Ölüm haberini okuduğum andan beri aklıma hücum eden film sahneleri ile sanki onu yeniden yaşadım. İnsan gerçekten her şeyin değerini kaybedince anlıyor sanırım. Bizim için her zaman sadece bir ekranın ardındaydı elbette; ama yine de ölüm sözcüğünden sonra kurulan tüm cümlelerin hissiyatı bambaşka…
Annemi aradım, “Biliyor musun, Ayşen Gruda ölmüş” dedim. İkimiz birden kederlendik. Nedense annem eski Türk filmlerini hepimizden başka sevdi. Sonra telefonun diğer ucunda, “Biliyor musun, iyi ki teknoloji var” dedi. “Şimdi özlediğimiz her an açıp bir filmini izleyebileceğiz ne güzel!”
“Öyle, iyi ki! dedim. “Bak” dedi, “Şimdi hatırladım. Ben küçükken bir boş kaset getirirlerdi eve. İçinden ne geçiyorsa o an, söyletirlerdi. Özellikle yaşlılara yaparlardı bunu. Anısı kalsın diye. Bir gün dünyadan göçüp gidince, ardında en azından sesini bırakabilsin diye…”
Telefonda süren kısa bir sessizliğin üzerinden de ekledi: “Bu tarafa geldiğinizde biz de kaydedelim birkaç video, anısı kalsın”. “Olur” dedim, “Kaydedelim. Anısı kalsın!”
Biyografiyi yazmaya başlarken kendimi çok kaptırmayacağım demiştim; ama yine yazmadan edemedim. Hiç tanımadan bir insanı, görüntüsüne, sesine, bir başka ruhu canlandırırken ki haline nasıl da kolay vuruluyoruz. Sonrası işte, hep böyle dolu dolu sözcükler…
Mekanın cennet olsun Ayşen Gruda…
Ruhun şad olsun…
(Annesi be kardeşleri ile)
Çocukluğu
Ayşen, 22 Ağustos 1944’te, İstanbul Yeşilköy’de Osmanlı döneminde karargah olarak kullanılmış bir köşkte, Erman Ailesi’nin üç kızının ortancası olarak dünyaya geldi. Üç kız kardeş, anlayışlı ve sevgi dolu bir ailede büyüdü…
Ayşen, küçük yaşlarda başlamıştı aynı mahallede yaşadıkları Ermeni komşularına taklitler yapmaya. Küçük skeçler canlandırır, hepsini kahkahaya boğardı. Küçük Ayşen’in bu sevimli, komik halleriyle çok eğleniyorlardı. Ayşen, yeteneğini keşfeden komşuların, zamanla akşamları çay sohbeti toplantılarında en büyük neşe kaynağı olmuştu…
Böyle böyle geçti günler… Ayşen, okullu oldu, sokaklarda oyunlar oynadı, komşulara hep eğlence sundu. Ancak bu şen şakrak kızın en büyük hayali avukat olmaktı. Eğlenceli yanı baki kalacaktı elbet; ama bu halini meslek olarak icra etmeyi hiç düşünmemişti doğrusu. Lise 2. sınıftayken hayatının en acı günlerinden birini yaşamasaydı, belki aklına hiç düşmezdi de…
Ayşen, babasının ölüm haberini aldığında avukat olma hayalleri kuran bir lise öğrencisiydi. Ancak kara tren makinisti olarak çalışan babasının bu ani kaybı, aile sofrasına acıdan sonra geçim sıkıntısı olarak düştü. Elbette babalarının yokluğunun tarifi yoktu; ama hayat da devam ediyordu işte. Şimdi Ayşen de okulu bırakıp çalışmalıydı. Avukatlık hayali raflara kalkınca, elinde kalan çocukluğundan beri bildiği yanıydı. Şimdi hızlıca para kazanmaya başlamalı, evi geçindirmeliydi. İşte tam da bu anda, oyunculukla tanıştı ve tiyatrolarda çalışmaya başladı…
Domates Güzeli
Ayşen’in liseye başladığı zamanlar ablası Ayten, Avni Dilligil’in tiyatrosunda sahne almaya başlamıştı. Şimdi babalarını da kaybedince, Ayşen de ablasını takip etti. Ardından küçük kardeşleri Ayben de gelecek, bir gün üçü de Yeşilçam’ın oyuncuları olacaktı…
Ayşen, ilk olarak Tevfik Bilge ve ekibi ile turnelere çıkarak başladı tiyatroya. Yıl 1962’ydi. Ayşen 17’sinde, gencecikti. “Kongre Eğleniyor” adlı vodvilde, ilk kez küçük bir hizmetçi rolüyle çıkmıştı sahneye.
Ve tiyatro serüveni tam 16 yıl sürdü. Sonra halk, onu televizyon için yaptığı skeçlerden birinde canlandırdığı “Domates Güzeli Nahide Şerbet” karakteri ile izledi. Halk, Ayşen’i öyle sevmişti ki, o artık Domates Güzeli’ydi. Herkesin onu tanıması, şöhreti tatması 33 yaşını bulmuştu…
Ayşen, artık Domates Güzeli olarak anılıyordu ve bu uzun bir süre devam edecekti. Ancak anıldığı bu isimle reklamlarda oynamaya başlayınca TRT ile anlaşmazlığa düştüler. Ayşen de yolunda tiyatrodan devam etti.
Ayşen Gruda evlendi
Yılmaz Gruda ile de Ankara Meydan Sahnesi’nde tanıştılar. İki oyuncu kısa sürede evlenmeye karar verdi ve 1965’te nikah masasına oturdular. Bu evlilik, onlara Elvan adını verdikleri bir kız çocuğu getirdi. Kızları olduğunda Ayşen, bir süre tiyatro yapmadı; onunla ilgileniyordu.
Aslında evlilikleri uzun sürmüştü. Ama nihayetinde bitmişti işte. Ayşen ve Yılmaz, 1976’da boşandı. Ancak Ayşen, soyadını kullanmaya devam edecekti. Hepsinden önce arkadaş kalmayı bilmişlerdi. Bunun yanında kızının babasının soyadıydı ve Ayşen, bu soy ad ile ünlü olmuştu…
Bu arada bu evlilik olmadan önce, Ayşen, Müjdat Gezen ile nişanlıydı. Aslında burada derin bir aşk hikayesi yatıyordu. Daha sonraları Gezen’in anlatacağı üzere, çok koşmuştu Ayşen’in peşinden. Yıllar sonra birlikte katıldıkları bir röportajlarında şunları söyleyecekti Gezen: “Ama bunun karşılığında noldu? Bir gün Ayşen, bana ‘Ben başkasıyla evleniyorum’ dedi”…
Hayatının dönüm noktası
Bir işe atılan ilk adım elbette önemliydi. Ancak Ayşen’in hayatındaki dönüm noktası bu ilk adım değil, Ertem Eğilmez ile tanıştığı an olmuştu. O dönem en yakın dostu Adile Naşit’ti ve ünlü yönetmen Ertem Eğilmez ile tanışmasının da vesilesiydi.
Hababam Sınıfı serisinin ilk filminde Ayşen Gruda, bilgi yarışması sunucusu rolü ile yer aldı. Bu, onun sinemadaki ilk performansıydı. 3 yıl sonra çekilen bir başka Hababam Sınıfı’nda da bu kez öğrenci rolünde olacaktı…
Filmlerde sıklıkla kullandığı bir sözcük vardı: Gerzek! Fark etmiş miydiniz? Ayşen Gruda, filmlerinde ilk kez bu sözcüğü kullandığında sözlükte böyle bir sözcük yer almıyordu. Onun kullanımından sonra, argoda kullanılan “geri zekalı” sözcüğünün kısaltması olarak kullanılmaya başlandı ve Ayşen Gruda ile özleşerek dilimizdeki yerini kısa sürede aldı…
Ertem Eğilmez oldukça disiplinli bir yönetmendi ve bu meslekte kesinlikle en büyük şansı olduğunu düşünüyordu. Yıllar sonra bu günlerini anarak paylaştığı bir anısında, sete geç kaldıkları için Tarık Akan ile tek ayaküstünde bekleme cezası aldıklarını tebessümle ve özlemle paylaşacaktı…
Sinemada Ayşen Gruda
Artık Ayşen, yakın dostu Adile Naşit ile Ertem Eğilmez’in çekirdek oyuncu kadrosunda yer edinmişti. Bir yandan “Hisseli Harikalar Kumpanyası”, “Deve Kuşu Kabare”, “Hababam Sınıfı Müzikali”, “Yedi Kocalı Hürmüz” gibi birçok müzikalde yer alırken, bir yandan da televizyon dizilerinde de yer alacaktı.
Sinemada ise, Türk Sineması’na damgasını vuran isimlerin arasındaydı. 1974’te Hababam Sınıfı ile başlayan yolculuğu, tutkulu bir şekilde sürüyordu. “Şabanoğlu Şaban”, “Tosun Paşa”, “Neşeli Günler”, “Süt Kardeşler”, “Bitirimler Sınıfı” “Çöpçüler Kralı”, “Gülen Gözler”, “Gırgıriye” gibi klasikleşen birçok filmde gülen yüzüyle hep vardı.
(Kemal Sunal ile Doktor Civanım filminden)
Öylesine çoktu ki onu gördüğümüz sahneler… 1982’de “Doktor Civanım”, “Dolap Beygiri”, “Görgüsüzler”, 1983’te “Şekerpare”, 1984’te “Gırgıriyede Büyük Seçim”, 1985’te “Aşık Oldum”, “Uyanıklar Dünyası”, “Namuslu”, “Fakir Milyoner”, “Şendul Şaban”, 1986’da “Ağa Bacı”, 1987'de "Aile Pansiyonu", "Seyyar Kamil", 1988'de "Süper Baba", 1993'te "Rumuz Sev Beni", 1994'te "Şenlik Var" ile sinemada göz dolduruyordu.
Son dönemlerde ise, 2003’te “Hababam Sınıfı Merhaba”, 2006’da “Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu”, “İlk Aşk”, “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?”, “Keloğlan Karaprens’e Karşı” gibi birçok filmde yer aldı.
Onu, bazen güldürürken hüzünlendirdiği olsa da, hep komedi filmlerinde izledik. Yeri gelip yanaklarından damlalar süzülürken bile gülümsetirdi. Röportajlarında ona en çok sorulan sorulardan biri oldu bu durum. İşte o zaman da cevap olarak her zaman komedinin ne kadar ciddiyet gerektiren bir iş olduğunu savundu…
Bu enfes işleri birçok ödülle taçlandı. Yakın zamanlarda, 2006’da Sadri Alışık Ödülleri’nde, 2010’da da, Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü”nü aldı. 2012’de ise, İstanbul Film Festivali, Ayşen Gruda’yı “Onur Ödülü”ne layık gördü…
Ayşen Gruda, son olarak 2017'de, "Deli Kadın" tiyaro oyunuyla 55. Sanat Yılı'nı taçlandırdı...
(Bizim Aile)
Filmlerinden karelerle Ayşen Gruda
Siz onu ilk olarak hangi filmden bir sahnesiyle hatırlıyorsunuz? Sanırım 90’lar kuşağı olarak hepimizin evlerinde televizyonda Yeşilçam filmleri seyrediliyordu. İşte ben de annemin tutkunu olduğu bu filmlerin hemen hepsini seyrettim. Hala pek çok kanalda rastlamak mümkün. İnsan en çok geçmişe özlem duyduğundan olsa gerek, hala yüzünde aynı tebessümle izliyor filmleri…
Yaşar Usta’nın, yani Münir Özkul’un, göğsüne vura vura “Ben Yaşar Usta!” diye mükemmel bir ders verdiği “Bizim Aile” filmini hatırlarsınız. İşte o filmde Ayşen Gruda’nın oje sürdüğü anlar takılı kalmış nedense hafızamda. Aile geçim sıkıntısı ile boğuşurken onun bir elinde cımbız bir elinde ayna, umurunda mı dünya hallerine pek dikkat etmişim demek ki... Bir de kurşun döktükleri sahneye...
(Çöpçüler Kralı)
Yine Yaşar Usta babaydı “Gülen Gözler”de. 5 kızından biriydi onun Ayşen Gruda, Fikret rolünde Vecihi’ye kavuşacağı günün hayalini kurardı. Mahsusçuktan intihar ettiği o sahnedeki saf yüzü, evlenen kız kardeşine duyduğu kıskançlıkla kızaran yüzü ve daha nicesi…
Bir de Çöpçüler Kralı’ndaki o cazgır hali var hatırımda. Şener Şen ile yaptığı evlilikte sürekli camdan fırlattığı terlikleri… Kemal Sunal’ın Ayşen Gruda’ya aşkı… Bir de hafızalara kazınmış repliği: "Parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği"...
Düşündükçe insanın aklına ne çok sahne geliyor ve bunca şeyi aklında tutuşuna ne çok şaşıyor insan. Ve zaman, nasıl da koşarak geçip gidiyor…
Ayşen Gruda öldü
Bizi çok güldüren filmlerin en nadide parçalarından biriydi o. Ancak bu kez güldürmedi. Türk Sineması’nın Domates Güzeli, Feride’si, Fikret’i ve daha nicesinin biricik karşılığı Ayşen Gruda, Pankreas Kanserine yakalanmıştı. Hastalığına bağlı solunum yetmezliği sebebi ile tedavi gördüğü hastanede 23 Ocak 2019’da, hayata gözlerini kapadı…
Ayşen Gruda’nın doktoru, İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ergün Kasapoğlu, Domates Güzeli’nin ölümünün gerçekleşmesinin ardından şu açıklamayı yaptı:
"Pankreas kanseri nedeniyle yaklaşık 1,5 yıldır hastanemizde dünyadaki en güncel tıbbı tedaviler ile takip edilen, Türk sinema ve tiyatrosunun duayen ismi Ayşen Gruda’yı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Çocuğundan yaşlısına hayatımızın her anında; anılarımızın içerisinde yer bulan, yaptığı her işle adını tekrar tekrar gönlümüze yazdıran, sahnenin ‘Deli Kadın’ı hikayesini yeni dünyasında anlatmak üzere aramızdan ayrıldı.
Yoğun bakımda devam eden tedavisi boyunca son ana kadar en iyi şekilde bakımını sağlamak adına tüm çalışanlarımızla gönülden destek olduğumuz, yeniden tanıdığımız ve tanıdıkça yeniden hayran olduğumuz sevgili Ayşen Gruda’nın ardından bizi tek sevindiren, süreç boyunca hiçbir ağrı hissetmeden aramızdan ayrılmış olması. Tüm Türkiye’nin ve sevenlerinin başı sağ olsun".
Doktorunun açıklamasının ardından, torunu Emre Gruda da anneannesinin ölümü üzerine şunları söyledi:
"Benim anneannem, hepimizin annesi; aramızdan ayrıldı. Pek çok nesle, pek çok güzel şeyi anlatmış bir insan. “Türk halkı beni nasıl gömeceğini bilir” derdi. Cuma günü öğle namazına müteakiben Zincirlikuyu Camii’nde yapacağız. Yoğun bakımda konuştuğumuz oldu. Tabi ki durumu çok çok iyi değildi, ancak bilinci açıktı. Hiç acı çekmedi. Bütün hastane personeline çok teşekkür ederim. Geçmişten bahsettik, güzel şeylerden muhabbet ettik. Her zaman güçlü durmak hakkında konuştuk. Zaten güçlü bir kadındı, gerçek bir sanatçıydı, ondan çok şey öğrendim, ona çok şey borçluyum. Türk halkının başı sağ olsun”.
(Gül Sunal, bu fotoğrafı sosyal medyada 'Şimdi bir tek ben kaldım bu fotoğraftan' notuyla paylaştı.)
Elbette Türk Sineması'ndan birçok isim de düşüncelerini sosyal medyadan paylaştı. Bu içeriğe toplu halde ulaşmak için de bu cümlenin üzerine tıklamnız yeterli!
Evet, sanırım torunu çok haklı. Hepimiz anneannemizi kaybettik. Onlar yaptıkları işlerle sonsuz olan insanlar. Ne olursa olsun artık teknoloji elimizin altında ve dilediğimiz her an onu oynadığı tüm filmlerde genç ya da yaşlı, her haliyle izlemek mümkün. Sanki hiç gitmemiş gibi, gözlerini hayata hiç kapatmamış gibi…
Hayallerinin yolunu şaşırmasına aldırmadan hayatın ona getirdiklerini göğüslemesini bilen, komedinin bir ciddiyet olduğunu savunan ve işini layıkıyla yapan bir Ayşen Gruda geçti bu dünyadan…
İyi ki…
Not: Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.
Instagram: biyografivekitap
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış