Orhan Kemal'in ne denli büyük romancı olduğunu gösteren Önce Ekmek kitabı
Orhan Kemal'in 1969 yılında hem Türk Dil Kurumu hem de Sait Faik Hikâye Ödüllerini kazanan kitabı Önce Ekmek, bu büyük romancının öykücülükte de ne kadar büyük bir kalem olduğunu gösteriyor.
Cumhuriyet dönemi edebiyatının kalemlerinden Orhan Kemal, büyük kentler ve kırsal kesimlerden insanların yaşam mücadelesini roman ve hikâyeleriyle aktarmıştır.
Yazın hayatına ilk olarak öykülerle girdi. 1942 ve 1943 yılında yazdığı öyküler, İkdam ve Yurt ve Dünya dergilerinde yayınlandı. Eserleri filmlere ve dizilere uyarlanan yazar, 1972 yılında hayata gözlerini yumdu.
Önce Ekmek hikâyesi, 1969 Sait Faik Hikâye Armağanı ve aynı yıl Türk Dil Kurumu Hikâye Armağanı’na değer görüldü. Yazdığı eserlerle toplumun köhnemiş ve yozlaşmış değerlerine ince kalem darbeleriyle gözler önüne serer.
Bunun yanında şehirlerde ekmeğinin derdindeki insanların yaşamlarını sürdürürken karşılaştığı sorunları bütün çıplaklığıyla okura sunar.
SAİT FAİK VE ORHAN KEMAL
Çağdaş öykücülüğümüzün önde gelen bu iki yazarın beslendikleri konular farklılık kazansa da parmak bastıkları sorunlar genelde aynı olmuştur. Daha önce Sait Faik’in Semaver hikâye kitabını bu sayfada tanıtmıştım.
Faik, öykülerinde genelde fabrika işçilerini, kenar mahallelerde kötü şartlarda hayat süren insanları, balıkçıları, kahvehane köşelerinde zaman öldüren işsizleri öykülerinde işlemiştir.
Orhan Kemal ise, Çukurova’da çalışan pamuk toplayıcıların hikâyelerini, köyden göç edip büyükşehirlere gelen insanların hayatlarını öykü ve romanlarına ilham kaynağı olmuştur. Önce Ekmek kitabı da bu ve buna benzer konuları işlemektedir.
Orhan Kemal ve Sait Faik’in öykücülüğünü bu minvalde değerlendirmek daha sağlıklı olacağı görüşündeyim. Her iki yazarı okuyan kitapseverler varsa bu belirgin farkı mutlaka keşfetmişlerdir.
ÖNCE EKMEK...
Büyükşehirde yaşayan insanların yaşama tutunma gayretlerini ele alan kitap, yazarın akıcı üslubu sayesinde okura edebiyat zevki yaşattırıyor. Kitap, kırsal kesimlerden kopup yeni umutlarla tası tarağı toplayıp taşı toprağı altın olan İstanbul ve diğer şehirlere yerleşmeye çalışan ekmeği peşinde olan insanların hayata tutunma isteklerini çarpıcı bir şekilde ele alır.
Bunun için her şeyi yapmaya razı olan Ayten gibi…
Sayfa: 110
AYTEN
Hayata tutunmaya çalışan Ayten ve ailesi için her şey zor koşullar altında devam etmektedir. Büyük idealleri olan Ayten, oldukça başarılı bir öğrencidir. Sınıflarını başarıyla geçen genç kız, farklı ve yeni bir hayatın özlemiyle canla başla çalışmaktadır.
Öte yandan anne ve babasının sonu gelmez kavgaları, anlaşmazlıkları kendisini üzmekte ve yalnızlığa sevk etmektedir. Ailesinin geçimine katkıda bulunmak için ideallerinde vazgeçecek ve arkadaşları gibi ortaokuldan itibaren eğitim hayatına veda edecektir.
Kızının okulu bırakma isteği annesini üzüntüye boğar. Biricik kızının arkadaşları gibi fabrika köşelerinde çalışmasını istemez, onun okuyup büyük bir insan olmasını ister. Her gece iki gözü iki çeşme ağlar, kızını bu yanlıştan döndürmeye çalışır.
Gerekirse evin bütün yükünü tek başına üstlenmeye razı olur ama kızının okulu bırakmasını asla gönlü razı olmaz. Ancak Ayten’in babası aynı fikirde değildir. "Aman yavrum bakma sen babana. Oku. Hevesin de var, bırakma okulculuğunu. Biz bugün varız, yarın yokuz!"
BET BEREKET, ÖNCE EKMEK...
Ayten’in anne ve babasının şiddetli kavgalarından rahatsız olan Ayten’in elinden hiçbir şey gelmemektedir. Sorunlar karşısında ne yapacağını kara kara düşünür, çareler aramaya başlar. Fakat her seferinde işin içinden çıkamaz.
Babasının aldığı emekli maaşı yetmemekte, hayat her geçen gün biraz daha çekilmez olmaktadır. İşte ekmek için verilen amansız mücadele. Bir akşam evine dönen babanın ağzından şu sözler dökülür:
“Baktım işler gitti akıntıya. Baktım emeklilik maaşı da yetmiyor. Oğlanlarla kızı seferber ettim. Şimdi her biri işte. Evimize bet bereket geldi, bet bereket! Önce ekmek...”
Büyükşehirlerde yaşayan insanların büyük ekmek kavgalarının hikâyesi...
Okuyun...