Vakanüvis meyve ve sebzeleri yazdı
Kayısı, şeftali ve limonu, Haçlılar Filistin’de tanıdı, muz Endonezya’da ortaya çıktı, portakal Amerika’ya Kolomb’la gitti, Belçika lahanasının zaten adı üstünde...
Vakanüvis
Her öğünde soframızı süsleyen meyve sebzelerin mazisi, bir anlamda insanlık tarihinin, bu tarihteki gelişmelerin, göçlerin, savaşların, toplumsal alışkanlıkların da izlerini taşıyor. Bu karmaşık zamansal süreçteki “sebze ve meyvelerin tarihi”ne gelince…
SOFRALARIMIZ “BEREKETLİ HİLAL”LE ZENGİNLEŞTİ
Ankara Tarım Borsası’nın yayınladığı, Marcel Mazoyer ve Laurence Roudart’a ait “Tarımın Tarihsel Gelişim Süreci” isimli çalışmaya göre, tarımın geçmişi, günümüzden 10 bin yıl öncesine dayanıyor. Tarihteki ilk tarım örneklerinin ardından, zamanla birçok toplumun arasındaki etkileşimin sonucu olarak ürünler çeşitlendi ve dünyaya yayıldı. Bu ürünlerin kimisi – örneğin zeytin - binlerce yıl öncesinden dolaşıma girerken kimisi de – örneğin kivi – daha dün denilebilecek kadar yakın zamanlarda üretildiği ülkenin sınırları dışına çıkabildi. Antik çağlarda “Bereketli Hilal” ve çevresinde ilk örneklerine rastlanan tarım, daha sonraları Çin ve diğer Asya ülkelerinde de gelişmeye başlamıştı. Zaman içerisinde Nil Nehri ve çevresi, dönemin tarımda en gelişkin bölgesi olacaktı. Anadolu'da Abu Hurerya adlı yerleşimde, M.Ö. 13500 yılından kalma tarımsal aletler bulunmuştu. Levant ve İran'daki Zagros Dağları çevresinde de tarımsal faaliyetlerin izine rastlanmıştı. “Bereketli Hilal” üzerindeki bölgelerde ise darı, arpa, tahıl, acı bakla, keten, buğday gibi tarımsal kalıntılar keşfedilmişti.
MEYVE VE SEBZELERİN SERENCAMI
Fenikeliler, M.Ö. XI ve VI’ncı yüzyıllar arasında bağları, zeytinlikleri ve incir bahçelerini Batı Akdeniz’e yaymışlardı. Şeftali ve kayısı Orta Asya meyvesiydi. Romalılar, şeftaliyi M.S. I. yüzyılda İran’dan getirmişlerdi. Makedonyalı İskender, armut, ağaçkavunu ve elma ağaçlarını İran’da görüp Avrupa’ya getirmişti. Araplar, kayısı ağacına 8’inci yüzyılda Doğu Anadolu’da rastlamışlardı. Ayva, İran ve Türkmenistan, incir ise Anadolu ve Irak'ın meyveleriydi. Romalılar, Hıristiyanlığın ilk asırlarında Anadolu ve Orta Doğu’da gördükleri meyve ağaçlarını Roma ve çevresine getirmişlerdi. Çok eski çağlardan beri Basra Körfezi kıyılarının bir meyvesi olan hurma, Amerika’ya ancak 16’ncı yüzyılda ulaşabilmişti. Kiraz Avrupa, vişne ise Anadolu kökenliydi. Haçlılar, Filistin’e yaptıkları ilk seferlerde limon ve diğer turunçları görmüş ve bunları Batı’ya taşımışlardı. Üzüm ise Kafkaslar ve Hazar taraflarından Avrupa’ya yol bulmuştu. Endonezya kökenli muz, M.S. VI. yüzyılda Avrupa’nın sıcak iklim bölgelerinde görülmeye başlanmıştı. Ceviz, çok eski zamanlarda Çin’den dünyaya yayılmıştı. Kivi de Çin kökenli bir meyveydi ama dünya gıda pazarına en geç giren ürünlerden birisiydi. Çoğu ülke kiviyi, geçtiğimiz yüzyılın ilk çeyreğinde gördü, birçoğu da ikinci yarısından itibaren bu meyveyle tanıştı. Türk insanı da kiviyi çok geç tatmıştı. Merhum Turgut Özal’ın ithalat rejimindeki kısıtlamaları kaldırmasıyla kivi, 1980’lerin sonuna doğru Türkiye’de tüketilmeye başlamış, sonra da yavaş yavaş yetiştirilmesine geçilmişti. Onbeş ve onaltıncı yüzyıllarda Amerika’ya yapılan seferler de Avrupa’daki meyveleri Yeni Kıta’ya götürürken, buradan da avokado, ananas ve çilekleri gelmişti.
Bamya Habeşistan, beyaz lahana ve kereviz Akdeniz çanağı, bezelye Orta Asya, biber Güney Amerika, brokoli İtalya, lahana Çin, domates ve patates Orta ve Güney Amerika, frenk lahanası ve hindiba Belçika, soğan, sarımsak, karnabahar ve kırmızı turp Orta Asya, semiz otu Avrupa, mantar Antik Roma ve Fransa, patlıcan Doğu Asya, salatalık Eski Yunan kökenliydi.
“YİYECEKLERDEKİ DEMOKRATİKLEŞME” ÇOK GEÇ ZAMANLARDA GERÇEKLEŞTİ
Anekdotlarda da görüleceği üzere Avrupa, ağız tadını, pek çok dünya değerinde olduğu gibi açgözlülüğüne borçluydu. Eski Yunan’da da, Roma’da da, Hıristiyanlığın başından itibaren Ortaçağ’a kadar uzanan süreçte de Batılı ülkeler, doğu ve güneye doğru yaptıkları istilacı seferler sonucunda yeni yeni tatlarla tanışıyorlardı. Anadolu, Asya ve Kuzey Afrika’dan – sonraları Güney Amerika’dan da - getirilen meyveler, Avrupa’nın hanedan üyeleri ve diğer ileri gelenlerde egzotik bir etkiye yol açıyor, diğer coğrafyalardan gelen ürünler büyük ilgi görüyor ve kısa sürede Avrupa’da da yetiştirilmeye çalışılıyordu. Meyve bahçeleri ve sebzelikler, zenginlerin tabaklarını süslemek için şatoların etrafını sardı. 1688 yılında Fransa'da, kralın meyveliklerinde elma, armut, şeftali, kiraz, erik, kayısı, üzüm, incir, çilek, frenküzümü, ahududu, kavun ve portakalın yetiştirildiği biliniyor. Dönemin yöneticileri, zenginleri, din adamları, bu yeni tatları sadece kendileri tatma konusunda da çok titizdiler. Halka, kimi meyve ve sebzelerin “zehirli” olduğu söyleniyor, kimi aydınlar, bilim adamları da bu konuda “bilimsel” açıklamalarda bulunuyordu. Bazı zehirlenmeler görülmüyor değildi ama bunun nedeni meyve sebzelerden değil, o dönemde ucuz olduğu için dar gelirlilerin kap kacağını sıvamada bolca kullandığı kurşundan kaynaklanıyordu. Avrupa’da meyve ve sebzeye ilişkin demokratikleşme ancak 17, 18’inci yüzyıllarda sağlanabilmişti.
Ensonhaber'i Google News'te takip edin.
Abone Ol