Vakanüvis yazdı: Diyarbakır Cezaevi yüz akı olacak
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Diyarbakır Cezaevi'nin kültür merkezine çevirileceğini açıklamasının ardından Vakanüvis, cezaevinin acılarla dolu tarihini kaleme aldı.
Yüzde 65 oy alan parti sevinir mi acaba?
Diyarbakır Cezaevi yüz akı olacak
Vakanüvis
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Güneydoğu gezisindeki müjdelerinden birisi de Diyarbakır Cezaevi’nin kültür merkezi olarak hizmete sunulacağı kararı oldu. “Eski Türkiye”nin en karanlık yüzlerinden birisi olan Diyarbakır Cezaevi’nin yeni kimliğine ilişkin açıklama memnuniyete yol açarken, yıllardır “Kürt Hareketi”nin siyasal temsilciliğine soyunan, Diyarbakır Cezaevi ağıtları yakan çevrelerin bu karar karşısında nasıl davranacağı ise merak ediliyor.
İNSANLIĞIN YÜZ KARASI BİR MEKÂNDI, ÜÇ YILDA 34 KİŞİ ÖLMÜŞTÜ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Geçmişte uzunca bir dönem adı zulümle, işkenceyle, insanlık dışı muameleyle anılan Diyarbakır Cezaevini yakında boşaltıyor ve Kültür Merkezi olarak hizmete sunuyoruz” sözleriyle anlattığı Diyarbakır Askerî Cezaevi ya da yaygın bilinen adıyla Diyarbakır Cezaevi, 12 Eylül Darbesi’den sonra burada tutulan tutuklu ve hükümlülere yaşatılan işkencelerle tanınmıştı.
Diyarbakır Cezaevi bu özelliğiyle Batı dünyasında da sıklıkla gündemine gelmişti. Ünlü İngiliz gazetesi The Times, Diyarbakır Cezaevi’ni “Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevinden biri” olarak tanımlamıştı. Cezaevindeki işkence, kötü muamele ve fiziki şartlar o kadar kötüydü ki, 1981 ve 1984 yılları arasında tam 34 kişi burada hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi de sakat kalmıştı.
Bu kişilerden 25’i aldığı ağır darbeler sonucu, 5’i kendini asarak, 4’ü ise kendini yakarak intihar etmişti. Diyarbakır Cezaevi, 1980 yılında “E Tipi” olarak inşa edilmişti. 12 Eylül darbesinin ardından ise askerî hapishaneye çevrilip Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Cezaevi olarak kullanılmıştı. Cezaevi, 9 Mayıs 1988 tarihinde yeniden Adalet Bakanlığı’na devredilmişti.
SOPALARIN ÜZERİNDE “BENİ ÖP! – HAYDAR” YAZAR, KÖPEK CO’YA SELAM DURULURDU
Yaşanan işkencelere dair çok sayıda kitabın yazılıp, belgeselin çekildiği Diyarbakır Cezaeviyle ilgili olarak, burada kalanlardan birisi olan Hasan Hayri Aslan’ın, “Diyarbakır 5 No’lu Cehenneminde Ölümden de Öte” isimli kitabında da inanılmaz şeyler anlatılmıştı. Diyarbakır Cezaevi’nde yaklaşık 10 yıl kalan Hasan Hayri Aslan, burada yaşananları, “insanlık tarihinin en korkunç işkencelerinin görüldüğü” yer olarak nitelendirmişti. Cezaevindeki işkenceci gardiyanların ellerindeki kalın yuvarlak sopalarda “Beni Öp! – Haydar” yazıyor, bu sopalarla günde birkaç defa hükümlü ve tutuklular sıra dayağından geçiriliyordu. Diyarbakır Cezaevi’nde sürekli olarak koğuşlara salınan “Co” isimli köpek, “komutan” olarak nitelendiriliyor, mahkûmların kendisine selam vermesi zorunlu tutuluyordu.
“FARE YAKALANACAK” GİBİ EMİRLER VERİLİYORDU
Cezaevinde kalanlara, sırf zulüm olsun diye birbirinden saçma emirler veriliyordu. Bu “emir”ler, mantıksız olduğu için doğal olarak yerine getirilemiyor, böylece sonrasında uygulanmak istenen işkenceler için kılıf oluşturuluyordu. Bu emirlerden birisi de “fare yakalama emri”ydi. Tutuklu ve hükümlülere, “Her koğuş fare yakalayıp idareye getirecek” deniliyordu. Sonuçta çoğu koğuşta fare yakalanamıyor ve bu koğuşlardakiler “emre itaatsizlik”ten sıra dayağına sokuluyordu. Cezaevinde marş ezberlemek de mecburiydi. Çok sayıda mahkûm 10’un üzerinde marş ezberledikleri halde “yeterli değil” denilerek kötü muamele ve işkenceye maruz kalmıştı. Mahkûmların cezaevi avlusundaki lağım çukuruna girip çıkma mecburiyetinde olmaları da “kurallar”dandı. Her koğuşta bulunan hoparlörlerden cezaevi amirinin en az bir saati bulan konuşmasını esas duruşta dinlemek de mecburiydi.
MAHKÛMLARA ZORLA RADYASYONLU ÇAY İÇİRMİŞLERDİ
26 Nisan 1986 tarihinde Sovyetler Birliği’nde yaşanan Çernobil Nükleer Santrali’ndeki patlamanın ardından Türkiye’nin Karadeniz kıyıları da yoğun bir biçimde radyasyona maruz kalmıştı. Karadeniz çaylarının radyasyon serpintisi taşıması nedeniyle de hükümetçe bedeli ödenerek bu çayların imhası kararlaştırılmıştı. Ancak imha edilmesi gereken çayların bir kısmı – bir şekilde - Diyarbakır Cezaevi’ne getirilmiş ve mahkûmlara verilmişti. Mahkûmlar, çayların radyasyonlu olduğunu bilmelerine rağmen başka bir çareleri olmadığı için aylarca bu çayları tüketmişlerdi.
TOPLU TAHLİYE OLDUĞU YIL PKK OLAYLARI BAŞLADI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği müjde ile kültür merkezi olarak düzenlenecek Diyarbakır Cezaevi’nin karanlık tarihi daha pek çok üzücü olayla dolu. Bölge siyasetçisi Altan Tan’ın babası Bediî Tan’ın, oruç tuttuğu için kanalizasyon suyu içirilerek orucunun bozulması, ardından da bağırsak enfeksiyonundan hayatını kaybetmesi de bu olaylardan birisiydi. Olayları suiistimal edip, kendisine militan devşirme arayışında olan terör örgütü PKK’nın ilk eylemini, Diyarbakır Cezaevi’nden toplu tahliyelerin yaşandığı 1984 yılında başlatması ise elbette tesadüf değildi. O dönem adeta “gizli bir el” bu tahliyeleri yapmış, salıverenler içindeki terör örgütünde yer almaya kararlı isimler ile burada gördükleri işkenceler sonrasında dağa çıkmaya karar verenler PKK’nın ilk terörist kaynağını oluşturmuştu.
Ensonhaber'i Google News'te takip edin.
Abone Ol