Vakanüvis yazdı: Batıl inançlar Antik Çağ işleri
Vakanüvis, geçmiş dönemlerden bugüne kadar meydana gelen batıl inançları yazdı.
“Tanıdık” göründüklerine bakmayın
Bâtıl inançlar: Antik çağ işleri
Vakanüvis
Kulağını çekip tahtaya vurmak, ayna kırılmasını kötüye yormak, merdiven altından geçmemek, kara kedi görünce tedirgin olmak, totem yapmak ve daha niceleri…
Birçoğunu günlük hayatımızdan bildiğimiz hemen hepsi tuhaf davranışlar. Yıllardır halk kültüründe, folklorunda, toplumun günlük pratiklerinde yer alan bu davranışların ezici çoğunluğunun kökeni ise antik çağlara kadar uzanıyor.
“Boş, çürük, asılsız, aptalca, ilkel, çocukça, irrasyonel…”
Arapça “butlan” kelimesinden türetilen bâtıl kavramı, “boş, çürük, asılsız ve gerçeğe aykırı olan” anlamına geliyor. Bu kavram, İngilizce ve Fransızcada “superstition” kelimesiyle ifade edilmekte. Kelimenin Latince kökeni ise “eski halk inançlarının, yeni ve egemen dini anlayışın içinde varlıklarını sürdürmesi” manası taşıyor.
Bâtıl inanç, bazı dillerde ise “aptalca, çocukça, ilkel, irrasyonel” anlamlarına da geliyor. Boş inançların neredeyse tamamının tarihi çok eski zamanlara uzanıyor. Uzmanlar; eski çağlarda, özellikle tabiat olayları karşısındaki çaresizliği nedeniyle bâtıl inançlara yönelen insanların, bugün de çeşitli sosyal problemler nedeniyle aynı eğilimi sergilediği görüşünü savunuyorlar. Buna göre, çaresizlik hissine kapılan kişi, kendine destek olacak bir güç aramakta, bu gücü bulamadığı zamanlarda da bâtıl inançlara yönelmekte.
İtalya’da her yıl 60 bin kara kedi katlediliyor
Günlük hayatımız, nereden geldiğini bilmediğimiz ama asırlardır toplumların hayatında olan tuhaf pratiklerle örülü durumda. Örneğin, binlerce yıl önce, Dünya’nın uydusu Ay’a tapınılmaktaydı. O devrin insanları, “tanrıça” saydıkları Ay’ın zenginlik ve uğur getirdiğine inanıyorlardı. Günümüzde ise antik çağın boş inançlarına benzer bir biçimde “yeni ay” çıktığında sevdiği kişinin yüzüne bakmak ya da altına el sürmek türünden davranışlar görülebiliyor.
Yine, günümüzde hâlâ varlığını sürdüren, “at nalının uğurlu sayılması”nı tarihçiler ve antropologlar, eski Avrupa topluluklarından Keltlerin “atın kutsal olduğuna” inanmalarından türediği görüşünü dile getirmekteler. Ayrıca eski Yunan’da, demirin kötülüğü uzak tutan bir maden olduğu inancı yaygındı. Bu nedenle de demir at nalı olarak kullanılmadan önce de bereket ve talih sembolü sayıldığı için insanlar çevrelerinde “hilal” şeklinde demir objeler bulundururlardı.
“Kara kedi”, antik Mısır ve onun etkilediği toplumlarda aslında değerli bir varlıktı. Hatta siyah dişi kediler “tanrıça” olarak kabul edilirdi. Kedileri korumak için yasalar bile çıkartılmıştı. Ancak Hristiyanlık ortaya çıktığında bu yeni din, kendinden önceki inanışlar ile sembolleri yok etmek istediği için kara kedilere karşı bir nefret oluşmuştu. Bu inanış ile kimi putperest toplumlardan kalma “siyahın, karanın uğursuzluk getireceği” boş itikadına dayanan kara kedi görünce uğursuzluğa yormanın günümüz dünyasında düşündürücü semptomları görülmekte.
İtalya’daki “Hayvanları ve Çevreyi Koruma Derneği”nin 2007 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, ülkede her yıl 60 bin dolayında kara kedi, “uğursuzluk getirdiği inancıyla” öldürülmekte. Dernek, kedi katliamının özellikle “Cadılar Bayramı”nda (Halloween) artığını da açıklamıştı.
“Teslis”, üçleme, 13, merdiven altı…
“Baba – Oğul – Kutsal Ruh” üçlemesinin, iki bin yıldan fazladır salt Hristiyanlık’ta yer aldığı düşünülse de aslında “teslis inancı” çok eski devir dinlerinde de vardı. Bu nedenle de “3 rakamının kutsallığı”nın kökeni, antik çağlara kadar uzanmakta. Bu anlayışa göre, üçün kutsallığını bozacak her şey kötü addedilmekte, “1” sayısının “3”ün bütünlüğünü bozduğu gerekçesiyle “13” rakamı uğursuz görülmekteydi.
Putperest Babil toplumunda da Kral Hammurabi’nin hazırladığı kanunlar maddeler halinde taşlara kazınırken, 13’üncü madde yazılmayıp, 14’e atlanmıştı. Öte yandan, İskandinav tanrılarından biri olan “kavga tanrısı” Loki, düzenbaz bir tanrıydı ve tanrılarla yediği bir akşam yemeğine 13’üncü tanrı olarak katılmıştı. Loki, bu yemekte dünyayı kaosla tanıştırmıştı.
Bu rakamın uğursuzluğuna ilişkin en yaygın değerlendirme ise Hz. İsa ile havarileri Roma askerleri tarafından takibata uğradığı sırada toplam 13 kişi olmalarıyla alakalıydı. Hz. İsa ile birlikte 13 kişilik topluluk, havarilerden birisinin ihanetine uğramıştı. Böylece Hristiyan dünyası, “13. kişi”nin ihanetiyle uğursuzluğu birleştiren bir inanca sahip olmuştu.
Ayrıca, putperest Mısır’da merdivenin uğurlu sayılması, Hristiyanlığın ise bu tür eski inanışları yıkmak istemesi de merdiven ve merdiven altından geçmeye karşı bir antipati oluşturmuştu. Bu arada; “onüç rakamının uğursuz olduğu” bâtıl inancının Avrupa’da bu kadar güçlü olmasının nedenlerinden birisinin, Tapınak Şövalyeleri’nin 13 Ekim 1307 Cuma günü tutuklanması olduğu görüşü de yaygındır.
Bu bâtıl inanç özellikle Batılı ülkelerde bugün bile öylesine güçlüdür ki, bazı kimseler yemek daveti verdiklerinde masadaki kişi sayısının 13 olmamasına dikkat ederler. Dünyaca ünlü şirketlerin, otellerin asansörlerinde 13’üncü kat düğmesi bulunmaz, 13 rakamı taşıyan odalar olmaz ya da “12A” diye numaralama yapılır. BMW’nin Münih’te bulunan merkez binasının 13’üncü katının boş tutulduğu söylenir. Bazı hosteslerin 13 numaralı koltukta oturan yolcuyla ilgilenmekten çekindikleri de havacılık camiasında yaygın bir boş inanç.
Hatta bazı hava yolu şirketleri, uçaklarında 13 numaralı koltuğa yer vermiyor. Yine Fransızlar ev adreslerinde 13’ü kullanmazken, İtalya’da ise ulusal piyango, 13 sayısını çekilişlerine dahil etmemekte. Bu arada, “Uluslararası Stres Yönetim Merkezi ve Fobi Enstitüsü” geçtiğimiz yıllarda; herhangi bir ayda, ayın 13’ünün Cuma gününe denk geldiği durumlarda; insanların seyahat etmeyi, önemli eşyaları satın almayı veya iş yapmayı reddetmeleri nedeniyle o gün dünya çapında 700-800 milyon dolar maddî kayıp gerçekleştiğini hesaplamıştı.
Avrupa ülkeleri ile ABD’de bu konu o kadar zıvanadan çıkmış durumda ki, geçtiğimiz yüzyılda psikolojik hastalıklar literatüründe “13’ten Korkma Hastalığı” (Triskaidekafobi) diye bir kavram bile yer almıştı. Benzer bir sayı takıntısı, 4 rakamından korkma rahatsızlığı (Tetrafobi) ise Çin, Japonya ve Kore gibi Uzak Doğu ülkelerinde “ölüm” ve “4” sözcüklerinin telaffuzlarının aynı olmasından dolayı görülür olmuştu.
“Yıldız kayınca dilek tut, çünkü tanrıçalar gözetliyor”
Antik Yunan’da yer gök tanrı dolu olduğundan, pek çok yıldız da tanrı ya da tanrıça addedilirdi. Bu nedenle de “tanrıların insanları gözetlediğinin kanıtı olduğunu” düşündükleri için bir yıldız kaydığında dilek dilemek yaygınlaşmıştı. Bugün de kayan yıldız görüldüğünde dilek tutmak yaygın bir inanış.
Bu arada tarihteki ünlü şahsiyetlerin bazılarının da tuhaf inanışları vardı. Mesela; Napolyon kara kedilerden korkardı, Sokrates nazara uğrayacağından çekinir, Jül Sezar ise gördüğü rüyalardan korku dolu çıkarımlarda bulunur, hayatını buna göre düzenlerdi. Büyük Petro da köprülerden geçerken hastalık derecesinde bir korkuya kapılırdı.
“Çok yaşa” da, “Şeytan kulağına kurşun” da antik zamanlardan
Hapşıran birisine “çok yaşa” denmesinin kökeninde de “aksırma sırasında ruhun geçici olarak bedenden ayrıldığına” olan inanç yatmaktaydı. Eski devir insanları arasında, “aksıran kimseyi bu sözlerle sevindirince ruhunun sorunsuz bir şekilde bedenine döndüğü” zannı yaygındı. Yine, Orta Çağ’da sıklıkla görülen vebanın ilk belirtisinin şiddetli ve sürekli hapşırık olması da bu tabirin Avrupa’da yaygınlaşmasına yol açmıştı.
Eski Romalılar, “aynaların ruhumuzdan parçalar içerdiğine” inanıyordu. Bu nedenle de bir ayna kırıldığında, birinin sağlığında ve esenliğinde bir kırılma olacağı endişesine kapılıyorlardı. Kulağını çekerek taş ya da tahtaya vurmanın belaları savuracağı inancı ise hem Kuzey Amerika yerlileri hem de eski Yunanlar zamanından beri var olan bir bâtıl inançtı.
Buna göre, ağaçlara sıklıkla yıldırım düştüğünü gören dönemin insanları, “yıldırım tanrısı”nın evinin ağaçlar olduğuna inanıyorlardı. Kötü bir durum söz konusu olup, bu sırada tahtaya vurdukları takdirde ise “tanrı ile iletişime geçtiklerini” düşünüp rahatlıyorlardı.
“Siftah parası”nı yere atmak, makas uzatırken üzerine tükürme
Günlük hayatımızdan da kolayca anlaşılacağı üzere bâtıl inançlar ülkemizde de sıklıkla görülmekte. Sabah işe gidilirken ya da dükkân açılırken ilk rastlanılan kişinin toplumsal durumu ve halk arasındaki itibarına göre işlerin rast gidip gitmeyeceği konusunda yorum yapmak yaygın bir alışkanlık.
Yine esnafın, o gün işlerin iyi gitmesi için siftah parasını yere atması ya da yüzüne sürmesi de hâlâ devam eden bir bâtıl itikat. Birisine bıçak ya da makas gibi kesici bir alet verilirken “düşmanlığa yol açmasın diye üzerine tükürmek” de ülkemizdeki yaygın anlayışlar arasında.
Akşam saatlerinde tırnak kesmenin iyi sayılmadığı da biliniyor. Bununla ilgili “günah” kanısının ise eski devir Müslüman âlimlerinin, o zamanki şartlarda düşük aydınlatmayı dikkate almaları nedeniyle yaygınlaştığı düşünülüyor. Buna göre bazı âlimler, yarı karanlık ortamda tırnak kesmenin yaralanmalara yol açabileceği düşüncesiyle insanların iyiliği için biraz zorlama bir yorumda bulunmuşlardı.
Yine, Ay ve Güneş tutulmaları sırasında silah atılıp, teneke çalınmasının kökeninde de “Ay ve Güneş’in önünü kapatan cin-peri topluluğun kaçırılabileceğine olan inanç yer almakta. Yaygın bâtıl inanışlar arasında şunlar da yer almakta: Baykuş ötüşünü duymanın ölüm haberi alınacağına yorulması. Bireylerin şanslı sayılarının olduğuna inanması. İnsanın, göbek kordonunun gömüldüğü yerde yaşayacağının düşünülmesi.
Belirli günlerde belirli işlerin yapmanın uğursuz sayılması. İki bayram arası nikâh kıymanın uğursuzluğu. Elde çıkan siğillerin ağaca kurbağa asılmasıyla tedavi edileceğine inanılması. Türbede mum yakmak. Türbeye çaput bağlamak. Nazar boncuğunun kötülüklerden koruduğuna inanmak. Mavi gözlü kişilerin uzun süre birisine bakmasının nazar getireceğini düşünmek. Dört yapraklı yonca ve tavşan ayağının uğur getireceğine inanmak. Nevruz’da ateşin üzerinden üç defa atlayarak dilek tutmak. Sabah ezanı okunurken köpeklerin ulumasının kötüye yorulması.
Ali Sami Yen’in tuğlaları Galatarasay Store’larda satıldı
Bu arada futbol da dünyada da bizde de çok sayıda bâtıl inanışın kendisine yer bulduğu bir alan. Tribünleri dolduran ya da maçı TV’den izleyen kimilerinin, takımının atakları sırasında garip hareketlerle “totem yapması” yaygın bir davranış. Yıllar önce, Ali Sami Yen Stadı’nın yenilenen Eski Açık Tribünü’nden sökülen tuğlalar uzunca bir dönem Galatasaray Store’larda raflara konulmuş, taraftarlar da “uğur getireceği” inancıyla bu tuğlaları satın almıştı.
- Prof. Dr. Ali Köse, Arş. Gör. Ali Ayten, “Bâtıl İnanç ve Davranışlar Üzerine Psikososyolojik Bir Analiz”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, Sayı 3, 2009
- Öğr. Gör. İhsan Gülüş, “Bâtıl İnançların İletişimsel İşlevi ve Medyadaki Yansımaları”, Atatürk Hâkemli İletişim Dergisi, Sayı 10, 2016
- Düriye Özdemir, “Halk İnanışlarının Mitolojik Kökenleri: Konya (Kadınhanı) Örneği”, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Toplum Ekonomi ve Yönetim Dergisi, c. 2, s. 1, 2021
- Lia Ryerson, “Yaygın Bâtıl İnançların Ardındaki Büyüleyici Tarih”, 6 Mart 2020, insider.com - "13. Cuma", 13 Şubat 2009, time.com
Ensonhaber'i Google News'te takip edin.
Abone Ol