Kafirun Suresi okunuşu ve anlamı ve tefsiri! Kafirun Suresi okumanın faziletleri

Kur’an-ı Kerim’in 109. Suresi olan Kafirun Suresi, Mekke döneminde indirilmiştir ve 6 ayetten oluşur. Müslümanlar için önemli bir yere sahip olan Kafirun Suresi, Kur’an-ı Kerim’in 603. Sayfasının 30. Cüzünde yer alır. İlk ezberlenen sureler arasında olan Kafirun Suresi, adını inkarcılar anlamına gelen kafirun kelimesinden almıştır.

Mekke döneminde İslamiyet’e karşı olan inkarcılar için indirilmiş olan bu sure, Hz. Muhammed'e (S.A.V) ve ümmetine karşı inkarcı olanların hiçbir zaman bir araya gelme ihtimalinin olmadığı net bir ifade ile bildirilmiştir. Peki Kafirun Suresi nasıl okunur, anlamı nedir? Kafirun Suresi okumanın faziletleri nelerdir?

Kafirun Suresi okunuşu

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm.

1- Kul yâ eyyuhe'l-kâfirûn.

2- Lâ a'budu mâ ta'budûn.

3- Ve lâ entum âbidûne mâ a'bud.

4- Velâ ene âbidun mâ abedtum.

5- Velâ entum âbidûne mâ a'bud.

6- Lekum dînukum veliye dîn.

Kafirun Suresi anlamı

Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla. De ki Ey kafirler! Ben tapmam o taptıklarınıza. Siz de benim kulluk etmiş olduğuma tapanlardan değilsiniz. Hem ben zaten tapıcı değilim sizin taptıklarınıza. Hem de siz, benim kulluk etmiş olduğuma tapıcılardan değilsiniz. Size dininiz, bana da dinim yeter.

Kafirun Suresi faziletleri

Müfessirler bu sûrenin faziletiyle ilgili olarak Hz. Peygam­ber’in, “Kul hüvellahu ehad Kur’an’ın üçte birine denktir, Kul yâ eyyühel-kâfirûn ise dörtte birine denktir” buyurduğunu; Sahâbe’den birine, “Uyumak üzere yatağına yattığında Kul yâ eyyuhel-kâfirûn sûresini oku; bunu okursan şirk inancına sapmaktan korunursun” dediğini naklederler (İbn Kesîr, VIII, 526; Şevkânî, V, 597-598).

Kafirun Suresi neden inmiştir?

Mushaftaki sıralamada yüz dokuzuncu, iniş sırasına göre on sekizinci sûredir. Mâûn sûresinden sonra, Fîl sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayet de vardır (bk. Şevkânî, V, 597). Tefsirlerde anlatıldığına göre Kureyşliler Hz. Peygamber’den bir sene kendi ilâhlarına tapmasını, bir sene de kendilerinin onun ilâhına tapmalarını istemişler. Hz. Peygamber de “Allah’a bir şeyi ortak koşmaktan yine O’na sığınırım!” demiş; bu defa Kureyşliler, “Bizim ilâhlarımızdan bazılarını istilâm et (öp, el sür), biz de seni tasdik edip ilâhına ibadet edelim” demişler. Bunun üzerine Kâfirûn sûresi inmiştir.

Tefsiri

Tevhid ilkesinin sembolü olarak Mekke döneminin ilk yıllarında inen bu sûrede Mekkeli müşriklerin şahsında bütün putperestlere ilân edilmek üzere iman ile şirkin ayrı şeyler olduğu, bu iki inanç sistemi arasında bir benzerlik bulunmadığı, dolayısıyla ikisinin birlikte bulunmasının, iki inanç arasında bir uzlaşmaya gidilmesinin mümkün olmadığı kesin olarak ifade edilmiştir.

Bazı müfessirlere göre 2-3. âyetlerde, gelecekte Hz. Peygamber’in müşriklerin taptığına tapmayacağı, onların da Hz. Peygamber’in taptığına tapmayacakları ifade edilmiş; 4-5. âyetlerde ise halihazırda da onların tutumlarının farklı olmadığı bildirilmiştir. Ancak Şevkânî bu yorumu reddetmekte, 4-5. âyetlerin 2-3. âyetlerdeki gerçeği pekiştirdiğini söylemekte; bu tekrarlara dil kurallarından ve Arap şiirinden örnekler getirmekte, Hz. Peygamber’in hadislerinde de benzer tekrarların bulunduğunu ifade etmektedir (bk. V, 599-600). Bizim tercihimiz de bu yöndedir. Zira 2-3. âyetlerde Hz. Peygamber’in şahsında müminlerin sadece bir Allah’a kulluk etmeleri emredilmiş, Allah’a ortak koşanlarla gerek inanç gerekse ibadet bakımından hiçbir şekilde benzerliklerinin bulunmadığı vurgulanmıştır. 4-5. âyetlerde ise Hz. Peygamber’i kendi dinlerine döndürmek isteyen putperestlerin ümidini kırmak maksadıyla söz tekrar edilmiştir. “Sizin dininiz size, benim dinim banadır” şeklinde tercüme ettiğimiz 6. âyet, daha geniş kapsamlı ve daha vurgulu bir şekilde önceki âyetleri tekit eder ve bu iki din arasında uzlaşmanın olamayacağını gösterir. Zira bu iki dini uzlaştırmak, hak ile bâtılı uzlaştırmak anlamına gelir.

Son âyetten din, vicdan ve ibadet özgürlüğünün esas olduğu, kimse­nin herhangi bir dine girmeye zorlanamayacağı anlamının da çıkarı­labileceğini düşünen bir kısım müfessirler bu âyetin müşriklere karşı savaşılmasını emreden âyetle (bk. Tevbe 9/36) neshedildiğini yani hükmünün kaldırıldığını ileri sürmüşlerdir. Ancak bizim de katıldığımız görüşe göre âyetin hükmü kaldırılmamıştır; çünkü burada bir emir veya yasak değil, bir vâkıanın tesbiti ve ifade edilmesi (haber) söz konusudur; haber ise Allah’tan olduğu için gerçektir, hükmü değişmez (bk. Şevkânî, V, 600).

KAYNAK: diyanet.gov.tr