William Faulkner’ın ayrımcılık ve insan merkezli ünlü romanı: Mezar Kazanlar

Amerikalı büyük yazar William Faulkner'ın mezar Kazanlar romanı geçtiğimiz günlerde yeni baskısı ile yayınlandı. Bu güzel romanı daha önce okuduğum için bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak istedim. Roman, adalet ayrımcılık kavramları üzerine kurulu.

Faulkner, yaşadığı bunalımın ardından New Haven’e gitti ve burada dünya klasiklerini ve çağdaş edebiyat eserlerini okumaya başladı. Mezar Kazanlar da yazarın kült eserlerinden birini teşkil ediyor.

Mezar Kazanlar adalet ve insanlık uğruna verilen mücadelenin romanıdır. Yayınladığı günden beri çok okunan çağdaş dünya klasikleri arasında yer alan Mezar Kazanlar, değerinden üzerinden geçen asra rağmen hiçbir şey kaybetmedi.

Amerikan edebiyatının önemli romanları arasında yer alan Mezar Kazanlar, yazarın adıyla özdeşleşen bir kitaptır.

Mezar Kazanlar’ı bir dedektiflik öyküsü, Güney’deki Zenci sorununu ve bu sorun bağlamında beyaz bir çocuğun olgunlaşma sürecini anlatan bir kitap ‘Adalet ve insanlık uğruna’ bir savaşım ve Faulkner’ın kendi ifadesiyle ‘insan kalbinin kendisiyle olan çatışması diye tanımlayabiliriz.

Aslında Faulkner hayatın şiddet içeren çirkin ve kötü yanlarını ele alırken çoğu zaman arka planda, kimi zaman açıkça, erdem ve insancı niteliklerin varlığını da gösteren kendine özgü gerçekçi bir yazardır.”

Kitabın konusunu kısaca şöyle açıklayabiliriz;

Roman, bir yanıyla Faulkner’ın okurla Ağustos Işığı’nda tanıştırdığı ve maceralarını İki Hamlede Zafer’de sürdürdüğü, iyi eğitimli, orta yaşlı savcı Gavin Stevens’ın başta gönülsüzce yürüttüğü iki cinayet soruşturmasına odaklanıyor.

Diğer yandan, savcı Stevens’la birlikte 16 yaşındaki yeğeni Chick'in dünü ve bugününü bir araya getiren anlatımıyla okuduğumuz roman, hem yeğenin büyüme, dayıya ve diğer yetişkinlere kendini ispat hikâyesi hem de Faulkner’ın kökleşmiş meseleleri çözüme kavuşturmak için neden orta yaşlı erkeklere değil de kadınlara ve gençlere başvurmamız gerektiğine ilişkin incelikli uyarısı niteliğinde.

Sayfa: 224

YAZARIN HAYATINA DAİR BAZI BİLGİLER

Oxford’a geri geldiğinde Mississippi Üniversitesi’ne girerek Fransızca çalıştı ve “Marionettes” isimli tek perdelik bir oyun yazdı. Daha sonra üniversiteyi de yarıda bırakıp New York’a gitti.

1924’te ilk şiir kitabı The Marble Faun’u yayınladı ancak kitap istediği etkiyi yaratamadı. Faulkner, New Orleans seyahati sırasında Amerikan modernizminin önemli isimlerinden Sherwood Anderson ile tanıştı, onun yönlendirmeleriyle ilk romanı Aşk ve Ölüm’ü yazdı.

1927’de kaleme aldığı Flags in the Dust olarak da bilinen Sartoris isimli romanı, Faulkner’ın kurmaca kasabası Yoknapatawpha County’de geçen ilk roman olması bakımından önem taşıyor.

Bu romandan sonra parasal sıkıntılar ve zorlu bir yayınlanma süreciyle yüzleşmek zorunda kaldı. Bu dönemde başyapıtlarının ilki olan Ses ve Öfke’yi yazmaya başladı, Kasım 1929’da bu eseri yayınlandı.

Aynı dönemde geceleri elektrik santralinde çalışarak Döşeğimde Ölürken’i 47 günde bitirdi, bu süreci muhtemelen çoğul anlatıcı tekniğine de gönderme yaparak güç gösterisi olarak tanımladı.

NOBEL'E DEĞER GÖRÜLDÜ

Aralarında en bilinen hikâyelerinden Ayı'ın da bulunduğu hikâye kitabı Kurtar Halkımı Musa 1942’de yayımlandı. 1949 yılında ise polisiye hikâyelerinden oluşan Duman isimli kitabı yayınlanan Faulkner aynı yıl Nobel Edebiyat Ödülü’nü, A Fable isimli kitabıyla 1955’te ve The Reivers kitabıyla 1963’te Pulitzer Ödülü’nü kazandı.

William Faulkner, 1962’de Mississippi’de kalp krizi sonucu öldü.

ergul.tosun@ensonhaber.com

Kitap Haberleri

  1. İstanbul'da yağış gece saatlerinde etkili oldu
  2. İsrail son 24 saatte Gazze'de 44 kişiyi öldürdü
Sonraki Haber