Ümit Yenişehirli'nin yeni yazısı: Yemin'in tarihi

Kara Harp Okulu mezuniyetinde yaşanan olaylarla başlayan 'yemin' tartışmaları gündemdeki yerini korurken Ümit Yenişehirli, görev yemini kavramının tarihi sürecini kaleme aldı.

Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu mezuniyet töreninden sonra teğmenlerin bir bölümünün yaptıkları yemin, beraberinde tartışmaları da getirdi.

Aslında bu yeminin kim ya da kimler tarafından hazırlandığı ve törenlerde ilk ne zaman okunmaya/okutulmaya başlandığı tam olarak bilinmiyor.

Söz konusu yemin, 2016 yılından itibaren resmi mezuniyet törenlerinden çıkartılmıştı.

Bunun yerine, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 37’nci maddesinde yer alan ve erler de dahil olmak üzere her askeri adayının askerliğe katılırken içtiği ant metni mezuniyet törenlerinde de yemin olarak okunmaya başlamıştı.

KASEM, AHİT, MİSAK, ANT, YEMİN…

Bu vesileyle en geniş tanımıyla “yemin”in tarihsel kökenlerine baktığımızda ise bu inançsal ve sosyal fenomenin oldukça renkli bir mazisi olduğu görülüyor. Yemin, çok eski çağlardan bu yana, her toplumda, gerek kişisel ilişkilerde, gerekse kamusal işleyişte çok yaygın ve önemli bir sosyal ve kültürel olgu ola geldi.

Arapça kökenli “yemin”in yine çoğunluğu Arapça kökenli şu eşanlamlıları da bulunuyor:

“Kasem, sûkend, ahit, sağ el, sağ taraf, gerçek, ant, kuvvet, bereket, misak, hilf.” Yeminin en yaygın bilinen anlamı ise “Allah’ı / tanrıyı veya kutsal bilinen bir kişiyi, bir şeyi şahit göstererek bir olayı doğrulama.”

TANRILARA EDİLEN GÖREV YEMİNLERİ

Sümer, Asur, Babil, Mısır ve eski Yunan’da hem kişisel yemin hem de görev yemini yaygın olarak kullanılmıştı. Kamu görevlileri, işlerini yaparken ahlak dışı yollara sapmayacaklarının sözünü verirlerdi.

Yeminler genellikle çok sayıda tanrıdan birisine atıfla yapılırdı. Günümüzde, özellikle Batılı ülkelerdeki biçimiyle mahkemelerde yapılan yeminlerin kökeni de Asur ve Babil’den tevarüs edilmişti. Hitit İmparatorluğu’nda da devletlerarası anlaşmalar tanrılara yemin edilerek imza altına alınırdı.

Tarihteki en bilinen yeminlerden biri olan ve yeniden düzenlenmiş hali günümüzde de tıp mesleğinde kullanılan Hipokrat yemini, antik çağ yeminlerinin tipik bir örneğiydi. Hipokrat’ın yemini şöyle başlıyordu:

“Hekim Apollou, Asklepios, Hygieia, Panacea ve bütün tanrı ve tanrıçalar adına ant içerim, onları şahit tutarım ki, bu andımı gücüm yettiği kadar yerine getireceğim.”

“ESKİ AHİT”, ESKİ YEMİN

Görev yemini, sözleşmeye dayalı yasal yaklaşımın yetersiz olmasından kaynaklanmıştı. Kişisel yeminin etik davranış için yeterince etkin olmamasından dolayı bir otorite karşısında, daha kurumsal bir söz verme ihtiyacı doğmuştu. Görev yemini, kamu görevlilerine ahlâkî açıdan işlerini yapmaları için gereken meşruiyet ve yetkiyi de vermekteydi. Tarihî süreçte bu tür yeminler için kutsal kitaplar, dini anıt, dini ya da din dışı heykel ile türbeler tören mekânı olarak kullanılmıştı.

Yahudilerin kutsal kitabı olan Eski Ahit’teki “ahd” sözcüğü, İbranicede “yemin etmek, söz vermek” anlamına geliyordu. Bu yüzden de tanrı ile İsrailoğulları arasında yapılan ahdin hükümlerini içerdiği için Yahudi kutsal kitabına “Eski Ahit” denilmişti.

Hıristiyanlık’ta ise geçmiş asırlarda Yahudilerin yemini kötüye kullanımından dolayı ilk zamanlar yemin makbul görülmemişti. Yahudilerin, en küçük meselelerde bile yemine başvurmalarından öteden beri rahatsız olan ilk Hıristiyanlar, “Tanrının adını lüzumsuz yere kullanmak doğru değil.” diyerek yemine mesafeli durmuşlardı.

Ancak ilerleyen süreçte Hıristiyan itikadının “teslis”e (üçleme) dönüşmesiyle birlikte de yeminle ilgili hassasiyet kaybolmaya başlamış, yaygınlaşan yeminin merkezinde de “Tanrı-İsa-Kutsal Ruh” üçlemesi yer almıştı. Bayrak, silah, aile, namus, şeref, tuz, ekmek, vücudun herhangi bir uzvu üzerine de yeminler edilmekteydi.

TÜRKLERDE YEMİN

Yemin, eski Türklerde de önemliydi. Yemin törenlerinde kan akıtma, kan karıştırma, çoban değneği, kılıç, yay, ok, balta, bıçak, tüfek üzerine yemin etme, hediyeleşme, bir nesneyi kertme, tırnak yalama gibi ritüeller vardı. Ayrıca yemin esnasında ayı kafası ya da postu kullanımı da görülmekteydi. Yemini bozma ise ciddi yaptırımlara yol açmaktaydı. Yeminini bozan kişi lanetlenir, toplumdan dışlanırdı.

Türklerin İslamiyet’le şereflenmesinin ardından ise yeminlerdeki neredeyse tek ölçü, Allah ü Teala’nın ismini zikretmek olmuştu. Yemin türleri ve detayları değişse de (Kur’an-ı Kerim’e el basmak, tuz, nimet, ekmek, anne baba adlarının zikredilmesi vb.) bir yemini geçerli kılan ve mutlak bağlayıcı olan en temel husus, Allah’ın adının söylenmesiydi. İslamiyet’te yemine verilen önemde; Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde Allah’ın kendisine, nesne ve olgular üzerine yemin etmesinin de payı vardı.

Osmanlı’da en yaygın yemin sözleri “Vallahi Billahi”ydi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olma töreninde, silah ve bayrak üzerine yemin edilmekteydi. Milli Mücadele döneminde toplanan kongrelerdeki üyeler ile Büyük Millet Meclisi’nde milletvekilleri, görevlerine başlarken, “Vallahi Billahi” sözleriyle biten yeminleri ederlerdi.

MAFYANIN YEMİN TÖRENİ

Orta Çağ’a gelindiğinde artan iş kolları, beraberinde yeminleri de zorunlu hale getirmişti. Devlet memurları, doktorlar, eczacılar, kasaplar, güvenlik görevlileri işlerine başlarken yemin etmek zorundaydılar. Hatta genelev patronlarının da kendilerince bir “yeminleri” vardı. Bu yeminler; ilk olarak hükümdara ve şehrin yöneticisine, sonraları ise anayasaya / halka sadakat ifadeleri içermekteydi. Yeminler uzun süre tanrısal varlıklar ile sair kutsallara atıfta bulunarak yapılmış, 19’uncu yüzyılın ortalarından itibaren ise dünyevî tanıklık ve cezalara göndermelerde bulunma da başlamıştı.

Organize suç örgütü mafyanın da yemin töreni vardı. 1800’li yıllarda ABD’de görülen bu uygulamada, yeni üye, törensel bir yemekte yemin ederdi. Masaya şarap ve bıçak getirilir, aday parmağını kanatır, bir eski üye de aynı şeyi yapar, sonra bıçağın üzerindeki bu kana karşılıklı dil değdirilirdi. Yeni üye, “Örgüte sadık olacağını, adam satmayacağını, kadın, çocuk ve yaşlılara iyi davranacağını” taahhüt eder, ardından mafya liderinin, “Artık kardeş olduk.” demesi ve “mafya rozeti”ni takmasıyla tören sona ererdi. Bu törene, “vaftiz töreni” denildiği de oluyordu.

- Prof. Dr. Nazım Kartal - Arş. Gör. Yasin Erkan, “Görev Yemini: Mahiyeti, Amacı, Önemi”, İnönü Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Akademik Yaklaşımlar Dergisi, C. 15, S. 2, Yıl: 2024

- Doç. Dr. Yasemin Türkkan, “Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türk Siyasi Hayatında Yeminler”, İstanbul Üniversitesi Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, S. 40, Yıl: 2021

Tarih Haberleri

  1. Medine Müdafii Fahreddin Paşa, vefatının 76. yılında kabri başında anıldı
Sonraki Haber