Ahmet Hamdi Tanpınar’ın önemli klasiği: Beş Şehir
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Erzurum, Bursa, Ankara, İstanbul ve Konya’dan oluşan denemeleri Beş Şehir adıyla unutulmazlar arasında. Yazarın kitabı, gezi türünde edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir.
Türk Edebiyatının usta kalemi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 1946 yılında yayınlanan Beş Şehir kitabı, onun klasikleşmiş önemli eserlerinden biridir. Edebiyatta gezi ve deneme türünün en iyi örneklerinden sayılan kitap, Tanpınar’ın keskin gözlemlerin nefis bir ürünüdür.
Ahmet Hamdi denilince akla Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü akla gelmesi, Beş Şehir’in değerinden bir şey kaybettirmiyor.
Bilakis bu değerli kitap, milli mücadele sonrasında yazarın Anadolu’nun içinde bulunduğu dönemsel koşulları tasvir etmesi ve onun ne kadar usta bir yazı işçisi olduğunun ana göstergesidir.
BATI EDEBİYATIYLA TANIŞMASI
23 Haziran 1901 yılında Şehzadebaşı’nda dünyaya gelen Tanpınar, babasının devlet memuru olması sebebiyle çeşitli illerde yaşar. 1919’da Darülfünun Edebiyat Fakültesi’ne kaydını yaptıran usta kalem, burada Rıza Tevfik, Mustafa Şekip, Yahya kemal, Necip Asım gibi edebiyat ustalarıyla tanışır.
Yazarın ilk şiirleri, 1923’de Yahya Kemal’in öncülüğünü yaptığı Dergâh dergisinde yayınlanır. Edebiyat Fakültesi’nde mezun olduktan sonra ilk öğretmenlik deneyimini Erzurum Lisesi’nde yaşamaya başlar.
Bu dönemde diğer yazarlar gibi Batı edebiyatına ilgi duyan Tanpınar; Dostoyevski, Baudelaire, Homeros, Shakespeare, Goethe, Herdeia, Mallarme gibi yazarların eserleriyle tanışır.
Satın almak için tıklayın:
EDEBİYAT KÜRSÜSÜNE PROFESÖR OLARAK ATANDI
Doğu klasikleri arasında yer alan, Şeyh Galip, Şeyhi ve Naili’yi okur. 1925 yılında Konya’ya 1927’de ise Ankara’ya tayin edilir. Ekim 1933’te Güzel Sanatlar Akademisi, Sanat Tarihi kürsüsünde estetik ve mitoloji hocalığı görevine getirilir. 1939’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde açılan yeni Türk Edebiyatı kürsüsüne profesör olarak atanır.
1943 seçimlerinde Maraş mebusu olarak Meclis'e girer. 24 Ocak 1962’de kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Tanpınar'ın mezarı, edebiyat hocası Yahya Kemal’in yanındadır.
Yaşadığım Gibi, Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, İki Ateş Arasında, Aydaki Kadın, Yaz Yağmuru ve daha pek çok kitabı edebiyatımıza kazandırdı.
Beş Şehir ise onun kült eserlerinden biridir.
Gözlem gücü yüksek olan Tanpınar
TANPINAR’IN EDEBİYAT ANLAYIŞI
Ahmet Hamdi’nin yazı ustalığı alegorik ve sembol imgelerle anlatmak istediğini özlü biçimde dile getirmesiir. Doğu ve Batı kültürleri arasında sıkışmışlığı ve bunlar arasında ortaya çıkan kültürel ve sanatsal çizgileri eserlerinde bolca kullanmıştır.
Öte yandan, insan ruhunun derinliklerine inerek gizli saklı kalmış duygu bütünlüğünü de ortaya çıkartmakta mahirdir.
Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde bu özellikler belirgin şekilde kendini göstermiştir. Sadece saydığım bu önemli eser için geçerli değil elbette, Bütün edebiyatseverlerin Tanpınar’ın eserlerini okumalarını şiddetle tavsiye ediyorum.
BEŞ ŞEHİR
Yazar, öğretmenlik yaptığı ve gezdiği bu illerde, insanları ve şehirleri sosyo – kültürel bağlamında ele alarak, ekonomik ve sosyolojik ögelerle anlatmaya çalışır.
Sırasıyla beş şehiri kısa notlarla tanıyalım...
ANKARA
“Belki de Milli Mücadele yıllarının bıraktığı bir tesirdir, belki doğrudan doğruya çelik zırhlarını giymiş ortada dolaşan, bir eski zaman silahşoruna benzeyen kalesinin bir telkinidir; Ankara, bana daima dasitani ve muharip göründü. Şurası var ki şehrin vaziyeti de buna müsaittir. Daha uzaktan gözümüze çarpan şey, iki yassı tepenin arasındaki geçidiyle tabii bir istihkâm manzarasıdır. Bu his şehrin etrafında ve ona hâkim tepelerinden bakarken pek küçük farklarla ancak değişir.”
ERZURUM
“Erzurum’a üç defa, üçünde de ayrı ayrı yolardan gittim. Bu yolculukların birincisinde hemen hemen çocuk denecek bir yaştaydım. Balkan Harbi’nin sonunda, iki felaketli muhabere arasındaki o kısa, azaplı soluk alma yılının başında, babamın memur bulunduğu bir şark sancağından dönüyorduk. On bir gün, belki daha fazla süren, geceleri çadırda, böcek seslerinin geniş bir dut yaprağı gibi dört yanından yiyip bitiremedikleri sonsuz tabiat içinde, değirmen veya dere uğultuların dinleyerek, çobanların birbirlerini çağırdıkları seslerle karanlıkta fazla kımıldanan hayvanları azarlayan yahut gecenin topladığı hayaletlerden ürken bekçi köpeklerinin havlamalarıyla ürpererek, sabhları kırıcı bir soğukta donmuş ellerimin farkında olmadığım hareketlerine şaşarak geçen bu yolculuğu hiç unutmam.”
KONYA
Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine bir serap çeşnisini vermekten hoşlanır. Konya’ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bu serap vehmi karşılar. Çok arızalı bir arazinin arasından ufka daima bir ışık oyunu, bir rüya gibi takılır. Serim gölgeleri ve çeşmeleri susuzluğunuza uzaktan gülen bu rüya, yolun her dirseğinde siline kaybola büyür, genişler ve sonunda kendirinizi Selçuk sultanlarının şehrinde bulursunuz.”
BURSA’DA ZAMAN
“Şimdiye kadar gördüğüm şehirler içinde Bursa kadar muayyen bir devrin malı olan bir başkasını hatırlamıyorum. Fetihten 1453 senesine kadar geçen 130 sene, sade baştan başa ve iliklerine kadar bir Türk şehri olmasına yetmemiş, aynı zamanda onun manevi çehresini gelecek zaman için hiç değişmeyecek şekilde tespit edilmiştir. Uğradığı değişiklikler, felaketler ve ihmaller, kaydettiği ileri ve mesut merhaleler ne olursa olsun o, hep bu ilk kuruluş çağının havasını saklar, onun arasında bizimle konuşur, onun şiirini teneffüs eder.”
Ahmet Hamdi, kitabının geri kalan kısmını ise halk arasında taşı toprağı altın olan İstanbul’a ayırmış. İstanbul için uzun mesai harcayan yazarın bu tercihi elbette anlaşılır bir nedendir.
İSTANBUL
“Eski İstanbul bir terkipti (Bileşim) Bu terkip küçük büyük, manalı manasız, eski yeni, yerli yabancı, güzel, çirkin – hatta bugün için bayağı bir yığın unsurun birbirleriyle kaynaşmasında doğmuştu. Bu terkibin arkasında Müslümanlık ve imparatorluk müessesi, bu iki mihveri de kendi zaruretlerinin çarkında döndüren bir iktisadi şartlar bütünü vardı. Çocukluğumda, İstanbul’un hemen her evinde, saat başlarında “Entarisi ala benziyor”u, , yahut, “Üsküdar’dan geçer iken”i çalan masa saatleri vardı. Bunlar o devrin işporta mallarıydı.
"AŞKTAN SOFRAYA..."
Asıl İstanbul, yani surlardan beride olan minareyle camilerin şehri, Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar, bir şehrin içinde âdeta başka başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular uyandıran, hayalimize başka türlü yaşama şekilleri ilham eden peyzajlardır.
Her İstanbullu az çok şairdir; çünkü irade ve zekâsıyla yeni şekiller yaratmasa bile, büyüye çok benzeyen bir muhayyile oyunu içinde yaşar. Ve bu, tarihten gündelik hayata, aşktan sofraya kadar genişler."
Ergül Tosun
Kitap sayfası için iletişim:
ergul.tosun@ensonhaber.com
Ensonhaber'i Google News'te takip edin.
Abone Ol