-IMF’nin baskısıyla Türk Lirası’nda devalüasyon yapıldı.
-19 Kasım 1979-Milliyetçi gazeteci - yazar, eski AP milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu İstanbul’da uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti.
-27 Aralık 1979-Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhurbaşkanı'na uyarı mektubu verdi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ile kuvvet komutanlarını imzasını taşıyan mektupta ülkedeki iç karışıklıkla ilgili rahatsızlıklar dile getirildi.
-24 Ocak 1980-Ekonomik kısıtlamalar getiren 24 Ocak Kararları açıklandı.
-6 Nisan 1980-Fahri Korutürk’ün süresinin dolmasıyla TBMM’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri süreci başladı ancak yeni Cumhurbaşkanı bir türlü seçilemedi.
-27 Mayıs 1980-MHP’li eski bakanlardan Gün Sazak Devrimci Sol örgütü üyeleri tarafından aracına binerken öldürüldü.
-17 Haziran 1980-Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, kuvvet komutanları ve Genelkurmay 2. Başkanı Necdet Öztorun'a kod adı 'Bayrak Harekatı' olan bir darbenin 11 Temmuz 1980'de gerçekleştirilmesi talimatını verdi.
-2 Temmuz 1980-Bayrak Harekatı' Süleyman Demirel hükümetinin güvenoyu almasıyla ertelendi.
-19 Temmuz 1980-Eski başbakanlardan Nihat Erim İstanbul Dragos'ta öldürüldü.
-28 Ağustos 1980-5 Eylül 1980'den itibaren her an hazır olunması' bildirilen 'Bayrak Harekatı' emirleri özel kuryelerle kuvvet komutanlarına teslim edildi.
-12 Eylül 1980-Genelkurmay Başkanı Kenan Evren liderliğindeki Milli Güvenlik Konseyi darbe yaptı.
Yukarıda yazan; 12 Eylül öncesi yaşanan hiçbir gelişme seçilmiş hükümeti devirmek için asla geçerli bir sebep olamaz.
Çünkü 12 Eylül sonrası ortaya çıkan tabloyu anlamak için şu rakamlar yeterli olacaktır;
650 bin kişi göz altına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişinin cezası infaz edildi.
98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
171 kişinin gözaltında işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.
31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı. Üç gazeteci silahlı saldırıda öldürüldü.
Gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi açlık grevinde öldü.
28 ŞUBAT SÜRECİ
Tam olarak bir darbe olmasa da askerin seçilmiş hükümeti iktidardan etmesiyle sonlanan bir süreçtir.
1995 27 Mart’ta yapılan seçimlerde Refah Partisi, bir önceki yerel seçime kıyasla oy oranını yüzde 19,14'e çıkarırken, 15 büyükşehir belediyesinin 5'ini kazandı. Bunlar arasında İstanbul ve Ankara da vardı.
27 Aralık’ta yapılan genel seçimlerde de Refah Partisi sandıktan başarıyla çıktı. Oyların yüzde 21,37’sini alan parti 1969’dan bu yana ilk kez hükümeti kurma görevini elde etmiş oldu.
Ancak bu durum TSK’yı rahatsız etmişti. Cumhurbaşkanı hükümeti kurma görevini Erbakan’a vermesine rağmen. Necmettin Erbakan diğer partilerden aradığı desteği bulamamıştı. Süleyman Demirel’in hükümeti kurma görevi verdiği Tansu Çiller başarılı olamayınca görev Mesut Yılmaz’a veridi. Ancak 3 ay iktidarda kalabildi.
28 Haziran 1996’da Cumhurbaşkanı Demirel, bir kez daha hükümeti kurma görevini Necmettin Erbakan’a verildi. Erbakan, Tansu Çiller’le birlikte Refah-Yol hükümetini kurdu ve 8 Temmuz 1996 güvenoyu aldı.
Bu tarihten sonra Genelkurmay’ın Refah Partisi’ne karşı kurduğu Batı Çalışma Grubu etkin rol oynadı. BÇG(Batı Çalışma Grubu) Refah Partilileri izleyerek ve fişlemeler ile psikolojik bir savaş yürüttü. BÇG’nin başında ise Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir ve Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak yer alıyordu.
Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve kuvvet komutanları 26 Ocak 1997 tarihinden itibaren Gölcük Donanma Komutanlığı’nda 3 gün süren olağanüstü bir toplantı yaptılar.
4 Şubat 1997’de ise 28 Şubat’ın simge fotoğraflarından birinin çekildiği olay gerçekleşti. Tanklar Ankara Sincan’da geçirildi. Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ise buna; “demokrasiye balans ayarı yaptık” diyerek adeta bir muhtıra verdiğini sanıyordu.
28 Şubat 1997’de gerçekleştirilen “irtica” konulu MGK’da asker, 18 maddelik bir karar listesi ortaya koydu. En önemli istek 8 yıllık zorunlu eğitimdi. Böylece İmam Hatip Liseleri'nin orta kısmı kapanacaktı. Tüm Kuran kurslarının Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlanması, tarikatların faaliyetlerinin yasaklanması gibi istekler 9 saat süren toplantıda dile getirildi. Erbakan bu kararlara imza atmadı, diğer partilerden destek aradı ancak aradığı desteği bulamayınca 5 Mart’ta kararları imzaladı. TBMM’de geri döner diye düşündüğü kararları dönemin Meclis Başkanı Mustafa Kalemli “bu kararlara Meclis’i karıştırmam” diyerek engel olmadı.
21 Mayıs 1997’de Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş Refah Partisi’ne kapatma davası açtı. 16 Ocak 1998’de sonuçlanan davayla Refah Partisi kapatıldı. Erbakan’a 5 yıl siyaset yasapğı getirildi. Yaz aylarında ise askerin brifing dizisi başladı. Asker, medya, yargı, iş dünyası gibi önemli kolları toplayarak algı operasyonu yürütüyordu.
19 Haziran’da ise Necmettin Erbakan Başbakanlıktan istifa etti. Bu süreçten sonra askerin Mesut Yılmaz hükümetine de baskısı devam etti. 28 Şubat Süreci’nde bir grup asker muhafazakar kesime karşı fişleme operasyonu yürütmüş ve birçok asker TSK’dan ihraç edilmişti. Ayrıca medya eliyle de algı operasyonları sürmüş ve İslam’la ilgisi olmayan insanlar kullanılarak İslamiyet kötülenmiştir.
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin mimarı FETO ise o dönemde Refah-yol hükümetine “beceremediniz bırakın” asker için ise “en azından daha demokratlar” diyerek bugünün sinyallerini vermişti. Bir diğer dikkat çekici nokta ise muhafazakar insanlar fişlemelerden etkilenirken FETÖ ise hiç etkilenmemiştir.
27 NİSAN E MUHTIRASI
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin sona ermesine az bir zaman kala yeni Cumhurbaşkanı içi seçim süreci başlamıştı. Bu süreçte TSK bir kez daha tartışmaların içinde yer alarak; 12 Nisan’da Genelkurmay Başkanlığı’nda yapılan basın toplantısında Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt “sözde değil özde laik Cumhurbaşkanı istiyoruz” dedi.
AK Parti ise Cumhurbaşkanlığı için Abdullah Gül’ü aday gösterdi. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu; “Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılabilmesi için Meclis'te 367 vekilin bulunması gerekir” diyerek yeni bir krizin fitilini ateşledi.
Daha önce yapılmış seçimlerde uygulanmamış bu teze CHP sahip çıkarken, MHP Meclis'e geleceğini ancak ret oyu kullanacağını açıkladı. Tüm bu gelişmelerden sonra kilit konuma gelen Anavatan ve Doğru Yol Partisi ise daha sonra çokça tartışılan bir kararla, son anda Meclis'e girmeme kararı aldılar.
27 Nisan’da yapılan ilk tur oylamada Abdullah Gül 361 oy aldı. CHP ise TBMM’de 367 kişinin bulunmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Tüm yaşananlardan sonra 27 Nisan gecesi TSK’nin sitesinde daha önce rastlanmamış bir bildiri yayınlandı. Yaşar Büyükanıt’ın sonraları ben yazdım dediği e-muhtıra niteliği taşıyan bildiride şu ifadelere yer verilmişti;
“Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır.”
E-muhtıranın sabahında ise Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek yaptığı basın açıklamasında hükümet adına; “Öncelikle söylemek isteriz ki, Başbakan’a bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir konuda hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik bir hukuk devletinde düşünülemez” diyerek konuyu uzamadan kapamıştır.
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ
15 Temmuz 2016 günü akşam saatlerinde İstanbul’da köprülerin kapatılması, Ankara’da ise jetlerin alçak uçuş yapmasıyla başlayan darbe girişiminde; FETÖ’ye mensup askerler aralarında TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Özel Harekat Daire Başkanlığı gibi önemli kurumların yer aldığı mekanları bombaladı. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a suikast düzenlemek istedi.
Ancak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla sokağa çıkan halkın direnişiyle karşılaştı ve başarılı olamadı. FETÖ elebaşısı Fetullah Gülen ve yabancı istihbarat örgütlerinin başını çektiği bu darbe girişimi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kanlı darbe girişimi olarak tarihe geçti.
Kendisini Türk askeri sanan FETÖ’cü hainler 249 vatandaşımızı şehit etti. 2 bin 193 vatandaşımız ise gazi oldu.
Ankara Gölbaşı’nda bulunan Özel Harekat Daire Başkanlığı’na atılan bombayla 42 polisimizi şehit eden alçakların bu girişimi için CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise “kontrollü darbe” diyerek tepki çekti.
15 Temmuz darbe girişimi bize; Ömer Halisdemir gibi kahramanların olduğunu, milletin tankın önünde durarak darbeye izin vermeyeceğini, selalarla meydanlarda toplanıp günlerce tek yürek olarak darbeye geçit vermeyeceğini gösterdi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne; darbe, darbe girişimi ve benzeri demokrasi karşıtı faaliyetlerde şehit olan herkesi selam, saygı ve dua ile anıyoruz. Allah hepsine rahmet eylesin. Ailelerine ve gazilerimize sabır diliyoruz.
Hiçbir haklı gerekçesi olmayan, Türkiye’yi her defasında sadece geriye götüren darbelerin bir daha yaşanmaması dileğiyle…
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış