Düşünün ki bir sanatçı var ve ölümünden sonra bile şöhretinden hiçbir şey eksilmeyen, hala taklit edilen… Hatta onun taklitlerini yaparak karnını doyuran insanlar var…
Belki de sadece uğraşı bu olmalı insanın. Dünyaya geliş sebebini bulup iz bırakmak. Elvis Presley; belki çok sessiz, içe kapanık bir çocuktu, evet. Görünen o ki, kalbinde yankılanan kocaman sesleri varmış.
Yaşadığı yoksulluğun içinde onu ayakta tutan ve böylesine inançlı yapan sevgiydi. Elvis, aslında anne ve babasının ona verdiği sevgiyi, sonra müziğe dönüştürdü. Olamaz mı, olabilir.
Kısacık hayatına sığdırdığı albümler, konserler, filmler… Elvis Presley, belli ki müzik için vardı…
Çocukluğu
Elvis, 8 Ocak 1935’te Mississipi’de, Gladys ve Vernon çiftinin oğlu olarak dünyaya geldiğinde ailesi ona Elvis Aaron Presley adını verdi.
Annesi Gladys bir dikiş makinesi operatörü, babası Vernon ise, tarlalarda düşük ücretle çalışan bir işçiydi. Bazen de kamyon şoförlüğü yapıyordu. Tanıştılar, aşık oldular ve 17 Haziran 1933’te de evlendiler.
Büyük aşktı. Vernon, kendi elleriyle iki odalı bir ev yapmıştı. İşte Elvis bu evde doğduğunda bu doğum sadece Elvis’in doğumu değildi. İkiz kardeşi vardı; Jessie Garon. Ancak Jessie ölü olarak doğmuştu ve Elvis tek çocuk olarak büyüyecekti. Galdys ve Varnon biraz da diğer çocuklarının ölümü sebebiyle Elvis’in üzerine daha çok titredi.
Yoksulluğun ne olduğunu çok erken yaşta öğrendiği bir çocukluk geçirdi Elvis. Ama asla sevgisiz değildi. Presley ailesi düzenli olarak kiliseye gidiyordu. İnançlı bir ailenin çocuğuydu. Belki yoksulluğun da getirdiği bir sığınaktı kilise…
Varnon ne kadar somurtkan, hastalık hastası bir adamsa, Gladys de bir o kadar neşeli bir kadındı ve cesurdu. Bu iki farklı karakter bir olup Elvis’i yoksulluklarının içinde mutlu bir çocuk olarak büyüttüler.
Elvis’in babası hapiste
Vernon, trajikomik bir hikaye ile hapse düştü. 8 dolarlık borcu vardı ve hapse düşüş sebebi, sahtekarlıktı. Bu olay yaşandığında yıl 1938’di ve Elvis henüz 3 yaşındaydı. Birçok şeyin farkında olamayacak kadar küçüktü.
Gladys yalnız kalmıştı. Hem oğluyla hem evle ilgilenmeliydi. Borçları giderek çoğalıyordu ve sonunda evlerini de kaybetmişlerdi. Gladys, Elvis’i yanına alıp akrabalarının yanına taşındı. Burada yoksulluk sınırında yaşamaya devam ettiler.
Vernon hapisten 1943’te çıkacaktı.
Eğitim hayatı
Elvis, okula başladığında diğer çocuklardan farklı olduğunu ilk keşfeden, diğer çocukların ta kendisiydi. Onun sakin ve sessiz duruşunu tam bir ana kuzusu oluşuna bağlamışlardı. Her fırsatta onunla uğraşmak hobileri olmuştu. Sürekli ellerine ne geçerse Elvis’e doğru fırlatmak en sevdikleri oyundu.
Okula gitmeye, sessiz olmaya ve ailesinin özellikle annesinin kanatları altında olmaya devam etti. Çünkü babası hala hapisteydi. Belki onun yokluğundan belki de annesinin hep üzerine titriyor olmasından içine kapanık, sessiz bir çocuktu. Ama yine de bu sakinliğin altında tüm enerjisini akıttığı bir yer olacaktı, müzik.
Liseye geçtiğinde çevresiyle uyumlu bir çocuk değildi. O zaman Memphis’te yaşıyorlardı ve Humes High School’a kaydoldu. Saç kesimi dönemi yansıtıyordu, uzundu ve favorileri de vardı. Okuldan arta kalan zamanlarda Loew’s State Theatre’ın kütüphanesinde çalışıyordu. Bir de lisenin futbol takımına girmişti ancak çok geçmeden kovuldu. Koçun Elvis’i kovmasının sebebi aykırı bulduğu saç ve giyim tarzıydı. Futboldan oracıkta vazgeçti ve müziğe daha çok sarıldı. Okulun müzik yarışmasına katıldı ve birinci oldu. Artık müzik konusunda kendine daha çok inanıyordu.
1953’te liseden mezun oldu.
Şarkı yarışmasında ikinci oldu
Elvis henüz 10 yaşındaydı. Mississipi – Alabama Fuar ve Süt Ürünleri şovundaki bir şarkı yarışmasına katıldı. Bu, Elvis’in sergilediği ilk performanstı. Sahnede o sessiz, sakin çocuk yoktu. Üzerine geçirdiği kovboy kıyafetleri ile “Old Shep” adlı şarkıyı söyledi. Boyu mikrofona göre kısa kalmıştı, şarkısını bir iskemlenin üzerinde söyledi Elvis. Bu performansı ile yarışmanın ikincisi oldu.
Müzik çocuk ruhunun derinliklerine ulaşan tek canlıydı. Onun için müzik, capcanlıydı. Bazen gittikleri kilisenin korosunda da şarkılar söylüyordu.
1946’da Elvis doğum günü hediyesi olarak bisiklet istiyordu. Ama Gladys bisiklet için parasını denkleştiremedi ve oğluna gitar almaya karar verdi. Bu belki de farkında olmadan oğlun aldığı en değerli hediyeydi. Elvis hediyesini aldı ve gitarı konuşturacağı günlerin hayalini kurmaya başladı. Ancak 1947 noeline kadar gitara elini hiç sürmedi.
Yoksulluk içinde müzik aşkı
Elvis, sessiz sakin mizacının altında kimsenin farkında olmadığı bir müzik aşkı taşıyordu.
Vernon 1943’te hapisten çıktığında iş bulup Memphis’e yerleşmişti. Hafta sonları Gladys ve Elvis’i görmek için Tupelo’ya gidiyordu. Kasım 1948’de ani bir şekilde, Vernon’un yasa dışı içki işleri sebebiyle, Memphis, Tennessee’ye taşındılar Elvis ve annesi. Gitmeden arkadaşlarına vedasını “Leaf on a Tree” ile yaptı. Bu gitarıyla yaptığı ilk performanstı.
Bu bölgeye taşınalı bir sene dolduğunda Memphis’in en fakir mahallelerinden birinde oturuyorlardı. Anne ve babası sürekli iş değiştiriyor, maddi durumlarını düzeltecek iyi kazandıran işi bulmaya çalışıyorlardı. Yoksulluk Elvis’i durdurmamıştı. Çamaşır yıkama odasında gitarını geliştiriyordu. Bulduğu her uygun yerde müzik yapmak için zaman yaratması yeterliydi. Kendi sınırlarının dışına çıkmalıydı. İçten içe biliyordu, ama zamanı vardı. Bu evrede dört kişilik bir grupta çalmaya başladı. Bir yandan da kendi çapında bir ünü de oluşuyordu. Ne zaman bir kafe ya da bara gitse, “Hadi bize bir şeyler söyle çocuk.” sesleri yükseliyordu.
Yine de genel anlamda onun tarzı lisedeki daha büyük sınıflar tarafından pek beğenilmiyordu. Muhtemelen onun o utangaç halleri yaptığı müziğe gölge düşürüyordu. Ama Elvis’in vazgeçmeye niyeti yoktu. Yoksulluk hayatlarında bir gerçeklikti. Bu yüzden kendi harçlığını çıkarmak için akşamları çalışıyordu. Üstelik kendine bir tarz da yaratmıştı. Parlak kıyafetlerle dikkat çekiyordu. Lise bittiğinde bir elektrik firması için kamyon şoförlüğü yapmaya başladı. İşte bu dönemde favorilerini de işine uygun şekilde uzattı. İleride bu tarz “Pompadour” adıyla Elvis imzasını taşıyacaktı.
Müziğe ilgisi kilisede başladı
Elvis, ailesiyle birlikte küçük yaşlarda kiliseye gidiyordu; istisnasız her hafta. Burada dinlediği kilise şarkıları Elvis’in ruhuna müziğin her bir notasını üfledi. İlahiler söylemeye işte o zamanlarda başladı. Bir gün ünlü olduktan sonra bile ruhuna üflenmiş notalarla ilahiler söylemeye devam edecekti.
Müziğe ilgisi daha çocukken başlamıştı işte. 13 yaşındaydı. Sık sık Pentecostal Kilisesi’ne gidiyorlardı. Elvis ilk kez orada duydu blues tınısını. Zaten gitar çalmaya da devam ediyordu. Nerede bir nota duysa, kulağı istemsiz oraya yöneliyordu artık. Çocuk ruhu belki o zamanlar ölümsüz bir sanatçı olacağını hayal bile edemezdi, ama o bir gün Elvis Presley olacaktı.
Blues ve jazz ile tanıştıktan sonra Elvis
Elvis, müzikle ilk ilgilenmeye başladığı zamanlarda gitar çalmayı tercih ediyordu. Şarkı söylemeyi düşünmemişti. Ne zaman ki blues ve jazz ile tanıştı, işte o zaman şarkı söylemesi gerektiğini anladı. Henüz 18 yaşındaydı. Liseden yeni mezun olmuş gencecik bir delikanlıyken müzik şirketlerini kapı kapı gezmeye başladı.
Memphis Recording ve Sun Recording’e gitti. Sesini beğenip beğenmeyeceklerini merak ediyordu. 18 Temmuz 1953’te Sun Recording’e 3 dolar ödeyerek bir demo kaydı doldurdu. “My Happiness” ve “That’s When Your Heartaches Begin”i söylemişti. Bu demo kaydını annesine gecikmeli doğum günü hediyesi olarak verdi.
Plak yapımcısı Sam Philips, Elvis’i çok beğenmişti. Çünkü Sam, o dönemde ağırlıklı olarak siyahilerin tarzı olan blues tarzında söyleyecek bir beyaz arıyordu. O kişi de kendi ayağıyla gelmişti. Elvis, 5 Haziran 1954’te Arthur Crudup’un sözlerini yazdığı “That’s All Right” için stüdyoya girdi. İki gün sonra Memphis’in en çok dinlenen radyosunda Elvis vardı. Bu şarkı Rock’n Roll tarihini başlatan ilk şarkı ve Elvis de siyahi şarkısı söyleyen ilk beyazdı. Elvis ünlü oluyordu.
İlk eleştiriler
Elvis kiliselerdeki gospel geleneğini değiştirdiği gerekçesiyle ırkçı olarak suçlandı ilk önce. Nasıl olurdu da bir beyaz, siyahi şarkıları söylerdi. Tabii ki herkes böyle düşünmedi. Afrika kökenli Amerika dergisi Jet, olaya ılımlı yaklaştığında ortam da biraz olsun en azından bu konuda yumuşadı. Jet, herkesin önce insan olduğunu yazmıştı.
Elvis kolay kabul görmüyordu. Onun yükselişini izleyen kesim oluğu kadar kamyon şoförlüğüne dönmesi gerektiği konusunda konuşanlar da vardı. Az konuştuğu ve çok utandığı için onun bu dünyaya ait olmadığı düşünülüyordu. Ama Elvis, kalpten bağlandığı müzikten asla vazgeçmedi.
Listelerde 1 numara
15 Ağustos 1955’te ünlü şarkıcılarım menajerliğini yapan Tom Parker, Elvis’in menajeri oldu ve Elvis’i finansal açıdan daha güçlü olan RCA Victor Records’un sanatçısı yaptı.
Kariyeri işte şimdi başlamış oldu. Çünkü burada kaydettiği ilk single, “Heartbreak Hotel” bir milyondan fazla sattı. Elvis Presley isminin ikinci kez müzik listelerinde görülmesini ve buradaki yerini 8 hafta boyunca korumasını sağladı.
Tom, Elvis’in her şeyiyle ilgileniyordu. 28 Ocak 1956’da onu dönemin en ünlü TV programı Stage Show’a çıkardı. Böylece Elvis ilk kez o renkli camın ardından görünmüş ve performansıyla adeta büyülemişti. Yıl biterken Elvis Presley plakları yok satıyordu.
Elvis sinemada
Elvis’in de yolu her şarkıcı gibi sinemadan geçti. İlk filmi adını “Love Me Tender” şarkısından alıyordu. Kasım 1956’da kamera karşısına geçmesinin ardından, Hollywood’da 31 filmde yer aldı. Sadece şarkıları değil, filmleriyle de adını unutulmazlar listesine yazdırdı.
Artık Elvis Presley tam anlamıyla ünlüydü. Bütün Amerika ondan bahsediyor, ismi dünyada duyuluyordu. Bir gün bunca şey yaşayacağını ancak hayal edebilirdi. Ama şimdi o bütün Amerika’nın ve hatta dünyanın hayran olduğu isimdi. Yıllar sonra bu konuda şöyle diyecekti: “Çocukken gerçek anlamda hayaller kuruyordum. Çizgi roman okur, kendimi çizgi kahraman hayal ederdim. Film seyreder, filmdeki kahramanla kendimi özdeşleştirirdim. Aslında tüm kurduğum hayaller bir gün gerçek oldu. Hatta defalarca. Çocukluğumda öğrendiğim bir cümle var: "Şarkısız bir gün yaşanmış değildir. Yaşamınızda müzik yoksa arkadaşınız da yoktur. Şarkısız yolculuk olmaz." Ben de hep şarkı söylüyorum. Kendim için, sizler için…”
Elvis’in annesi öldü
Elvis, 24 Mart 1958’de ani bir kararla askere alındı. Bu karar tüm dünyayı şok etmişti. Askerliğini Texas’ta yapıyordu. Ailesi de askerlik süresince buraya taşındı.
Annesi Gladys, akut hepatit teşhisi ile hastaneye kaldırıldı. Elvis izin aldı, annesiyle ilgilenmeliydi. Memphis’te hastanedeydiler ve Elvis annesinin yanı başında refakatçisi olarak bekledi. 14 Ağustos 1958’de sabah saatlerinde Elvis biraz dinlenmek için hastaneden ayrıldı. Galdys, Elvis’in gidişinden birkaç saat sonra hayata gözlerini kapadı. 46 yaşındaydı.
Annesinin ölümü Elvis’i çok sarsmıştı. Bunalıma girdi. Ancak 25 Ağustos’da askerlik görevini tamamlamak için geri döndü. Bölüğüyle birlikte Almanya’ya gitti.
Elvis evlendi
Kasım 1959’da, Elvis evinde verdiği bir partide, ortak arkadaşlarının vasıtasıyla gelen Pricilla Ann ile tanıştı. Birbirlerini görür görmez aşık oldular.
Elvis 3 Mart 1960’da terhis olup Amerika’ya döndü. Dönüşü oldukça görkemliydi. Elvis, menajeri Tom’un isteği üzerine konser ve televizyona ara vererek sadece sinemaya yöneldi.
Elvis Presley, 1963’te henüz 28 yaşındaydı ve yılın en çok kazanan sinema yıldızlarından biriydi.
1967’de hayatında iki güzel şey bir arada oldu. Önce ara verip tekrar döndüğü müzikal albümüyle Grammy ödülünü kazandı (How Great Thou Art), sonra da tanıştığı günden beri büyük aşk yaşadığı Pricilla ile 1 Mayıs 1967’de evlendi. 1 Şubat 1968’de Lisa Mary adını verdikleri kızları geldi dünyaya. Lisa da zamanı geldiğinde Michael Jackson ile evlenecekti.
Elvis ve Pricilla evliliği uzun sürmedi. Pricilla 1971’de evi terk etti. Elvis de bir boşluğa düştü, bunalımdaydı. 1972’de Linda Thompson ile tanıştı. 9 Ekim 1973’te de Pricilla ile boşandılar.
Ödülleri
Elvis, çok sevilen bir sanatçıydı ve her sanatçıya teşekkür ödülle oluyordu. 1971’de Amerika’nın en başarılı sanatçılarına verilen “Bing Crosby” ödülüne layık görüldü.
1972’de gospel tarzı albümü “He Touched Me” ile ikinci kez Grammy aldı. “How Great Tou Art” de ona üçüncü Grammy’i getirecekti.
“Elvis on Tour” adındaki konser görüntülerini içeren belgesel tadındaki film ile 1973’te “Altın Küre” kazandı.
Elvis Presley öldü
1975’te Elvis’in sağlık sorunları başladı, 40 yaşındaydı. Ama o son sürat albüm çalışmalarına, müziğe devam ediyordu.
Şubat 1976’da sağlık sorunları daha da artmıştı. Ancak o yine de turnelerini iptal etmedi. Bu iki yılda bir albüm çıkardı., “Today”. Ancak plak şirketi de 1976 kayıtlarıyla birlikte konser şarkılarının olduğu “Moody Blue"yu çıkardı.
Şubat 1977’de yine turne programına başladı, ancak planladığı albüm için çalışmalarını yapamadı. Önündeki üç ay boyunca konserler verdi. Elvis Ağustos 1977’de yeni bir turneye çıkmaya hazırlanıyordu. Ama bu mümkün olamadı. 16 Ağustos günü kız arkadaşı Ginger Alden, onu Graceland’daki evinin banyosunda baydın buldu. Hemen hastaneye kaldırılsa da, Elvis kurtarılamadı. 42 yaşındaydı.
Annesinin yanına Forest Hill mezarlığına defnedildi. 2 Ekim 1977’de annesi ve Elvis’in naaşı Graceland’a taşındı. Annesi onu artık sonsuza dek kanatları altına almıştı…
Elvis, aslında müziği ile ölümsüzlüğün formülünü bulmuştu. Öyle ki, bugün bile hala seçerek dinlediğimiz bir isim, Elvis Presley.
Müziğiyle, ama en çok inancıyla, bu dünyadan bir Elvis Presley geçti.
İyi ki…
Not:
Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış