92 yıldır dünyanın ilgisini çeken Arslantepe Höyüğü'nün sırları
Malatya'da pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve Anadolu'nun en eski şehir devletinin kurulduğu yer olduğu belirtilen Arslantepe Höyüğü, ilk kazıların başlandığı 1932'den beri dünyanın ilgisini çekiyor.
Malatya’nın Battalgazi ilçesindeki Fırat Nehri’nin batı kıyısında bulunan Bahçebaşı (Orduzu) Mahallesi'nde yer alan Arslantepe Höyüğü, 30 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 4,5 hektarlık bir alana yayılmış devasa bir tarihi miras. Yapılan arkeolojik kazılar, bu bölgenin M.Ö. 5500'lerden M.S. 11. yüzyıla kadar kesintisiz bir yerleşim yeri olduğunu ortaya çıkardı. Özellikle M.S. 5. ve 6. yüzyıllarda Roma köyü olarak kullanılan Arslantepe, daha sonra Bizans döneminde nekropol, yani mezarlık alanı olarak hizmet verdi.
İLK KAZILAR 1932'DE BAŞLADI
Arslantepe'deki ilk kazılar 1932 yılında Fransız arkeolog Louis Delaporte önderliğinde başlatıldı. Bugün ise bu höyük, Anadolu’nun en eski şehir devletlerinden birinin kurulduğu yer olarak kabul ediliyor ve Geç Kalkolitik Dönem'den Demir Çağı'na kadar pek çok medeniyetin izlerini taşıyor. 1961'de İtalya Roma Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ile Malatya Müze Müdürlüğü işbirliğiyle başlatılan daimi kazılar, her yıl yaz aylarında başlayıp sonbahara kadar devam ediyor.
5 BİN YILLIK KERPİÇ SARAY
Bu kazılar sayesinde, M.Ö. 3300-3000 yıllarına tarihlenen bir kerpiç saray, M.Ö. 3600-3500 yıllarına ait bir tapınak, binlerce mühür baskısı, seramik parçalar, fincanlar, ok uçları, boncuklar, kemik aletler, çakmak taşları ve hatta müzik aletleri gibi çok sayıda eser gün yüzüne çıkarıldı. Kerpiç sarayın hemen yanında, dönemin kralına ait olduğu düşünülen bir mezar da keşfedildi.
Arslantepe'nin dikkat çekici buluntuları arasında, arsenik katkılı bakır alaşımlı silahlar, gümüş kakmalı kılıç ve hançerler, yüksek ayaklı meyvelikler ve Mezopotamya tarzı uzun vazolar yer alıyor. Bu zengin arkeolojik alan, 2010 yılında Malatya Valiliği tarafından başlatılan çalışmalarla daha da korunaklı hale getirildi; çevresi taş duvarlarla örüldü ve ahşap parmaklıklarla çevrildi. Kerpiç saray yapısı ise modern bir koruma çatısı ile örtüldü.
2011 yılında ziyarete açılan ören yerinin girişine, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde muhafaza edilen kral ve iki aslan heykeli ile duvar kabartmalarının bire bir taş kopyaları yerleştirildi. Bu adımlar, Arslantepe’nin zengin tarihini gözler önüne sermek ve onu gelecek nesiller için koruma amacıyla atıldı.
UNESCO DÜNYA MİRAS LİSTESİ'NDE
Arslantepe, yerleşik hayata geçiş ve tarımsal üretimin başladığı ilk dönemlere tanıklık eden nadir yerleşim alanlarından biri olarak, özellikle Erken Tunç Çağı'nda güçlü bir siyasi ve sosyal merkez olarak öne çıkıyor. Hatti, Hurri ve ardından Hitit medeniyetlerine ev sahipliği yapan bu bölge, yapılan araştırmalarla sadece bir yerleşim yeri değil, aynı zamanda dini ve kültürel ritüellerin de gerçekleştirildiği önemli bir merkez olduğunu ortaya koyuyor.
Arslantepe Höyüğü, bu tarihi ve kültürel mirasıyla 2021 yılında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Dünya Miras Listesi'ne dahil edilerek uluslararası alanda hak ettiği tanınırlığa kavuştu. UNESCO'nun bu kararı, Arslantepe'ye olan ilgiyi artırırken, bölgedeki kazı çalışmalarını da daha geniş bir ilgi odağı haline getirdi.
Geçmişin derin sırlarını adım adım gün yüzüne çıkarmaya devam eden Arslantepe, Anadolu'nun kadim medeniyetlerine dair eşsiz bilgiler sunarak, hem akademik çalışmalara katkı sağlıyor hem de ziyaretçilerini bu tarihi yolculuğa davet ediyor. Kazı çalışmaları kadar turistik ziyaretlerle de canlanan bu kadim höyük, tarihin katmanlarını gözler önüne sermeye devam ediyor.
YAZLARI 3 AY BOYUNCA KAZI
Arslantepe Höyüğü'ndeki arkeolojik kazılarda görev yapan Kültür ve Turizm Bakanlığı personeli Ahmet Hanlıoğlu, höyüğün en dikkat çekici keşiflerinden birine, yani bilinen en eski kerpiç saraya dair önemli bilgiler paylaştı. Hanlıoğlu, duvar kalınlığı 1,80 metre ve yüksekliği 2 metre olan bu antik sarayın içinde tapınaklar, benzersiz duvar süslemeleri, kral tahtı ve mezarının yanı sıra, döneme ait en eski drenaj sistemlerinden birine ulaştıklarını belirtti.
Sarayın bugüne kadar korunabilmiş olmasındaki temel nedenlerden birinin, duvarlardaki yanık izleri olduğunu vurgulayan Hanlıoğlu, "Yangın, kerpici adeta pişirip sertleştirdi, bu da yapının korunmasına ve günümüze ulaşmasına olanak sağladı. Sarayın birçok noktasında yanık izlerine rastlıyoruz, bu da o dönemde büyük bir yangının çıktığını gösteriyor. Ancak o dönemde yazı olmadığı için bu yangının neden çıktığı hala bir gizem" dedi.
Hanlıoğlu, yangının bir halk isyanı sonrası çıkmış olabileceğine dair teorilere de değinerek, "İsyanın ardından sarayı kasıp kavuran büyük bir yangın meydana gelmiş. Bu yangın, o dönemin sonunu getiriyor. Daha sonra ise göçebe topluluklar bu alanı mevsimsel olarak kullanmaya başlamışlar. Arslantepe’deki ilk kazılar 1932'de kuzeyde başlatıldı ve bu kazılarda ünlü aslan heykelleri bulundu. 1962’de ise saray kompleksi üzerine yoğunlaşılmaya başlandı. Bugün Türkiye’nin en büyük höyüklerinden biri olan Arslantepe, 38 dönümlük bir alanı kaplıyor ve yalnızca yüzde 40’ı ortaya çıkarılmış durumda. Henüz keşfedilmeyi bekleyen geniş bir alan mevcut. Çalışmalarımız sezonluk olarak devam ediyor; her yıl Ağustos'un başlarında başlayıp, iki ya da en fazla üç ay sürüyor" şeklinde konuştu.