1942 yılı, Kentucky Louisville... O yıllarda Amerika'da hayat zenciler için oldukça zordur. Fakir bir ailenin çocuğu olan Muhammed Ali Clay'e babası doğduğunda Cassius Marcellus gibi havalı bir imparator ismi koyar. Bir gün baba Clay, küçük Cassius'un bisikletli çocuklara hayran hayran baktığını görür ve dayanamaz, cebindeki bütün dolarlarını verip, oğluna kırmızı bir bisiklet alır ve gece odasına bırakarak ona bir sürpriz yapar. Küçük Clay, hayatında hiç bu kadar sevinmemiştir, arkadaşı John Wills'i arkasına alarak birlikte uzak semtleri dolaşırlar. Hatta bir keresinde bir panayıra giderler, bedava mısır ve sosis dağıtılan palyaçonun önünde çok oyalanırlar. O kalabalıktan sıyrıldıklarında iki çocuğun bisikleti çalıp kaçtıklarını görür ve çok üzülürler. Hemen karakola gider, olayı anlatırlar. Memur Joe, boks yapan bir zencidir. Elini “giden gitti...” gibilerinden sallar ve “Eğer boks bilseydiniz bisikletinizi çalmazlardı, demek ki sizden korkmadılar” der. Aslında memur Joe, küçük Cassius'un geniş omuzlarını ve uzun kollarını ilk bakışta fark etmiş ve bu şampiyon adayını ringlerle tanıştırmayı kafasına koymuştur. Nitekim Cassius'u alıp çalıştığı salona götürür ve hayatlarında yeni bir dönem başlar. Cassius kendini boksa öyle bir kaptırır ki evden idmana koşarak gider, otobüsle yarışmaya bile kalkar. Henüz 12 yaşında olmasına rağmen tecrübeli rakiplerinden bile yumruk almayacak kadar hızlıdır. Daha o yıllarda kendine has bir stil geliştirir, ellerini göbek hizasında tutar, vücudunu asla kapatmaz. Onun kendisine has bu stili, klasik dövüşçülere ters gelir, Clay'i yenemezler. Kısa zaman içinde Clay, amatör ligde maç yapmaya baslar. Çıktığı 167 maçın 161 ini kazanarak bir rekor kırar. 18 yaşında iken katıldığı Roma Olimpiyatları'nda Polonyalı Pietrzkowsky'i yenerek altın madalyayı alır ve profesyonel lige geçer. İlk maçından 2 bin dolar kazanır. Bu parayla kendine ikinci el bir Cadillac alır ve yeni arabasıyla yaşlı anne ve babasını gezdirir. Artık hayalleri gerçek olmuştur, paraysa para, ünse üne kavuşmuştur ve işler yolunda gitmektedir. Birgün, “Amerika'da yaşamaktan mutlu musun?” diye soran bir gazeteciye, “Elbette, Afrika'da ne var ki? Yılanlar, çiyanlar ve yalın ayaklı çocuklar…” cevabını verince, ona kulak misafiri olan bir Nijeryalı çok bozulur. Clay'a dönüp “Öyle mi? Ben kardeş olduğumuzu sanıyordum.” der. Şampiyon Clay, Nijeryalı gencin titreyen dudaklarına ve dolan gözlerine bakakalır. İlk kez bir yere ait olduğunu hisseder ve ilk kez kendini yargılar. Olaylar zinciri devam etmektedir. Yine bir gün Clay, bir dostunu şehrin seçkin restoranlarından birinde ağırlamak ister. Garsonlar kendisini ve misafirini görmezden gelir ve sanki orada değillermiş gibi davranırlar. Clay kibarca “bakar mısınız?” diye seslendiği halde, garsonlar üstlerine yürür, onları tekme tokat dışarı atarlar. Clay kendisine yapılan bu çirkin muameleye rahatlıkla karşılık verebilecek güçtedir, ancak iş polise intikal ederse mutlaka haksız çıkacağından da emindir. Çünkü karakolda olayın nasıl olduğuna değil, cildinin rengine bakacaklardır. Genç şampiyon bir misafirine, bir de restorana bakar ve göğsünden olimpiyat madalyasını kopardığı gibi Ohio nehrine atar. O güne kadar sadece kendi nefsi için dövüşen Clay, artık hor görülen zenciler adına ringe çıkmaya başlar.
ADIM MUHAMMED ALİ
Angelo Dundee yönetiminde dövüşen başarılı boksör Clay, hızla yükselir ve Dünya Ağır Siklet Boks Şampiyonu Liston'la ünvan maçına çıkar (1954). Liston, karşısında çelik gibi sert ve yay gibi hareketli bir genç bulur ve bu gence ayak uyduramaz. Yenilmemek için omzundan sakatlandığını söyleyerek maçtan kaçar. Genç şampiyon, kürsüye çıkınca kameralara döner ve Müslüman olduğunu ilan eder. İsminin Muhammed Ali olduğunu söyler ve bundan böyle kendisine bu isimle hitap edilmesini ister. Hakim zümre buna çok kızar, onu kenara çeker ve özür dilemeye zorlarlar. Muhammed Ali zor durumdadır, yalandan da olsa özür dilemeli midir? İşte bu zor kararın arifesinde iken Malik Şahbaz'la (Malcolm X) karşılaşır. Ünlü lider ona, “Özür dileyecek bir şey yaptıysan özür dile. Ama özür dileyecek bir şey yapmadıysan, asla boyun eğme!” der. Ali kameraların karşısına çıkar “Neyin özrünü dileyeceğim? Elinizden geleni ardınıza koymayın” diye haykırır.
BENİM ADIM NE?
1960'larda ona Cassius Clay diye hitap etmek cesaret isteyen bir davranıştır. Muhammed Ali, isminin ve Müslüman kimliğinin kabul edilmesi için savaşıyordur adeta. 1967'de maç seremonisi sırasında ona Clay diye seslenen Emie Terrell de sırf bu yüzden, dersini acı da olsa almıştır. Ali, Terrel'a yumrukları arka arkaya yağdırırken sürekli sorar: “Benim adım ne?”, “ Benim adım ne? Terrell ringin soğuk zeminine yığıldıktan sonra Ali, aynı soruyu salonu dolduran binlere sorar: “Benim adım ne?”, cevap çok net ve gürdür: “Ali!”. Bu, salonu dolduranların dayak yemekten çekindikleri için değil, Muhammed Ali'ye gösterdikleri saygıdan dolayıdır.
MALCOM X İLE TANIŞMASI
1964 yılında Muhammed Ali, o yıllarda Malcolm X hareketi olarak da bilinen Nation Of Islam hareketine katılır ve Müslüman olduğunu açıklar. Malcolm X ve Muhammed Ali çok iyi dost olurlar. Ali ringde iken Malcolm X hep onun arkasını kollar.
Gazeteciler Ali'ye, “Malcolm X ve Nation Of Islam ile alakan nedir?” diye sorarlar.
“Bakın” der Ali, “Ormanda aslan aslanla, kaplan kaplanla, kırmızı kuşlar kırmızı kuşlarla gezer. Kendi türünden insanlarla gezmek, insanın da tabiatında vardır. İstenmediğim yerlerde olmak istemiyorum”.
Daha basının birinci sayfalarına girdiği ilk gün, yaptığı bu açıklama gazetecileri şok eder. Muhabirler birbirlerine şaşkınlıkla bakıp tekrar sorarlar:“Yani Müslüman mı oldun?`
“Siyah Müslümanların toplantılarına katılıyorum. Ve orada ne görüyorum? Sigara yok, içki yok, eşini aldatma yok, hanımları gayet mazbut giyiniyor. Sonra sokağa çıkıyorum ve siz bana oraya onların arasına gitmemelisin diyorsunuz. Ama bana somut bir sebep söylemelisiniz, neden oraya gitmemem gerektiğine dair.”
Gazeteciler yine sorar: ”Peki gençliğin şampiyonu olarak sorumluluğun ne olacak?”
22 yaşındaki taze şampiyon Ali'nin medyadan çekinmeye hiç niyeti yoktur: “ Sizin benden olmamı istediğiniz kişi olamam. İstediğim kişi olmakta özgürüm”.
RİNGLERİN EFENDİSİ MUHAMMED ALİ
O yıllarda Vietnam savaşı başlamıştır ve Muhammed Ali de yetkililer tarafından savaşa katılmaya zorlanır. Şampiyon buna karşı çıkıp, Vietnamlılarla bir probleminin olmadığını, “Hem onlar beni hiç aşağılamadılar!” sözüyle ifade eder. Bunun üzerine Ali'yi apar topar ligden kovar, unvanına ve lisansına el koyarlar. Ali'yi ‘vatan haini' ilan eder ve hiçbir eyalette maça çıkarmazlar. Bu da yetmezmiş gibi, ona bir trafik suçu yüzünden hapse atarlar. Yurt dışına çıkmaması için pasaportuna el koyup, Amerika'da dövüşmesini yasaklarlar. Muhammed Ali, tüm bu yasaklar karşısında şöyle der: “ Dini inançlarıma sırtımı dönmemin cezası neyse çekmeye hazırım. Makineli tüfeklerin karşısına çıkmam gerekecekse onu da yaparım.” Bu arada Vietnam savaşını ne hükümetler ne de ordular bitirebilir, bu kirli kavgaya gazeteciler nokta koyar. Amerikan halkı, vahşet haberlerini gördükçe “bu nasıl hürriyet” diye sorgulamaya başlar. Hollywood konuya el atar. Sivil toplum örgütlerinden “niye savaşıyoruz” sorusu yükselince olaylar yatıştırılır. Muhammed Ali, bokstan koptuğu yıllarda üniversite üniversite dolaşıp konferanslar verir. Mevzu boks olsa da yeri geldikçe İslamiyet hakkında bir şeyler anlatmaya çabalar. Tabi bazı çevreler bundan da rahatsız olurlar, “boksla uğraşsa daha iyiydi” demeye başlarlar. Birkaç maç sonra silinip gideceğini düşündükleri için Ali'nin lisansını iade eder, ringlerin yolunu açarlar.Ve Ali şovları tekrar başlar.
Şampiyon, rakiplerine sürekli laf atar, basın mensuplarının huzurunda onlara gerekli cevabı vermekte doğrusu çok hazır cevaptır. Bu tavır, organizatörlerin işine gelir, çünkü gerginlik arttıkça hasılat da artmaktadır. Ancak birileri Ali ile uğraşmaktan vazgeçmez, önüne sürekli engeller çıkartırlar. Bazen komünizm propagandası yapmaktan soruşturma açar, bazen de ırkçı ve ayrılıkçı olmakla suçlarlar. Bir ara, zenci çocukları için, içinde okul ve mescidi olan bir külliye yaptırmaya kalkar ama, gerekli maddi miktarı karşılamak için hiçbir banka kendisine kefil olmaz. Kimseden teminat mektubu alamaz. Dahası bomba ihbarları ile huzurunu kaçırırlar. Ali, baskılara rağmen geri adım atmaz. Aksine “Ben din mücadelesi veren biriyim, gücümü Kuran-ı Kerimden alıyorum.” demekten kaçınmaz. Ringdeki zaferler zincirine Jerry Quarry`i yenerek başlar. Ancak Joe Frazier ile yaptığı maçı üstün bitirmesine rağmen hakemler rakibinin elini kaldırırlar. Ne ilginçtir ki, Ken Norton ile yaptığı maçta çenesi kırılır, maçı bırakmak zorunda kalır. Herkes Ali'nin bittiğini düşünürken Frazier'i büyük farkla mağlup eder ve rövanşı alır. 1978'de L. Spinks'e yenilip ardından aynı yıl rakibini yenince Dünya Şampiyonluğunu 3 kez elde eden ilk boksör oldu. O zamanlar sadece 2 Dünya Boks Federasyonu olması değerini daha da farklı kılıyordu. 2008 yılı itibari ile 8 Dünya Boks Federasyonu bulunuyordu. Muhammad Ali'nin faal döneminde en iyi boksörler mutlaka karşı karşıya gelirdi unvanı elde edebilmek için. George Foreman'in 1994 yılında 20 sene aradan sonra tekrar Dünya Şampiyonu olması ve unvanını çok kez savunması, o dönemin boksunun bir çok ülkede neden "Altın 70'li yıllar" diye anıldığını bize anlatıyor. 1978'de boksu Şampiyon olarak bıraktı.
YENİ BİR ÇIĞIR AÇAR
Muhammed Ali, hanımı Belinda Boyd'dan ayrılıp Veronica Porsche ile evlendiği bunalımlı dönemde tecrübesiz rakibi Springs'e yenilir ve sil baştan mücadeleye atılır. 1978'de Dünya şampiyonluğunu geri alır ve kariyerini şampiyon olarak noktalar. Profesyonel döneminde sadece 3 kez yenilen Muhammed Ali, 36 yaşına kadar boks dünyasının efsane ismi olmayı başarır.
Muhammed Ali, dört evlilik yapmış ve bu evliliklerden yedi kız ve bir erkek çocuğu olmuştur. Bunun dışında bir erkek çocuğunu da evlatlık edinmiştir. Yakalandığı Parkinson hastalığından sonra dindar bir Müslüman olan Lonnie ile evlenir ve Michigan'daki çiftlik evinde gözlerden uzak bir hayat yaşamaya başlar.
Bu arada beyazlar da eskiye göre oldukça değişir, Atlanta Olimpiyatlarında meşaleyi yakma şerefini ona bağışlayıp nehre attığı madalyanın yerine, yenisini takarlar. Ali, zenci sporcular için iyi bir örnek olur. Ekonomi, sanat ve siyaset sahnesinde hak ettikleri yeri bulamayan zenciler sahalarda boy göstermeye başlar, atletizm, boks ve basketbolda madalyalar almaya başlarlar. O, zamanının en iyisidir.
2001 yılında Hollywood tarafından hayatı filme alınmıştır. Ali adlı filmde Muhammed Ali'yi Will Smith canlandır. Parkinson hastalığı yüzünden uzun süre Michigan'daki çiftliğinde gözlerden uzak yaşamayı tercih eden ünlü boksör, ringlerde 20 yıldır ağzından düşürmediği "Bütün zamanların en iyisiyim" lafını ispatlayarak bir efsane olmuştur. Muhammed Ali 1984'den beri Parkinson hastasıdır. Hayatını anlatan biyografik roman, 2002 yılında Kaknüs Yayınları tarafından yayımlanmıştır
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış