Vakanüvis yazdı: Z Kuşağı için Savunma Sanayii dersleri
TİHA'nın ilk partisinin TSK'ya teslim edilmesinin ardından geçmişte Türkiye'deki savunma sanayiine değinen Vakanüvis, Z Kuşağı için kısa bilgilendirme yaptı.
Heykelciler bunları bilmez, bilse de size anlatmaz
Z Kuşağı için Savunma Sanayii dersleri
Vakanüvis
Türkiye'nin savunma sanayii alanındaki atakları hız kesmeden devam ediyor. Son olarak geçen hafta Baykar Teknoloji, Akıncı Taarruzi İnsansız Hava Aracı'nın (TİHA) ilk partisini Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslim etti. Türk Savunma Sanayii'nin zaman içerisindeki yolculuğu ise TİHA'ya ulaşılan yolda ne büyük zorlukların olduğunu ortaya koyuyor.
OSMANLI SADECE BEŞ AYDA YOK OLAN DONANMASINI YENİDEN İNŞA ETMİŞTİ
Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nın yayınladığı "Savunma Sanayiimiz" başlıklı tarihçede yer alan bilgilere göre, Türk savunma sanayiinin temeli, Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme devrine kadar uzanmakta. Bu dönemde; top ve savaş gemileri gibi çağın en önemli harp araç ve gereçleri tamamen yerli imkânlarla üretilmiş, “Tophane-i Hümayun” İmparatorluk silah sanayiinin temelini oluşturmuş ve bir defada 1060 top döküm ve ayda 360 kilogram barut üretim kapasitesine ulaşılmıştı. Ayrıca, savaş gemisi üretim kapasitesi ve teknoloji düzeyi de Avrupa ülkelerinin çok ilerisine geçmişti. İnebahtı Savaşı’nda tamamen yok olan donanmanın, beş aylık bir dönemde 200 gemi olarak yeniden inşa edilmesi, Osmanlı tersanelerinin üretim kapasitesinin boyutunu ortaya koymaktaydı.
GENÇ CUMHURİYET'İN ÇABALARI, BERABERİNDE KET VURMALARI DA GETİRDİ
Ancak Osmanlı gerilemeye başlayınca savunma sanayii de etkinliğini giderek kaybetmişti. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ise bu alanda başlatılmaya çalışılan kimi girişimler, kısa sürede "gizli eller"in engelleme çabalarıyla karşılaşmıştı. Bu dönemde; Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü’nün tesisinin ardından Ankara’da hafif silah ve top tamir atölyeleri, fişek fabrikaları açılmıştı. Ayrıca Yavuz zırhlısının bakımı amacıyla Gölcük Tersanesi kurulmuştu. Türkiye'nin ilk ve en büyük özel sektör savunma sanayi fabrikasının temelleri ise 1925 yılında Şakir Zümre tarafından İstanbul Haliç'te ve tamamı yerli sermaye ile atılmıştı. Türk havacılık sanayii faaliyetleri de 1926 yılında Tayyare ve Motor Türk A.Ş.'nin kuruluşuyla başlamıştı. 1930’lu yıllarda ise İstanbul’da Nuri Killigil tesisleri (Tabanca, Havan ve Mühimmat Üretim Tesisleri) de yine dönemin savunma sanayii alanındaki ilk özel firmalardan birisi olmuştu. 1940 yılında ise Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasında 24 adet NUD-36 eğitim uçağı imal edilmişti.
YERLİ SİLAH SANAYİNİ KURDU, HAYATINDAN OLDU
Trablusgarp ve Balkan Savaşlar'ında yararlılıklar göstermiş, "Bakü Fatihi" olarak da anılan Nuri Killigil, cephelerde yerli savunma sanayiinin önemini görünce sivil hayatında silah fabrikası kurmuştu. İstanbul Haliç Sütlüce'de kurulan fabrika kısa sürede büyüyüp ihracata da başlayınca çeşitli bürokratik ve ticari engellemelere maruz kalmıştı. Fabrika sonunda sabotaj ihtimali yüksek bir patlama sonucu yerle bir olmuş ve bir süre sonra da kapanmıştı. Nuri Paşa, yangını söndürme çalışmaları sırasında hayatını kaybetmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bir konuşmasında, Nuri Killigil'den "şehit edildi" şeklinde bahsetmişti.
Bu dönemde Türk Hava Kurumu'nun da havacılık sanayiinde girişimleri olduysa da bütün bu çabalar II. Dünya Savaşı ile birlikte akamete uğramıştı. Savaş sonrası Batı kampında yer alan Türkiye, NATO'nun "güvenlikçi politikaları" kapsamında ve ithalata bağlı yaklaşımları çerçevesinde dışa bağımlı hale gelmişti. Cumhuriyet döneminde milli bir savunma sanayiinin tesisi hedefine yönelik gerçekleştirilen girişimlere rağmen, bu dönemde İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından sağlanan hibe ve yardımlar ile artış gösteren askeri yardımlar, henüz kuruluş aşamasında bulunan savunma sanayiinin gelişmesini durdurmuştu.
ABD'YLE YAPILAN ANLAŞMA "ÜRETME, KİRALA" İÇERİKLİYDİ
1940'lı yıllarda CHP Hükümetleri, ABD, İngiltere ve bazı NATO üyesi ülkelerle peş peşe anlaşmalar imzalamaya başlamıştı. ABD ile yapılan bir dizi anlaşmayla ABD'nin "Ödünç Verme ve Kiralama (Lend and Lease) Kanunu" çerçevesinde Türkiye’ye 95 milyon dolarlık savaş malzemesi kiraya verilmişti. Ayrıca 1945 yılında Türkiye ve ABD arasında yapılan Askeri Yardım Antlaşması ile İkinci Dünya Savaşı sırasında sağlanacak askeri yardım bir anlaşma ile taahhüt altına alınmıştı. Ancak ABD ile Türkiye arasındaki anlaşmalarda kiralama bedelleri hemen her zaman hibe miktalarının çok üzerindeydi. Zaten ABD’den gönderilen bedelsiz malzemeler de gerek bakım gerekse sarf malzemeleri bakımından alınan ülkeye bağımlılığa yol açtığı için bütçeden her yıl 400 milyon lira civarında bir kaynak ayrılıyordu.
BATILI ÜLKELERİN DEMODE SİLAH VE MÜHİMMATI "YARDIM" ADI ALTINDA TÜRKİYE'YE GELİYORDU
Demokrat Parti iktidarı döneminde de bu yaklaşım fazlaca değişmemişti. Genelkurmay'ın, bir başka deyişle askeri bürokrasinin savunma sanayii alanına sivil iktidarı karıştırmama politkası uyarınca DP'li bakanlar, askeriyeden gelen talepleri sadece onaylama mevkiinde kalmışlardı. Bu dönemde savunma sanayi alanında dış yardım ve dış alım politikası uygulanmıştı. Batılı ülkelerin etkinlik ve verimliliğini kaybetmiş savunma teçhizatı için Türkiye cazip bir pazar olmuştu. Batılı hükümetler bir yandan "yardım ediyoruz" diyerek Türkiye'de kendilerine yönelik olumlu bir imaj çizerken, diğer yandan da personel eğitimi, bakım ve yedek parçalara ilişkin operasyon süreçlerinden ciddi maddi girdiler elde ediyorlardı. Bütün bu gelişmeler, savunma ürünlerinin yurt içinde üretimini engellemiş, giderek artan dış yardımların etkisiyle savunma sanayiinin geliştirilmesi için sarf edilen çabalar yavaşlamıştı.
İHRACAT YAPAN UÇAK FABRİKAMIZI KAPATIP TEKSTİL FABRİKASINA DÖNÜŞTÜRDÜLER
İhtiyaçlarını dış yardım ve satın almalarla karşılayan Silahlı Kuvvetleri'nin siparişleri azalmaya başlayınca da zaten gelişmekte olan yerli savunma sanayii, giderek verimliliğini yitirerek bütçe üzerinde yük oluşturmaya başlamıştı. Tüm bu sebeplerle askeri fabrikalar, 1950 yılında kamu iktisadi devlet teşekkülü şeklinde kurulan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) Genel Müdürlüğü bünyesine alınmıştı. Bu süreçte kimi askeri fabrikalar, amacının çok dışında yeni konumlandırmalara maruz kalmıştı.
Örneğin, THK-5A hafif nakliye uçağı üretimi gerçekleştiren, bu uçağın uçağın ambülans versiyonunu Danimarka’ya ihraç eden fabrika, MKEK’ye devredilmiş, Adalet Partisi iktidarı döneminde, 1968 yılında uçak fabrikasını bir tekstil şirketine satılmıştı. Fabrikanın yeni sahibi de burayı bir tekstil fabrikasına dönüştürmüştü.
KIBRIS SAVAŞI'NDA "DIŞA BAĞIMLI SAVUNMA SANAYİ" NE DEMEKMİŞ ANLADIK AMA...
Türkiye'nin savunma sanayiindeki dışa bağımlılığın trajik sonuçlarını ilk olarak Kıbrıs Barış Harekatı sırasında görmüştük. ABD tarafından sağlanan askeri yardımların amaçlarının dışında kullanılamayacağı yönündeki hüküm gereği Kıbrıs Barış Harekatı büyük zorluklarla gerçekleştirilebilmişti. Hatta bu dönemde Libya Lideri Kaddafi, Türkiye'ye uçak, silah ve mühimmat desteğinde bulunmuştu.
Kıbrıs bunalımı sırasında, müttefik ülkelerden alınan savunma teçhizatının Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda kullanılması ihtiyacı doğmuş ancak başta ABD olmak üzere, bazı müttefik ülkelerce çıkarılan engeller sebebiyle savunma ihtiyaçlarının karşılanmasında diğer ülkelere mutlak bağımlı hale gelinmesinin sakıncaları kuşkuya yer bırakmayacak şekilde gözler önüne serilmişti.
Bu durum, Türkiye’de modern bir savunma sanayii altyapısının oluşturulmasına yönelik politikaların da temelini teşkil etmişti. O yıllardaki adıyla "Federal Almanya"dan alınan lisanslar ile MKEK’de gerçekleştirilen G-3 ve MG-3 tüfek üretimi izlenen bu politikanın somut örnekleri olmuştu. Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında uygulanan ambargoya gösterilen millî tepkiler sonucunda ise Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Güçlendirme Vakıfları kurulmuştu.
Bu vakıflar aracılığyla vatandaşların savunma sanayine yönelik bağışları sistemli bir şekilde sektöre kanalize edilmesi amaçlanmıştı. Bu dönemde ASELSAN, HAVELSAN, ASPİLSAN gibi yatırımlara vatandaş katkısı da büyük olmuştu. Sonrasında şu kurulular da savunma sanayiinde faaliyete geçmişti: TUSAŞ Motor, MAN Kamyon ve Otobüs, STFA Savronik Elektronik, MİKES - Mikrodalga Elektronik Sistemler, FMC-NUROL Savunma, ROKETSAN, TRANSVARO Elektron, MARCONİ Komünikasyon, GATE Elektronik, Aydın Yazılım, AYESAŞ, MTU Motor Türbin, ESDAŞ Elektronik Sistemler, NUROL Makine, TİSAŞ Trabzon Silah, Girsan Silah, İNFOTRON Elektronik, RMK Marine, Alp Havacılık, Milsoft Yazılım Teknolojileri, Yonca-Onuk, EHSİM, Inta SpaceTurk, YALTES Elektronik, Vestel Savunma Global, KALETRON Yazılım, SDT Uzay ve Savunma Teknolojileri, Meteksan.
ERBAKAN HÜKÜMETİ DÖNEMİNDE DIŞA BAĞIMLILIK RAPORLARA GİRMİŞTİ
1960 darbesi sonrası kurulan Devlet Planlama Teşkilatı'nın hazırladığı Beş Yıllık Kalkınma Planları çerçevesinde, Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda milli savunma hizmetlerinin gerektirdiği araç ve gereçlerin yeterli ölçülerde sağlanması ile millî sanayileşme çabaları arasında sistemli bir bağlantı kurulması gerekliliği ilk kez vurgulanmıştı. Plan bu halini, CHP ile koalisyon hükümeti kuran Milli Selaamet Partsi'nin ısrarlarıyla almıştı. Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan'ın bürokrasideki kurmayları, "yerli sanayi" yaklaşımını hem genel sanayileşme politikalarına hem de savunma sanayiine şamil kılmıştı.
2000 YILINDA DIŞA BAĞIMLILIK YÜZDE 79'DU
İstikrarsız 80'ler ve - Turgut Özal'ın kısa bir dönemdeki yerlilik arayışları - ile kaotik ortam 90'larda kaleme alınan gerek planlarda, gerekse özel ihtisas rapolarında da savunma sanayiindeki dışa bağımlılık ısrarla vurgulanmıştı. Ensar Yeşilyurt ve Filiz Yeşilyurt tarafından kaleme alınan Pamukkale Üniverstesi yayınları arasında çıkan "Türkiye’de Savunma Sanayii" başlıklı araştırmada, DPT'nin savunma sanayine ilişkin özel bir alt bölümdeki değerlendirmede, 2000 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyaçlarının yüze 79'unun yurt dışından karşılandığının ifade edildiği aktarılıyor.
Araştırmada, "Bunun temel nedenleri olarak; Ar-Ge'ye dayalı tedarik yaklaşımının uygulanmaması, tedarik sistemindeki aksaklıklar, ihtiyaçların sanayi kuruluşlarına önceden duyurulmamaması, teknolojik yetersizlikler, teşkilatlanmadaki yetersizlikler ve kalite güvence hususundaki yetersizlikler olduğu görülmektedir.
Temel sorunlar olarak ise sistem entegrasyonu ve tasarım faaliyetlerinde kullanılabilecek ve teknoloji üretimine imkan verecek nitelikteki 'know-how'ın yurt dışından transferinde siyasi ve ticari nitelikte doğrudan veya dolaylı ciddi engellemelere maruz kalınması, teknoloji transferine konulan ambargolar, rakip firma bazlı engellemeler, yurt dışından edinilen teknolojilerin üçüncü ülkelere transferinde karşılaşılan sorunlar ve insan kaynağının korunamaması ve teknoloji eksikliği oluşturan finansman üzerinde durulmuştur."
SAVUNMA SANAYİİ İHRACATIMIZ 10 YILDA 3 BİN 500 KAT ARTTI!
AK Parti Hükümetleri döneminde, savunma sanayiine yönelik yaklaşımın yerli sanayi, teknolojik atılımlar ve koordinasyon içerisinde geliştirmenin olumlu sonuçları ise hızla görülmeye başlanmıştı. Verilere göre; Türkiye 2005-2014 yılları arasındaki savunma sanayi ihracatını tam 3 bin 498 kat artırmıştı. Bu kıyaslama, 1996 yılı baz alınarak gerçekleştirildiğinde ise söz konusu artış 14 bin 965 kat ilerleme kaydediyordu.
Yine 1994 yılında yaklaşık olarak 4,1 milyon dolar olan Türkiye’nin savunma materyali/silah ihracatı Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği verilerine göre 2019 yılında 3 milyar 68 milyon dolara ulaştı. Türkiye, 2016-2020 yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde ise 2011-2015'e göre silah ihracatını yüzde 30 artırırken, ithalatını da yüzde 59 azalttı.
Ensonhaber'i Google News'te takip edin.
Abone Ol