İletişim Başkanı Altun: Dijital mecrada caydırıcı tedbirlere ihtiyaç var

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, sosyal medya başta olmak üzere dijital mecralara ilişkin etkin hukuki düzenlemelere caydırıcı tedbirlere ihtiyaç olduğunu belirtti.

Tarayıcınız video desteklemiyor!

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "TRT Geleceğin İletişimcileri Yarışması Ödül Töreni"nde yaptığı konuşmada, yarışma kapsamında bugüne kadar 400'den fazla projenin ödüllendirildiğini ve bu yıl 12 farklı kategoride 36 projenin ödül kazandığını belirtti. Altun, ödül alan genç iletişimcileri içtenlikle tebrik ederek, başarılarının devamını diledi.

Yarışmanın gençler için olduğu kadar kendileri için de büyük bir heyecan kaynağı olduğunu ifade eden Altun,

Genç iletişimcilerimizin, hem kendi geleceklerine hem de ülkemizin geleceğine yapacakları katkıları son derece önemsiyoruz. İletişim dünyasında söz sahibi olacak donanımlı gençlerin, yarının medya dünyasını şekillendireceğinin farkındayız. Bu gençler, ezberleri tekrarlamak yerine, ortaya koydukları özgün projelerle medya ve iletişim ekosistemine taze bir soluk getirecekler. İhtiyacımız olan yenilik ve kalkınma, onların yaratıcı çabalarıyla sağlanacak

diye konuştu.

"YALAN SİYASETİNE KARŞI HAKİKATİN SAVUNUCUSU OLALIM"

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, medya ve iletişim dünyasında son yıllarda yaşanan köklü değişimlere dikkat çekerek, bu dönüşüm sürecinde Türkiye'nin konumunun ne olacağına dair önemli sorulara vurgu yaptı.

Altun,

Karşımızda enformasyon seli, veri bombardımanı ve dezenformasyon akışı var. Biz bu değişimde pasif bir izleyici mi olacağız, yoksa meydan okumalara karşı durup bu sürece yön verecek bir aktör mü? Türkiye olarak bu dönüşümlerde başrol oynamak zorundayız

diyerek, Türkiye'nin bu değişim rüzgarına kapılmaması gerektiğini ifade etti.

Türkiye'nin, küresel enformasyon düzenindeki adaletsizliklere karşı koyması gerektiğini belirten Altun,

Özne olursak, yalan siyasetine ve dezenformasyon politikalarına karşı hakikati savunabiliriz. Özne olursak, Bağdat'tan Kudüs'e, Gazze'den Beyrut'a kadar kendi bilgilerimizle yaşananları tüm dünyaya anlatabilir, Batı'nın tek taraflı medya anlatılarına meydan okuyarak doğruyu gösterebiliriz. Ancak böylelikle sahada kendi sesimizle konuşabiliriz

dedi.

Altun, günümüz düşünürlerinin Batı’nın sömürgecilik yoluyla mazlum halkların hikayelerini nasıl bastırdığına ve Batılı medya temsilcilerinin bu toplumların gerçek sesini nasıl susturduğuna dair pek çok eser ortaya koyduğunu ifade ederek, Batı medyasının, Batı dışı dünyayı egzotik ya da şiddet dolu imgelerle temsil ederek hem hakikati çarpıttığını hem de Batı’nın etnosantrizmini güçlendirdiğini vurguladı.

"Bu çarpık düzeni biz sorgulamaz ve kendi hikayemizi anlatma cesaretini göstermezsek, hem varlığımızı tehlikeye atar hem de hakikate ihanet etmiş oluruz" diyen Altun, Aldous Huxley'in ünlü sözünü hatırlattı: “Hakikatin saklanması insanları köleleştirir; hakikatin ortaya çıkması ise onları özgürleştirir.”

"SANAL FELAKET KOŞULLARINDA YAŞIYORUZ"

Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde küresel dünya düzenindeki adaletsizlikle sömürgeci politikalarla mücadele ederken aynı zamanda bu adaletsizliği ayakta tutan medya emperyalizmiyle ve onun tanımlama tekeliyle de mücadele ettiklerini belirtti.

Sanal felaket koşulları hakikat düşüncesinin tahrif edildiği bir insanlık durumunu anlattığını bildiren Altun,

‘Sanal felaket koşullarında yaşıyoruz. ‘Jean Baudrillard böyle diyordu. ‘Sanal felaket koşulları.’ Hiç kuşkusuz sanal felaket koşulları hakikaten hatta hakikat düşüncesinin tahrif edildiği bir insanlık durumunu anlatıyor. Dijitalleşmede yapay zekanın yaygınlaşması ne yazık ki hakikat karşıtı bir enformasyon, ekosistemine hazırlıyor. Hep birlikte yalanın hüküm ferman oluşuna şahitlik ediyoruz. Bir yanda içerik enflasyonu yaşanırken öte yandan sahici içeriklere ulaşmak giderek zorlaşıyor. Bu süreçte kamu sağlam denetim de kamu çıkarı adına denetim de günden güne zorlaşıyor. Dolaşıma giren şey hakikat mi? Yoksa hakikati tarif eden hakikat düşüncesini bilen anlamsızlaştıran, yalan, manipülasyon veya dezenformasyon mu? Bu soru önümüzde bütün çıplaklığıyla duruyor. Şurası çok açık ve net. Maruz kaldığımız dezenformasyon bombardımanında önümüze düşen içeriğin doğruluğunu teyit etmek, mecranın yapısı, işleyişi ve hızlı dikkate alındığında özellikle kullanıcılar için oldukça meşakkat bir iş bu nedenle kamusal denetleme ve düzenleme süreçlerine sağlıklı bir şekilde işleyen kamusal denetim ve düzenleme süreçlerine ihtiyacımız var. Bu ve benzeri zorlukları aşabilmek adına biz örneğin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı altında dezenformasyonla mücadele merkezini kurduk. Bunu yaparken amacımız yalanın, manipülasyonun, dezenformasyonun tespiti ve doğru bilginin ulusal ve uluslararası kamuoyuyla hızlı bir şekilde bütün boyutlarıyla paylaşılmasıydı. Fakat kamusal yarar adına sadece doğrulama ve teyit mekanizmalarıyla yetinemeyiz. Elbette doğrulama ve mekanizmaları hakikate hizmet namına son derece kullanışlı araçlardır. Fakat bunların ötesine geçmek mecburiyetindeyiz

diye konuştu.

"DİJİTAL MECRALARA İLİŞKİN CAYDIRICI TEDBİRLERE İHTİYACIMIZ VAR"

Sosyal medya başta olmak üzere dijital mecralara ilişkin etkin hukuki düzenlemelere caydırıcı tedbirlere ihtiyaç olduğunu belirten Altun,

Zira bizler Cumhurbaşkanımızın bugünkü konuşmasında ifade ettiği gibi ‘gençlerimizi sosyal medyanın ve dijital mecraların karanlık teslim edemeyiz.’ Bu platformların şiddeti, vahşeti özendiren, yaygınlaştıran mecralara dönüştükleri ne yazık ki açıktır. Şunu da bu vesileyle özellikle belirtmek isterim ki bu süreçte konvansiyonel medya kuruluşlarından da sorumlu yayıncılık ilkesi gereğince hareket etmesini bekliyoruz. Televizyon kanallarımız, gazetelerimiz reyting uğruna şiddeti kötülüğü tüm detaylarıyla dramatize ederek sürekli bir şekilde kamuoyunun gündeminde tutamazlar, tutmamalıdırlar. Geleneksel medya kuruluşlarımız sosyal medyadan önlerine düşen görüntüleri filtresiz şekilde daha geniş kitlelere yaymamak noktasında çok daha özenli olmak durumundadırlar. Küçük ve maddi hesaplar uğruna gençlerimizin popüler kültür ve dijital mecralar eliyle zehirlenmesine, bu yapılar için birer meta olarak görülmesine müsaade edemeyiz

şeklinde konuştu.

Hukukun yaşayan bir kültür olduğunu ve yeni ihtiyaçlara göre yeni hukuki düzenlemelere, yasalara ihtiyaç olduğunu ifade eden Altun,

Zira kullanışlar kadar sosyal medya platformları da yalan, manipülasyon ve dezenformasyon içerikli paylaşımlardan sorumludur. Hatta çok daha fazla sorumludur. Ne var ki söz konusu platformlar, toplumsal sinir uçlarıyla oynayan kutuplaşmaya sebebiyet veren şiddeti, vahşeti, ırkçılığı, yabancı düşmanlığını, İslam karşıtlığını tetikleyen içeriklere göz yummakta, ne yazık ki göz yummakta hatta bize öyle geliyor ki bu içerikleri teşvik etmektedir. Kendilerini birer hakem gibi yansıtmaya çalışsalar da çoğu kez dünya siyasetinde birer oyuncu perde arkasından süreçlere müdahale etmeye gayret eden bir aktör gibi hareket etmeye çalışmaktadırlar. Dijital platformların terör ve şiddet propagandasına dahi etkin bir denetim mekanizması kurmaktan kaçındığını, talep edilmesine rağmen bu türden paylaşımları kaldırmadığını, algoritmalar marifetiyle toplumu bir arada tutan temel değerleri hedef alan paylaşımların görünürlüklerini arttırdıklarını biliyoruz. Görüyoruz Bunlara şahitlik ediyoruz. Bu yapıların oluşturduğu siber tehditlere, hibrit tehditlere karşı siber vatanımızı korumak asli vazifemizdir. Siz genç iletişimcilerimizin de bu bilinç ve duyarlılıkla hareket etmesini bekliyoruz

açıklamalarında bulundu.

"BATILI MEDYA VE HÜKÜMETLER, İSRAİL SOYKIRIMINA DESTEK VERDİ"

Kimi dijital mecralarda olduğu gibi birçok batılı konvansiyonel medya kuruluşu da çifte standartlı yaklaşımını sürdürdüğünü söyleyen Altun,

Tam bir yıl geçti. Gazze'de bir yıldır devam eden soykırım sürecinde ne yazık ki batılı hükümetlerin batılı medya şirketlerinin İsrail'in savaş suçlarına olan desteği durmadı katlanarak arttı. Batılı medya kuruluşları ve hükümetler ne yazık ki İsrail savaş ve soykırım makinesine destek verdi. Kasıtlı bir şekilde gazetecileri sağlık çalışanlarının kundaktaki bebekleri, kadınları hedef alan İsrail daha birkaç gün önce Türk gazetecileri tekrar hedef aldı. İsrail güçlerinin koruduğu işgalci bir terörist TRT Haber'in yayınına müdahale ederek gazeteci arkadaşlarımızı tehdit etti. Yine bir gün sonra bu kez İsrail güçleri doğrudan aynı muhabir arkadaş yayın yapmalarını engellemeye çalıştı. Karşımızda işgalci ve istilacı bir yapı var sömürgeci bir yapı var. Bu yapının İsrail'in suçlarını da cürümlerini de herkes biliyor. Ve soykırım bilinmesin. Bu cürümler görünmesin diye gazetecileri ve ailelerini 7 Ekim'den bu yana bu İsrail hedef alıyor. Şu ana kadar İsrail Gazze'de iki yüze yakın gazeteci kardeşimizi katletti. En son Anadolu Ajan Muhabiri Hasan Hamad, İsrail bombardımanını fotoğraflamaya çalışırken hedef gözetilerek şehit edildi. Hakikati dünyaya duyurmaya çalışan gazetecilerin İsrail tarafından bu kadar pervasızca katledilmesine Filistin televizyonunun Gazze muhabiri Selman El Beşir yeleğini kasketini çıkararak isyan etmişti. Beraber çalıştığı gazeteci arkadaşının ailesiyle birlikte öldürüldüğünü öğrenince canlı yayında üzerindeki yeleğini çıkararak gazetecilerin uluslararası koruma altında olduğuna dair konuşulan her şey slogan olmaktan öteye geçmiyor demişti. Bir büyük yalanı bütün dünyaya haykırmıştı esasında. Çok haklı bir o kadar da trajik bir Fakat biz inanıyoruz ki güneş balçıkta sıvanmaz. Hakikat tüm çıplaklığıyla, tüm yakışıklılığıyla, İsrail'in peşine bırakmayacak. Gerek İsrail'in işbirlikçilerinin şunu artık anlaması gerekiyor. Bizler cesaretle, hakikat ve adalet şuuruyla bölgede soykırımcılarla katillerle mücadele etmeye devam edeceğiz

dedi.

Gazze'de 200’e yakın gazeteci öldürülürken sessiz kalan küresel şebekeye karşı bizler buradaki kötülüğü, buradaki çifte standardı ifşa etmeye, haykırmaya devam edeceklerini bildiren Altun sözlerini şu şekilde sürdürdü:

Bizler Gazze'de olduğu gibi Batı Şeria'da da Kudüs'te olduğu gibi Lübnan'da da iletişim kanallarını açık tutacak ve İsrail'in saldırılarını dünyaya duyurmaya devam edeceğiz. Bölgemizde kalıcı barışın, istikrarın adaletin tesisi ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği gibi daha adil bir dünyanın inşa edilmesi için iletişim ve medya alanında üzerimize ne düşüyorsa bütün bunları yapmaya gayret sarf edeceğiz. Bugün hem ülkemiz hem bölgemiz hem de tüm dünya için siyasetten ekonomiye, kültür sanattan, iletişim ve medya alanına kadar birçok alanda yapılacak işler ve ulaşılacak hedefler var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak geleceği daha iyi ve daha adil bir şekilde inşa etmenin bugünün gençlerine yatırım yapmaktan geçtiğini çok iyi biliyoruz. Daha insani daha müreffeh ve daha adalet bir zemin inşa edilmesi için bugün burada olduğu gibi gençlerimizi her alanda desteklemeyi sürdüreceğiz. Aşkta, şevkle ve heyecanla üreten gençlerimizin arkasında durmaya devam edeceğiz.

Kaynak: İhlas Haber Ajansı (İHA)

Medya Haberleri

  1. "Kocamla yattı" iddiası! Wanda Nara, Icardi'yi o futbolcuyla aldatmış...
Sonraki Haber