Ercan Kont kimdir
Ensonhaber.com

Ercan Kont

Birçoğumuz gibi Ercan Kont’u ruhunu kaptırarak okuduğu şiirden ben de tanıyorum. Biraz fazlası da var aslında, ben onu doğduğu topraklardan, coğrafyasından da tanıyorum. Birkaç kez karşılaşmışlığım da var, henüz lise sıralarındaydım. Ölüm haberini alınca onu da yazmayı çok istedim. Basında hakkında pek az şey vardı, araştırmaya koyuldum. Sonra çok sevdiğim bir yakınım sayesinde Adanalı öykücü Zafer Doruk ile tanıştım. Sevgili Ercan Kont’un hayat hikâyesine ulaşmamı sağladı. Eğitimci Yazar Mehmet Demirel Babacanoğlu’nun Adana Life’de yayınlanan röportajı bu anlamda çok yardımcı oldu. Emeği geçen, kalbi dokunan herkese çok teşekkür ediyorum…

İki gündür Ercan Kont’un Adana sokaklarında dolaşan çocukluğu, tiyatroya kaptırdığı ruhu, kendini açık açık anlattığı şiirleri yürüyorum adımlarımı. Şimdi ise, “Ruhu şad olsun!” demem gereken yerdeyim. Onu cümle cümle tanıdıkça renklerini gördüm, siz de görün isterim. Kalbini tanıdım, siz de tanıyın isterim. O, kavgaları birleştiren, gençlere dokunan, şiirlerle kalbini açık eden bir adam…

Ruhu şad olsun…

Ercan Kont kimdir? - biyografisi

(Soldan sağa: Nazmi Bayrı, Adnan Gül, Muzaffer İzgü, Zafer Doruk, Özcan Karabulut ve Ercan Kont)

Çocukluğu

Ercan, 2 Mayıs 1942’de, Adana’da, Mestanzade Mahallesi’nde, 373 Sokak, 31 numaralı bahçeli evde Sitti (Sıdıka) Hanım ve Abdulvahap Bey’in çocukları olarak dünyaya geldi. Üçü kız, üçü erkek altı çocuklu bir aileydi onlar. Adını da bir roman kahramanından almıştı. Babasının bir arkadaşı okuduğu bir romanda rastlamış, “Çocuk erkek olursa adını Ercan koyun” demişti…

Bu topraklarda doğmanın hikâyesi, dedesinin ailesini yanına katıp, Malatya’dan yola çıkıp konaklaya konaklaya buraya gelmesi, Hürriyet Mahallesi’ne, şimdi yıkılmış olan karakolun arka taraflarına yerleşmesiyle başlamıştı. Babası, amcaları burada büyümüş, burada evlenmişti. Abdulvahap Bey, sonradan Mestanzade Mahallesi’nde arsa alıp, ev yaptırmıştı. Sonra da bir süre eski TRT binasının arkasında bir yerde, Çınarlı Mahallesi’nde yaşadılar. Daha sonra da Reşat Bey Mahallesi’ne, adli tıp yakınlarına taşınacaklardı…

Çıkmaz bir sokaktaydı Ercan’ın doğduğu ev; bu coğrafyayı saran portakal çiçeği kokusunun evlerin duvarlarına çarpıp geri döndüğü çıkmaz bir sokak! Ama küçük, ama büyük neredeyse bütün evler bahçeliydi. Zamanla parselleyip satacaklar, Ercan yaş alıkça sadece dünyası değil, bu mahalle de genişleyecekti. Genişletilen kısma da, Şehitduran Mahallesi diyeceklerdi…

Oysa onun hatırladığı çocuk yaşlarda dünya daha küçüktü. Belki çıkmaz sokağından ibaretti. Çoğu zaman portakal çiçekleri gibi evlerin duvarlarına çarpıyordu. En fazla üç katlı olan evlere… Zamanla dünyanın başka kapılara açılacağını öğrenecekti elbet; ama şimdi bu çıkmaz sokakta her şey yolundaydı. Burada insanlar komşudan öte, akrabaydı. Coğrafyanın sıcak yanı aydınlatırdı yüzlerini. Yardımlaşacak, paylaşacak ne çok şey vardı. Ercan, doğduğu ailede ve bu mahallede öğrendi yaşamın ne demek olduğunu. İnsanları sevmeye, hep yardıma koşmaya özen gösterdi.

Bu şehrin en yüze çarpan yanı sıcağıydı. İnsanı belki bundan sebep sıcakkanlıydı ve yine bundan sebep kabına sığamıyordu. Yaz gelmeyegörsün, gün bitimine doğru tüm sokak bir parça serinlik için hortumla sulanırdı. Asfaltın, toprağın kokusu eşlik ederdi coğrafyaya. Bilen bilir, tozun toprağa karıştığı o geniz yakan, yaşadığını, nerede yaşadığını hissettiren, her bir duyguyu yüzündeki çizgilerden izleten o koku… Evler, işte o kokunun eşliğinde önlerine bir çul, savan seren elleri minnetle kabul eder, minder üzerinde insanını ağırlardı. Akşam yemeğinin hazırlığı burada sohbet sırasında yapılırdı. Kim bilir, belki de bundan sebep, bu coğrafyanın yemekleri hep lezzetliydi…

Ercan’ı çıkmaz sokaktan başlayan solukla, kocaman çığlıklar bekliyordu…

Ercan Kont kimdir? biyografisi

(Mehmet Demirel Babacanoğlu ile)

Eğitim hayatı

Ercan’ın eğitim hayatı, İsmet İnönü İlkokulu’nda başladı. Ailesi ve çevresinin üzerine titrediği bir çocuktu o. Okuması, iyi bir insan olması için herkes gayret gösteriyordu. Anneciğinin okuma yazması yoktu; ama cahil de değildi. Çocukları okusun istiyordu. Bahçıvanlık yaparak ekmeği kazanan babasının da çok parası yoktu. Ama o da çok dost biriktirmişti. Ercan, anne babasının iz düşümü olarak görecekti kendini hep. Yıllar sonra yaşamını şöyle özetleyecekti: “Beni anam doğurdu, öğretmenlerim yoğurdu, basın duyurdu. Doğuran anama rahmet, yoğuran öğretmenlerime saygı, duyuran basına teşekkür, seven insanlara saygılarımı sunuyorum.”

Yine de öyle kolay olmamıştı. Okuması için özen gösteriliyordu; ama Ercan, okulu 6 yılda bitirebilmişti. Çünkü bir yandan da hayatın gerçekleri akıyordu… Bir gün kompozisyon dersinde Türkçe Öğretmeni İbrahim Bilgen, büyüyünce ne olmak istediklerini yazmalarını istemişti. Ercan, gazeteci olmak istiyordu. Tüm yönleri ile mesleğe dair duruşunu açıklamış, kompozisyonuna iyi not almıştı. Yine de okul konusunda hayatı ağır ilerliyordu…

İlkokul gibi, ortaokul da zorlu geçti. Eğitimine, bugünkü Tepebağ Lisesi olan, Tepebağ Ortaokulu’nda devam etmişti. O zamanlar Adana’da iki ortaokul vardı. Biri Tepebağ, diğeri İstiklal. Öyle ki Tepebağ’a Birinci, İstiklal’e İkinci Ortaokul denirdi. Ardından Sanat Okulu’na gitti. Eğitim hayatındaki bu zorlu yolculuk, bu kararı verdirmişti ona. Kura çekildi ve Ercan’ın payına Elektrik Bölümü düştü. Bu kez de atölye çok zorluyordu. Sürekli ayakta durmaktan dizleri rahatsızlanmıştı. Bu kez dersini almıştı. Ardından Adana Erkek Lisesi’ne kaydoldu ve 3 yılda mezun oldu.

Yıl 1963’tü…

İlk kez sahnede

Sahneyle ilk kez ilkokul sıralarında tanıştı. 4 ya da 5. sınıftaydı. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için bir müzikli oyuna seçilmişti; ama oynamak istemiyordu. Çünkü oyun için kıyafetleri yetersiz kalıyordu. Söyleyemiyordu da. Öğretmeni Ercan rolüne çıksın istiyordu. Neden istemediğini sorduğunda Ercan, çocuk sesiyle utana sıkıla açık etti sebebini. Öğretmen, bir çocuğun giysilerini ödünç alarak çözdü bu sorunu. Çocuk Ercan, sahneye çıkmıştı. İlk kez sahnedeydi ve hiç unutamayacağı acı tatlı anılar hanesine mühürledi bu anı. Başarmıştı…

Ercan Kont kimdir? - biyografisi

Kibar Simitçi Ercan

Ercan, yoksul bir ailenin çocuğuydu. Bu durumun ağırlığını okul başlayınca daha da hissetmişti. Ailesinden harçlık alamıyordu. Devlet Su İşleri’nde çalışan abisi, ona her ay 10 lira veriyordu. Ercan bu parayı kendine harcamak yerine çoğaltmanın yollarını arıyordu. Kırtasiyeden bir deste kağıt alır, yazılı sınavı olan sınıfların önünde tanesi 5 kuruştan satardı. Kendi parasını kazanmaya çok erken başlamıştı…

Bir diğer hayatına dokunan isimde terzilik yapan ablası oldu. Zaman zaman ona harçlık veren ablası, kardeşinin bu gayretine destek olmaya karar verdi. Ona biraz para vermiş, çörek alıp satmasını önermişti. Bu konu üzerine sıcacık hikâyesini şu sözlerle paylaşacaktı yıllar sonra Ercan:

“O zamanlar, Jandarma Komutanlığı’nın bitişiğinde Çörekçi Aliağa’nın fırını vardı. Okuldan çıkar çıkmaz oraya gidiyor, çörek alıyor, tablaya koyup başımda taşıyordum. Satarken bir değişiklik yaptım: “Çöreeeek vaaar” yerine, “Taze simiiit, küncülü simiiiit vaaarrrr” diye bağırıyordum. Simitlerimi hemen satıyordum. İlk kez “simit“ sözünü ben söylemiştim, ondan sonra da yayıldı gitti. Bundan dolayı bana “Kibar simitçi” diyorlardı. Simitleri erken satıp bitiriyor, sonra da okula gidiyordum. Artan zamanlarımda ise ders çalışıyordum.”

Maddi kaygılarını kendisi gidermeye çalışan bir çocuktu o. Haliyle öğrenci olmak da omuzlarında birikiyordu. Öğrendiği her sözcüğün ardından para kazanmak için yollara düşmeliydi. Ortaokula geldiğinde satacak yeni şeyler düşünmeye başlamıştı. Maçlarda gazeteden şapka yapıp sattı. Gazozcular da vardı. Onlar, “Gel, sen de gazoz sat.” deyince mahalledeki yazlık sinemada gazoz, çerez satmaya başladı. Bir başka iş geldi ardından. Sinemalarda gösterilecek filmlerin kartelaları at arabası üzerinde mahalle mahalle dolaştırılıyor, halka reklam yapılıyordu. Ercan da, at arabalarından birinde elinde megafon, sinemanın ve filmlerin adını, saatini bağırıyordu…

Liseye geçtiğinde, satışları kırtasiye gereçlerine yönelmişti. Bir yandan mahalle aralarında gazoz ve kurabiye satıyor, bir yandan da Kız Lisesi’nin önünde kalem, silgi, kalemtıraş, cetvel, parşömen gibi şeyler satıyordu. Bu konuda bir anısını şöyle anlatacaktı:

“Erkek Lisesi’nde, “Sarı Avrat”  lakaplı bir tarih öğretmenimiz vardı. Bir gün sözlü sınav yapıyordu. Bir arkadaşımız çalışamadığını belirtti, kalkmadı. Bir başkası da kalktı soruları bilemedi. Sıra bana gelince, ben de soruları bildiğim kadarıyla yanıtladım. Öğretmenimiz sınıfta, “Bakın çocuklar, bu çocuk geldi, efendice soruları yanıtladı, alacağı not beş etmiyor; ama siz Kız Lisesi önüne gidip kız tavlamaya çalışırken, bu arkadaşınız oraya harçlığını çıkarmak için, kalem, silgi, kalem açacağı,  cetvel satmak için gidiyor. Bu yüzden 10 veriyorum” dedi.”

Ercan Kont kimdir? - biyografisi

İşportacılık zamanları

Liseyi de çalışma koşullarında bitirmişti; ancak maddi durum devam etmesine izin vermiyordu. O da işportacılığa başladı. Yine doğrucu bir yöntemi vardı. Diğer işportacılar mallarını, “Yanan fabrikadan kurtarılan, batan gemiden çıkan, ithal mallar, mağazada 5 bizde 10 lira” diyerek satarken Ercan, “Gelin baylar, bayanlar, bakın bu mallar, ne ithal malı, ne İtalyan, ne Alman malı, ne Amerikan, ne batan geminin, ne yanan fabrikanın malları. Mağazada 5 lira, bizde 10 lira” diyerek çağırıyordu müşterisini. O şaşkınlıkla tezgahına gelenlere başlıyordu malını övmeye. En iyi satışı hep o yapıyordu. Diğer işportacılar, mağaza sahipleri bu satışa şaştıkları ile kalıyorlardı…

İşportacılık yolculuğunun sonu da gelecekti. Bir gün zabıtaya yakalandı. Malları aldılar. Ercan, mallarını vermek istemiyordu. Sonunda, “Belediyeye gel, al eşyalarını” dediler. Elbette alacaktı. Belediyede beklerken, Adana Belediyesi Şehir Tiyatrosu için, o zaman henüz Büyükşehir Belediyesi değildi, figüran arayışını bildiren bir duyuru gördü. Hemen o anda başvuru yapmaya karar verdi. İlk kez sahnede aldığı damağına yapışıp kalmış lezzet, şimdi hafızasının en renkli tarafını şenlendiriyordu.

Tiyatroya ilk adım

O ilk başvuru ile Ercan, hayatına tiyatroyu dahil etmişti. Aslında tiyatroyu gözlemliyordu. Ulus Parkı’ndaki Piknik Aile Çay Bahçesi’nde sanatçıların programı olurdu. Saat 23.00’ten, 00.00’a kadar Nejat Uygur topluluğu tuluat oyunlarını sahneliyordu. Bitmezse “Süreri Yarın” idi. Ercan bu sanatı izler, öğrendiklerini arkadaş sohbetlerinde taklit ederdi. Yıllar sonra bu günleri, “Oyuncu olmak için ilk denemelerimdi.” şeklinde özetleyecekti.

Şimdi Belediye Şehir Tiyatrosu’na figüranlık seçimi için sırada bekliyordu. Denemeye alındı ve kabul edilmişti. İlk oynadığı oyun, Shakespeare’nin Othello’suydu…

Tiyatro sezonu sonunda turne vardı. Bir tek Ercan’ı figüran olarak götürdüler. Gaziantep’te, “İkiz Kardeşim Davit”i oynadılar. Figüranlık günleri de bitecekti elbet. “İsyancılar” adlı oyunu sahneye hazırlıyorlardı. Bir gün oyunculardan biri gelmediğinde, Ercan’ın şansı döndü. Rolü ona vermişlerdi. Böylece yardımcı oyunculuğa geçiş yapmış oldu.

Tiyatro artık Ercan’ın hayatında pek önemliydi. 1966’da gidip 1968’de terhis olduğu askerlik görevi sırasında bile tiyatroyu sürdürdü. Isparta’daydı. Ancak istekte bulunarak Ankara Astsubay Orduevi’ne gönderildi. Sinema ve gazinoda yöneticilik yaptı. İşini severek yapıyordu. Kendisi ve birlikte çalıştığı tertipleri ile bir ay erken terhisle ödüllendirildi.

Askerden döner dönmez yine işi tiyatro oldu. Eski arkadaşları bir araya gelip Adana Sanat Tiyatrosu’nu kurmuştu. Önce onlara katıldı. Daha sonra da bu topluluktan esinle, Perihan Doygun, Alinur Uğurpakkan ve Cengiz Sezici ile birlikte Adana Halk Tiyatrosu’nu kurdular. Çalışmalara Alinur Uğurpakkan’ın, Abidinpaşa Caddesi’ndeki iş yerinde başladılar. Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu Salonu’nda, “Aç İt Fırını Yıkar,  Aladağlı Mıho, Yeniden Doğarız Ölümlerde” adlı oyunları oynadılar…

Ercan Kont kimdir? - biyografisi

Tiyatro Müdürü Ercan Kont

1968’de kesintiye uğrayan Şehir Tiyatrosu, Selahattin Çolak’ın başkanlığı döneminde yeniden açıldı. Ercan Kont da, Tiyatro Müdürü olarak görevlendirilmişti. Bu, figüranlıktan müdürlüğe uzanan uzun bir yolun hikâyesiydi. Tiyatro, Ercan’ın yaşamında giderek bir konum kazanmıştı. Tiyatro topluluğu kurup oyunlar sahnelemeye başladılar. Daha çok kişi, en çok ulaşamayanlar tiyatro izlesin istiyordu. Mahalle muhtarları ile iletişim kurarak belediye otobüsleri ile halkı, tiyatroya taşıdılar…

Gönlünü tiyatroya kaptıralı çok olmuştu. Çalışmaları hep tiyatro üzerineydi. 1981’de liselerarası, 1983’te Cumhuriyet’in 60. Yılına özel ilkokullar arası 23 Nisan Tiyatro Şenlikleri’nin yapılmasına öncülük etti. Yaptıkları çalışmaları bölgeden yola çıkıp ülke çapında duyurmayı da çok istiyorlardı; ancak şartlar bu kadarına el vermiyordu. Yine de destek de görüyorlardı tabii. Özellikle 12 Eylül sonrası, Belediye Başkanı Kurmay Albay Nuri Korkmaz’ın çok büyük desteğini görmüşlerdi.

Tabii 12 Eylül’ün yansımaları ona da etki etmişti. İlk iş koşullara uyarak saçını ve sakalını kesmişti. Bir şekilde düzeni yürütüyordu. Tiyatro, sular seller gibi akıyordu hayatında. Ancak sonra 1983’te yapılan seçimlerde gelen Belediye Başkanı, onu Tiyatro Müdürlüğü’nden aldı. Daha sonra Selahattin Çolak yeniden Belediye Başkanı olduğunda Ercan, yeniden Tiyatro Müdürlüğü’ne atandı. Bir dargın bir barışık dostluklar gibiydi mesleği ile olan durumu. Bir sonraki seçim döneminde belediye başkanı değişince, Ercan’a yine mesleğinden ayrılık yolları görünmüştü. O da emekliye ayrıldı…

Ercan Kont beyazperdede

Tam da bu sıralarda yüzünü beyazperdeye döneceği günler başladı. Hayatın dengesi pek ilginçti. Bir şey tamamlandığında bir başka şeye yer açılıveriyordu. Kadir İnanır’ın başrolünde olduğu Tatar Ramazan filminde hapishane başkatibi olarak kamera karşısındaydı. Ardından Ezo Gelin’de imam rolü geldi. Sonra Kara Duvak’ta papaz, Asi dizisinde de Cevizci Hacı rolündeydi.

Bir projenin parçası olmak, oyunculu yapıyor olmak çok değerliydi; ama bir yandan da iyi para kazanamıyordu. Devlet Su İşleri’nde geçici işçi olarak çalışmaya başladı. Tabii hayatının oyunculuğa açılan kapısını hiç kapatmadı. Tiyatro dersleri verdi. Altın Koza Film Festivali’nde, Emirgan Aile Çay Bahçesi’nde, yazlık sinemalarda, çeşitli özel etkinliklerde sunuculuk yaptı.

Tiyatrolarda, sinemalarda, düğünlerde sunuculuk yaptığı, fıkralar anlattığı dönemlerden bir anısı vardı ki, hiç unutmayacaktı. Yıllar sonra şöyle anlatacaktı:

“Anama ,“Senin oğlan soytarılık yapıyor” demişler. Anam da kızmış. “Oğlum bunları yapma, sana sütümü helal etmem” dedi. Ben de şaka olsun diye, “Sana bir teneke süt getiririm ana” dedim. “Git başımdan, ne halin varsa gör” diye beni azarladı. Daha sonraki yıllarda, Keşanlı Ali Destanı adlı oyunda “Beş Vakit Niyazi”yi oynuyordum. Anamı davet ettim, gelip oyunu izledi ve “Oğlum, iyi ki bildiğini yapmışsın, devam et, sütümü helal ettim” dedi. Bu olayı hiç unutamam, her aklıma geldiğinde ağlarım.”

Ercan Kont kimdir? - biyografisi

İstanbul’a dair

1960’larda, Adana’da, Atatürk Caddesi üzerinde Emirgan Aile Çay Bahçesi vardı. Sanatçılar burada konser veriyorlardı. Adanalılar için çaylarını içip eğlendikleri keyifli bir yerdi. Burada sunuculuğu Mesut Mertcan yapıyordu. Ercan, işte burada sunuculuk yapmaya Mesut askere gittiğinde başladı. Günde 5 lira alıyor, 4 lirasını biriktiriyordu. İşine özeni sonsuzdu. Gider, Abidinpaşa’daki parçacılardan saten kumaş alır, terzinin yolunu tutardı. Modelini kendisi çizer, sahne elbiselerini diktirirdi. İzleyicisi onu çok seviyor, bu da Ercan’ı pek mutlu ediyordu. Hatta çalışmaları öyle beğenilmişti ki, İstanbul’dan davet aldı…

İstanbul, hayallerin şehriydi. Ancak Ercan, bu davete işe hayallerini karıştırmadan icabet etti. Gitti, gördü. İnsanların davranışlarını pek yapay bulmuş, kendini oraya ait hissedememişti. Adana’ya geri döndü. “Bazıları ”İstanbul’a neden gitmiyorsun? Gitsen büyük şöhret olursun” diyor. Gidip, gördüğüm, yaşadığım olumsuzlukları bilmiyorlar. Benden sonrakilere gübre olabilirsem yeter.” diye açıklayacaktı sonraları bugünleri…

Selam alıp veriyor, insanların ona gösterdiği güler yüzle yaşamını sürdürmek istiyordu. Bunu, Adana’da bulmuş, kendini oraya ait hissetmişti. “Bu, bana yetiyor” diyordu. İnsanlar her ortamda esenleşmeliydi…

Ercan Kont kimdir? - biyografisi

Şiirleri

Evet, Ercan Kont pek çok oyunda oynasa, tiyatroya müdürlük etse de hafızalara, ekranda okuduğu Ben Deli Değilim (Cinnet) şiirindeki performansı ile kazındı. Sanat yaşamının 41. Yılında, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan aldığı izinle okuduğu tüm şiirleri bir sıraya koymuş, lise ve dengi okullarda şiir dinletileri yapmaya başlamıştı. Artık sanat yıl dönümlerini, şiir dinletileri ile kutluyordu…

Şiirleri, Ercan Kont için çok değerliydi. O zaman onlardan birini paylaşmalı…

Bir kız bana emmi dedi

Değirmenden indim, beygirim yüklü

Şu kızı görenin deli olur aklı

On beş yaşında da kırk beş bölüklü

Bir kız bana emmi dedi, neyleyim?

*

Birem birem toplayayım odunu

Bilem dedim, bilemedim adını

Elbistan yanaklı Kürt'ler kadını

Bir kız bana emmi dedi, neyleyim?

*

Bizim ilde üzüm olur, alıç olur

Sızılanır, bozkurtları aç olur

Bir yiğide emmi demek güç olur

Bir kız bana emmi dedi, neyleyim?

*

Karacaoğlan der ki: Ne oldum, ne olayım?

Akan sularınlan ben de geleyim

Sakal seni cımbızınan yolayım

Bir kız bana emmi dedi, neyleyim?

Ercan Kont kimdir? - biyografisi

Ercan Kont öldü

Ercan Kont, 2017’de Alzheimer hastalığına yakalanmıştı. Kısa süre önce Seyhan ilçesine bağlı Yeşilyurt Mahallesi’nde bulunan bir huzurevine yerleştirilmişti. 22 Aralık’ta, odasında, cansız bedeni huzurevi yetkilileri tarafından bulundu. Olay yerine gelen polisler tarafından Adana Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı.

Tiyatroya bağlı yüreğiyle bu dünyadan göçüp gitmişti. Ruhunun ait olduğunu hissettiği Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda adına bir tören düzenlendi. Ailesi ve sevenlerinin yanında, Adana Büyükşehir Belediye Başkan Vekili İsmet Yüksel, CHP İl Başkanı Mehmet Çelebi, CHP Adana Milletvekilleri Ayhan Barut ve Burhanettin Bulut, Adana Barosu Başkanı Av. Veli Küçük, Adana Büyükşehir Belediyesi Ulaşım AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Özdemir, eski milletvekilleri, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri de oradaydı. Tören boyunca her konuşmada, Ercan Kont’un Atatürkçülüğü, renkli kişiliği, sevgi dolu kalbi ve illa tiyatroya olan düşkünlüğünden bahsedildi…

“Varsın yol geçsin mezarımdan

İnsanlar kıvrılmasınlar.

Varsın vazgeçsin makamından

İnsanlar kıvırmasınlar!”

diyen bir Ercan Kont geçti bu dünyadan…

İyi ki…

Not:

Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.

Instagram: biyografivekitap