Fransa ve İngiltere arasında süregelen Yüzyıl Savaşları henüz bitmişti, savaşın acılarının dinmesinin beklendiği bu yıllarda, İngilizler, Fransa'nın yönetimini ele geçirmek üzeydiler. İşte bu sırada, okuması yazması bile olmayan bir köylü kızı, Capetian sülalesini beklenilen sondan kurtarmayı başardı. Adı Jeanne D'arc olan bu kız, 1412 yılında, Meuse'deki Domremy köyünde doğdu. Babası köyün en önde gelen çiftlik sahiplerinden biriydi. Jeanne, çok dindar bir çocuktu ve küçük yaştan beri yaşadığı topraklardaki acı ve sefaleti görmeye başlamıştı.
On iki yaşına geldiğinde Tanrı'nın onunla konuştuğunu, kutsal bir kaderi olacağını söylemeye başladı. Büyüdükçe de duyduğu gaipten gelen sesler ve görüntüler giderek arttı. Sonunda da ülkesini kurtarma görevinin ona verildiği ve ülkenin gerçek hükümdarına Rheims Katedrali'nde taç giydirilmesi gerektiği yolundaki inancı gittikçe kuvvetlendi. Bu ona Tanrı'nın verdiği kutsal bir görevdi.
İçinde yaşadığı toplum ve ailesi Jeanne'nin bu fikirlerini oldukça çılgınca buluyorlardı. Basit bir köylü olan babası onu bu yoldan caydırmayı denediyse de başarılı olamadı ve Jeanne on altı yaşına geldiğinde, bölgelerini yöneten Robert de Baudricourt'un şatosuna giderek kendisine Chinon'a kadar eşlik edecek birinin verilmesini istedi. Robert basit bir askerdi, böyle kutsal hikayelere ve bir takım aziz ve azizelerin ülkeyi kurtarma görevini küçük bir köylü kızına verebileceklerine inanacak bir kişi değildi. Alaylı bir şekilde böyle saçma şeylerle uğraşmamasını salık vererek Jeanne'nı köyüne geri gönderdi.
DİN ADAMLARINI İNANDIRDI
Ama Jeanne, ilhamının samimiyetine yürekten inanıyordu ve isteğini kabul ettirmek için inatla çalıştı ve en sonunda Robert, istediği muhafızları ona verdi. 1429 yılında erkek kılığına giren Jeanne altı askerin eşliğinde Chinon yolunu tuttu. Oraya vardığında Kral Şarl'ı İngilizlere karşı neyapacağını bilmez bir halde çaresizlik içinde buldu ve kendini kralın meşru çocuğu olarak tanıtarak hikayesine inandırdı. Şarl, Jeanne'a olan inancını kamuoyuna açıklayacaktı ancak tek bir şartı vardı. Jeanne Poitiers'deki din adamları kuruluna giderek orada bir sınava tabi tutulacaktı. Başarı kazanırsa, İngilizler tarafından kuşatılan Orleans şehrini kurtarmak için emrine bir ordu verilecekti. Jeanne, din adamarının sınavını geçmeyi ve onları kendine inandırmayı başardı. Şarl'ın da verdiği sözü tutmasıyla, 28 Nisan günü, beyaz zırhlar içinde beş haçlı kılıcı kuşanarak ordusunun başına geçti. Dört bin kişilik ordu ve bir rahip grubuyla Orleans önlerine geldi ve orada Count Dunois'ın kuvvetlerine katıldı. Burada bulduğu Fransız askerleri İngiliz ordusu tarafından iyice sindirilmişti. Ama onun ilahi kaderine olan inancı askerleri de yüreklendirdi ve büyük bir güçle şehirden çıkarak İngilizlere saldırdılar ve büyük bir başarı elde ettiler. Fakat asıl zafer bir hafta süren çarpışmalar sonunda, önceleri alınması imkansız görülen Tourelles kalesinin ele geçirilmesiyle sağlandı. Jeanne D'arc, ordunun hep ön cephesinde savaştı hatta kaleye dayanan merdivenleri önce o tırmandı. Bunu gören askerler de aşka gelerek imkansız gibi görünen bu savaşı kahramanca kazandılar. Artık Orleans kurtulmuştu.
TAÇ GİYMEYİ HAK ETTİ
Bu olaydan sonra ingilizlerin aldıkları darbeyle cesaretleri kırılmış ve arka arkaya bozguna uğruyorlardı. Buna karşılık genç kızın orduları zaferden zafere koşuyordu. Jeanne D'arc sonunda büyük bir sevinç ve sevgi gösterisiyle Lyons'da karşılandı. Halk tarafından bir azize gibi görülmeye başlamıştı. Artık görevini tamamladığına inanan Jeanne, Şarl'ı Rheims'e götürdü ve 16 Temmuz günü, Şarl geleneklere göre yapılan bir törenle kutsal yağla yağlanarak taç giydi. Jeanne VII.Şarl adıyla tahta geçen kralın önünde diz çökerek ''Soylu kralım'' diye haykırdı. ''Artık Tanrı'nın iredesi yerine gelmiş oluyor. Ben onun emirlerine ve isteklerine uyarak Orleans'ı düşmanlardan temizledim ve sizin taç giymenizi sağladım. Tanrı sizin gerçek bir kral olduğunuzu göstermiş oldu. Şimdi bütün Fransa Krallığı sizindir.''
DİRİ DİRİ YAKILARAK İDAM EDİLDİ
Jeanne zaferine erişmişti ama Paris hala İngilizlerin elindeydi. Son kes Paris'i de düşmanlardan temizlemek için Şarl'dan izin istedi. Ama Şarl Burgondy dükünü kızdırmaktan korkuyordu. Genç kızı da durduramayacağını bildiği için bir oyun düzenleyerek onu yetersiz bir orduyla savaşa gönderdi. Cesareti bir kez daha kırılmış askerleriyle yaralanmış olarak yenilgiye uğradı. Gönlünü almak isteyen Şarl ona ve ailesine soyluluk ünvanı verdi. Köyünü de vergilerden muhaf tuttu. Ama genç kızın isteği başkaydı. Bir gün İngilizlerle birlik olan Burgondy'nin dosr olarak bildiği Compiegne üzerine yürüdüğünü işitti ve dostlarının yardımına gitmek isterken şehrin dışına çıkar çıkmaz Lüksemburg dukasınca tutsak edildi. Genç kızdan intikam almak isteyen Couchon adında bir papaz da tutsak alanların arasındaydı. Couchon onun engizisyon mahkemesinde yargılanmasını istiyordu. Ama haklın gözünde bir azizeye dönüşmesini de istemediklerinden duyduğu gaipten gelen seslerin ve görüntülerin şeytanın işi olduğunu ileri sürerek onu büyücülükle suçladılar. Oldukça saçma bahanelerle vahşice yargılandı. Erkek kıyafetleri giymesinin cinsine hakaret olduğu ve tanrıyla kilisenin aracılığı olmadan konuştuğunu ileri sürmesinin kiliseye saygısızlık olduğu ileri sürüldü. Bu iddialara mahkeme alanında yargıca ''Işık yalnız senin üzerinde parlamaz'' karşılığını verdi. Sonunda Jeanne'a zorla bütün suçlamaları kabul ettiğini yazan bir belge imzalatıldı ve Rouen alanında 30 Mayıs 1431'de diri diri yakılarak idam edildi. Jeanne infaz töreni başlamadan hemen önce çevredekilerden bir haç istedi. Bir askerde iki sopayı birleştirerek yaptığı haçı ona uzattı. Alevler vücudunu sarmaya başladığı zaman elindeki haçı dudaklarına götüren Jeanne'ın son sözü ''İsa'' oldu.
25 YIL SONRA AZİZE OLDU
Bu olayın üzerinden 25 yıl geçtikten sonra Kral Şarl mahkemeyi yeniden kurarak Jeanne D'arc'ın adını temize çıkardı. 1919 yılında da Papa XIV. Benedict, bu köylü kızının adını katolik kilisesince kutsanan azizeler arasına geçirdi.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış