Kendini boğazın serin sularına bırakan Metin Kaçan'ın Ağır Roman'ı

Metin Kaçan Ağır Roman'ı yazarken sık sık bayılırdı, bunu yakın arkadaşı Nihat Genç anlatıyor. Kaçan, taksiden durmasını söyler ve bir anda kendini boğazın beton gibi sert, buz gibi sularına bırakır. Edebiyatımızın Ağır Roman yazarı Metin Kaçan, herkesi derinden üzen ölümüyle bize sonsuz bir selam verdi.

Taksi Boğaziçi Köprüsü’nün orta yerinde durur. Hava buz gibidir, Metin Kaçan arabadan iner, korkulukları aşar ve köprüden kendisini boğazın soğuk sularına bırakır.

Tarih 6 Ocak 2013’tür.

Edebiyatımızın Ağır Roman efsanesini yaratan Metin Kaçan yaşama veda eder. Metin Kaçan’ın en bilinen eseri Ağır Roman’dır, yazarıyla özdeşleşmiştir eser. Ağır Roman, İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından dans tiyatrosuna çevrilip oynanır, Doğu Yakası’nın Hikâyesi adıyla Hollywood’da bile sahnelenir.

Çeşitli uluslararası ödüller alır. Sinemaya da uyarlanır kitap, Mustafa Altıoklar yönetir filmi, başrollerde Okan Bayülgen ve Müjde Ar vardır.

Ne var ki, Metin Kaçan filmi pek beğenmez. Bana kalırsa Metin Kaçan haklıdır, romanın sahiciliğini yeteri ölçüde yansıtamaz.

Sanki Altıoklar gibi vasat bir yönetmen değil de Yavuz Turgul gibi usta bir yönetmen çekse kim bilir ortaya ne harika bir film çıkardı diye çok düşünmüşümdür.

Olaylar 70’lerde Tarlabaşı’nda geçer, anlatılan Tarlabaşı’nın kalbi ve en tekinsiz muhiti olan Kolera Sokağı’nın insanlarının hikâyesidir.

ROMANI YAZARKEN SIK SIK BAYILDI

Bir başka deyişle, hayata tutunamayanların, oyunun dışında kalanların öyküsü. Ağır Roman sapına kadar sahici ama bir o kadar da sert ve hüzünlüdür.

Metin Kaçan bu romana o kadar kendisini kaptırır ki yakın arkadaşı Nihat Genç’in söylediğine göre romanı yazarken heyecandan çok defa bayılır.

70’li yılların bütün memleketi saran sağ-sol kavgalarının içerisinde, hırsızlar, hayat kadınları, şoparlar, covinolar (argoda hıristiyan erkek), hapçılar, sinyalcilerle dolu olan Kolera’da rüzgâr tersten eser, mahalle kendi kavgasını verir, her türlü kriminal faaliyet içerisinde hayatta kalma davasıdır bu kavganın ana konusu.

BİR YARDIMSEVER: ARAP SADO

Mahallenin efsane kabadayılarından en sonuncusu, son kabadayısıdır Arap Sado. Yoksullara yardım eder, yolsuz kalanlara omuz çıkar, herkesin sevdiği bir kabadayıdır. Ona “Arap Sado” lakabını ondan önce hakkın rahmetine kavuşan Jilet Niyazi takmıştır.

Berber Ali’nin dükkânından çıktıktan sonra bir köşebaşında kahpe bir pusuyla öldürülür Arap Sado, ölürken yazarın deyişiyle Berber Ali’nin oğlu Gıli Gıli Salih’e

"Salih, koçum! namım, şanım, her şeyim senin, senin" diye bağırarak ortalığı inletir.

Salih’in henüz o taraklarda bezi yoktur ama Sado’nun kanlı cesedinden sustalıyı alıp bir zulaya koyar. Sustalı, mahallenin kabadayılık makamının, iktidarın bir sembolüdür.

METİN KAÇAN USTALIĞI

Salih’in o çakıyı alıp mahallenin kabadayısı olmasına, emaneti devralmasına ise daha çok vardır. Babasının yanında, daha sonra Fil Hamit’in araba tamirhanesinde çalışan Gıli Gıli Salih bu işlerde tutunamaz.

Sanki Arap Sado’nun sözleri farkında olmadan Salih’in içine işlemiştir. Salih karakterinin dönüşümünü ve kabadayılığa evrilişini ince ince anlatır Metin Kaçan.

Ciğerci Tıbı’yı öldüren çetenin mekânını basıp haracını alarak Koleralıların gözünde saygınlık kazanan Gıli Gıli Salih, bitirimliğini mahalle ahalisine kanıtlar.

Ama en büyük sınavı esrarengiz cinayetler işleyen, mahallelinin gözünü korkutan Kolera Canavarı’na karşı verecektir.

KABADAYILARIN MAKÛS TALİHİ

Bu arada Gıli Gıli Salih, mahallenin en tatlı Rum mitrası Tina’yı da aheste aheste ayıklamayı ihmal etmez.

Gözüpekliği ile mahallenin saygın berberi Ali’nin mazbut oğluyken, bitirimhânelerde verdiği başarılı sınavlarla mahallenin abisi, yaman delikanlısı ve de son kabadayısı olacaktır Gıli Gıli Salih.

Fakat kabadayıların kaderinden midir bilinmez, diğer kabadayıların makûs talihi peşini bırakmayacaktır Salih’in. Kahpe ihanetlerle karşılaşacaktır Gıli Gıli Salih de. Metin Kaçan'nın bu güzel romanını henüz okumadıysanız geç kalmış sayılmazsınız.

Kitap Haberleri

  1. Nuri Pakdil'in külliyatı yeniden yayınlandı
  2. Cemal Süreyya ile şiirin dehlizlerinde gezinti; "Şiir yazmak için oturmadım masaya, zaten bu benim koşulumdu"
Sonraki Haber