Türk kahvesi kültürünün Osmanlı saraylarındaki doğuşu
Türk kahvesi. Hemen hemen herkesin vazgeçilmezi olan, küçücük fincana sonsuz hatırların ve muhabbetlerin sığdığı muazzam içecek. Peki nereden girmiş Türk kahvesi kültürümüze? Hepsi haberimizde...
Osmanlı'da ilk olarak 16. yüzyılda içildiği bilinen kahve, bugün dünya çapında bilinen bir kültür halini aldı.
Osmanlı'da misafire hürmetin en önemli göstergesinin kahve olduğunu biliyor muydunuz? Gelin Osmanlı saraylarındaki kahve sunumlarına doğru ufak bir yolculuğa çıkalım...
Osmanlı İmparatorluğu'na kahve ne zaman gelmiştir?
Kahvenin Osmanlı İmparatorluğu’na gelişi ile ilgili çeşitli kaynaklarda değişik görüşler bulunmaktadır. En çok kabul edilen görüş, kahvenin Kanuni Sultan Süleyman( 1520–1566) döneminde Yemen Valisi Özdemir Paşa vasıtasıyla İmparatorluk başkentine geldiğidir.
Bir başka görüşe göre ise 1555 yılında Halepli iki tüccarın Taht-ül Kale(Tahtakale) semtinde açtıkları kahvehane sayesinde Osmanlılar, kahveyle tanışmıştır.
Kahvenin sarayda itibar kazanması, IV Mehmed zamanında olmuştu. Sarayda sadece Yemen kahvesi kabul edilirdi.
Kahve ikramı için kullanılan fincanlar, İznik ya da Kütahya cinsinden yapılır, bu fincanların etraflarında elin yanmaması için bir kulp vazifesi gören altın veya gümüşten yapılma bir kap olurdu.
Osmanlı saraylarındaki ihtişamlı kahve sunumları
Osmanlı döneminde kahve sunumu bir tören havasında gerçekleştirilirdi. Kahve ikram merasimine verilen önem dolayısıyla bu tören sırasında sitil, fincan, zarf ve puşidelerin en ihtişamlı olanları kullanılmıştır.
Kahve sunumunda sitil puşidesi adı verilen altın ve gümüş işlemeli kahve örtüleri, gümüş veya tombaktan yapılan sitil takımları ile elmas, yakut ve incilerle süslü fincan zarfları kullanılırdı.
Kahve sunumunda önce misafirlere âdet olduğu üzere tatlı ikramı olarak reçeller, koyu kıvamlı tatlılar veya çevirmeler sunulurdu.
Kahve ile beraber verilen misket üzümü, menekşe, gelincik, meyan kökü, demirhindi gibi çeşitli çiçek, baharat, kök ve meyvelerden yapılan şerbetler, gül suyu, çubuk veya nargile de kahve ikramını da zenginleştirmektedir.
Sultan II. Abdulhamid'in kahve sevgisi
Sultan II. Abdülhamid, kahve tiryakiliği ve kendine özgü kahve içme tarzı ile tanınmıştır. Kızı Ayşe Osmanoğlu anılarında, babasının kahve içme tarzını şu şekilde anlatır: “Kahve tepsisi, babamın annesi Tirimüjgan Kadın’ın yadigârı küçük altın bir tepsi olup üzerine gümüş bir cezve ve iki tane porselen beyaz fincan konurdu. Fincanlarda babamın markası vardı. Babam birinci fincanı içtikten sonra ikinciyi diğer fincanla içerdi.”
Suyun anlamı Türk kahvesinden önce mi sonra mı içildiğine bağlı olarak değişiyor
Osmanlı zamanında, misafir geldiği zaman ev sahibi konuğuna bir fincan Türk kahvesiyle birlikte bir bardak su sunarmış. Eğer misafir suyu kahveden önce içerse bu karnının aç olduğuna işaretmiş, ev sahibi bunun üzerine hemen sofra hazırlamaya başlarmış. Ama eğer suyu kahve bittikten sonra içerse ise tok olduğuna, sadece tatlı muhabbet için geldiğine işaretmiş. Kısacası misafir "açım" demez, kahve içişiyle niyetini belli edermiş.
Bir diğer rivayet ise Osmanlı sarayından geliyor. Padişahın yiyeceği yemeklerin zehirli olup olmadığını anlamak için önceden tadan görevliler Türk kahvesini de tatmak zorundalarmış. Türk kahvesi ancak tek kişilik cezvede yapılıp sunulunca padişahın ağzına layık bir lezzette olduğu için tadamıyorlarmış. Bu yüzden sarayda yeni bir yöntem geliştirilmiş.
Padişah kahveyi içmeden önce parmağını önce kahveye sonra suya bandırırmış. Kahvenin suda dağılımından ise kahvenin zehirlenip zehirlenmediği anlaşılırmış. Ancak bundan sonra padişah köpüklü kahvesini gönül rahatlığıyla içebilirmiş.
Osmanlı kültürünün kahvesi ile diğer kahveler arasındaki fark nedir?
Kahvenin Türk kimliğini kazanması, Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde olmuştur. Telvesi ile birlikte güğüm ve cezvelerde pişirilen Türk kahvesi pişirme yöntemiyle ve telvesiyle birlikte sunulan tek kahve çeşidi olmasıyla diğer milletlerin kahvelerinden ayrılır.
İdeal kahve fincanı ve boyutu ne olmalı?
Türk kahvesinin, yüzyıllar içinde, çok değişik formlardaki fincanlardan içildiğini görmek mümkündür. Formların belirli bir standardı olmamakla beraber, genel kural kahve fincanlarının çok büyük olmamasıdır. Ağız çapı 4 cm-7 cm arasında, yüksekliği ise 4cm-6 cm arasında olabilmektedir, fincan tabakları ise genellikle 10–13 cm çapındadır.
Diğer ülkelerin Türk kahvesi ile tanışması
Osmanlı Devleti, 17. yüzyılda Avusturya kuşatmasından geri çekilirken bir çuval kahve bırakır ve Avrupa kahveyle tanışır...
Sultan II. Abdülhamid döneminde 1878 yılında Ayastefanos Anlaşması'ndan sonra İstanbul’a gelen Rus Grandükü II.Nikola’nın kendisine ikram edilen kahveyi çok beğenmesi üzerine Padişah, Türk misafirperverliğinin güzel bir örneği olarak Grandük’e kahve ile birlikte zarflı kahve fincan takımı ile kahve sunumunda kullanılan tepsi, kahve örtüsü, ibrik gibi eşyaları da hediye etmiştir.
Ensonhaber'i Google News'te takip edin.
Abone Ol