“Bir işin kusursuz olmasını istiyorsan, kendin yapacaksın!” görüşü ile iş hayatını şekillendiren, moda dünyası ve dokunduğu pek çok sanat dalında başarılı bir grafik çizen Karl Lagerfeld artık hayatta değil. Kuşkusuz seveni de çok sevmeyeni de! Kimimiz şaşırıyor, kimimiz yadırgıyor, kimimizin hiçbir duygusu yok konuya ve kişiye dair. Ama sonuçta iş senden olmayana gereken saygıyı göstermekte bitiyor.
Chanel, moda dünyasının ve markasının büyük kaybı olarak duyurdu Karl’ın ölümünü. Kuşkusuz bu sıra dışı adam, kendi ölümünü ölmeden izlerken en çok kedisi Choupette’den ayrılışına üzülmüştür…
Yolun ışık olsun Karl Lagerfeld!
Üzerine dökülmüş altın tozlarından modada bir altına dönüşerek ayrıldın ya bu dünyadan, sana helal olsun!
Çocukluğu
Karl, 10 Eylül 1933’te, Hamburg’da, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğinde ailesi, ona, “Karl Otto Lagerfeldt” adını vermişti. Ancak o ileride sıra dışı kişiliğinin getirdiği kararlılıkla reklam açısından daha uygun duracağını düşündüğünden, soyadındaki “t” harfini attı. Çocukluğu doğduğu yerde, Almanya’da geçti.
Karl, ileride herhangi bir dine ait hissetmeyecekti kendini. Bu kararın altında yatan gerçek ise o daha çok küçükken yaşanan bir olayla ilintiliydi. Bir rahip, annesine, Karl’ın büyüyünce bir rahip olacağını söylemişti. Annesini saran bu tuhaf endişe, oğlunu bir daha kiliseye götürmesine engel olmuştu. Daha da ilginci, ona bir daha asla dinle ilgili bir konudan bahsetmedi.
Çocukluğunun bir diliminde de cinsel kimliği bakımından diğer çocuklardan farklı olduğunu anladı. Bu duygusunu annesiyle paylaştığında, annesi onu doğal karşıladı ve oğlunun yanında durdu. Çünkü Karl’ın üvey ablası için de aynı durum söz konusuydu…
Modada ilk adımlar
Karl, Paris’e geldiğinde 14 yaşındaydı. Bundan böyle hayatı burada geçecekti. Modaya düşkünlüğünden mi Paris’i çok seviyordu yoksa Paris’i çok sevdiğinden mi modaya düşkündü ayırt edemiyordu. 17 yaşında Pierre Balmain ile çalışmaya başladı. Kendisindeki cevheri kendi özgür iradesiyle fark edenlerdendi.
19 yaşında bir yetenek yarışmasına ceket tasarımıyla katılmış ve kazanmıştı. Şimdi üzerine altın tozları serpilmiş gibi parlıyordu ve zamanla bir altına dönüşebilirdi. Bu başarıdan sonra tasarımcı Jean Patou ile bir dönem çalışma fırsatı getirdi. 5 yıl boyunca Jean Patou haute couture tasarımlarına imza attı. Hayat her zaman insanın başından aşağı altın tozları bırakmazdı ya! Sendelemek yaşamın ilk kurallarından biriydi. Kaç sendelemeden sağ çıktığımızla ilgileniyordu evren. Karl da işte ilk tasarımlarında sendelemişti. İlk koleksiyonları basın tarafından pek beğenilmemişti. Yıllar sonra verdiği bir röportajında bu dönemi, eleştirmenler tarafından olumsuz eleştirilere maruz kaldığından iki sene boyunca hayatını plajlarda geçirdiğini açıklayacaktı.
Bu sendelemelerin üzerine 80’lerin başında kendine ait parfüm ve giyim eşyası üreten markası KL’yi piyasaya sürecek ve parıl parıl parlayacaktı. Bu markayı yıllarca ayakta tutacak ve 2004’te Tommy Hilfiger’e satacaktı…
Fendi ve Chanel
Serbest çalıştığı dönemde Mariuccia Mandelli (Krizia), Charles Jourdan ve Valentino’ya tasarımlar hazırladı. 1963’te Tiziani, 1964’te de Chole’nin kreatif direktörlüğünü yürüttü.
1972’de haneye Fendi eklendi. 1983’te de onu küllerinden yeniden doğurmak için Chanel’in kreatif direktörlüğüne geçti. Chanel ile bu iş birlikleri için “Saygı artık satmıyordu. Ben horlayan bir güzel satın aldım ve adeta ölüyü dirilttim”.
Aldığı olumsuz eleştiriler, basının onu yerde yere vurduğu anlar… Karl, çok çalışması gerektiğini biliyordu. Kendini geliştirmek için Paris’ten ayrıldı ve İtalya’ya giderek üç yıl sürecek bir eğitime başlamıştı; 26 yaşındaydı. Moda dünyasına parlak adımlarla geri döndüğünde ise, Fendi’ye tasarım danışmanı olmuştu. 1983’te Chanel’e başlayan Karl, 1993’te Chanel’den ayrılan tasarımcının yerine geçmiş, söylediklerinin hakkını verecek çalışmalarda bulundu.
bir yerden sonra iki farklı tarz göstergesi bu iki marka için de çalışıyordu. Uzun soluklu bir iş olacaktı. Türkiye’de verdiği bir röportajında kendisine yöneltilen “Farklı tarzları olan iki modaevinde çalışmak zorlayıcı olmuyor mu? Sorusunu şöyle cevaplayacaktı: “Chanel’in koleksiyonlarında Fendi’yi andıran hiçbir şey göremezsiniz. Aynı şey Fendi için de geçerli ‘Chanel’imsi, Chanel’i andıracak en ufak şey yoktur. İkisinin de farklı kimlikleri, kişilikleri var. Belki de benim kişiliğim yok; ya da üç tane birden var... Fendi’de İtalyan Karl’ı, Chanel’de Fransız Karl’ı görüyorsunuz... Kendi markamda da sadece beni ve yapmak istediklerimi... İş ilişkilerimde kendimi hiçbir zaman ‘evli’ gibi hissetmedim. Daha ziyade ‘açık evlilik’ yaşıyoruz. Her an bitebilecek gibi... Böylelikle tutkumu koruyorum çünkü birbirimize ‘mecbur’ değiliz. Birden fazla markayla bu his yüzünden çalışıyorum. Sadece birine bağlı olmak istemiyorum. Beni kafese koyarsanız değersizleşirim, işe yaramam. “
Çalışma prensibi
Karl, kendisini mutlu eden şeyi bir röportajında şöyle tanımlamıştı: “Henüz hazırlamaya başlamadığım bir sonraki koleksiyonum…” Karl, henüz ortaya çıkarmadığı, kafasının içinde dönüp dolaşan fikirlerden büyük heyecan duyuyordu. “Bugünün işini yarına bırakma!” felsefesinden şaşmayan bir hayat yaşıyordu ve aslında başarısının sırlarından biri bu olabilirdi.
Sabahları özellikle Paris’teki evinde olmayı ve bu saatlerde çizimlerini yapmayı çok seviyordu. Öğle ve akşam saatlerine toplantılarını aldığından çizimleri sabah yapmak en iyisiydi. Bir günün kendisine yetmediğini dile getirdiği aynı röportajda şöyle bir tavsiyede de bulunuyordu: “Böyle bir endüstride, hatta böyle bir dünyada en önemli şey hızlı olmak. Verebileceğim en iyi tavsiye bu.”
Ayrıca okumayı da çok seviyordu. Zamanla kişisel kütüphanesinde 300.000’den fazla kitabı bir anda bulunduracaktı. Paris’teki evinin duvarlarını bu kitap koleksiyonu ile dekore edecekti. Her sabah en sevdiği şeylerden biri de pencere kenarında okumaktı. Böylece Louvre ve Seine’i de görebilecekti…
Dış görünümü
Kim ne derse desin Karl için dış görünüş pek çok şey ifade ediyordu. Nihayetinde o bir modacıydı. Onun işi buydu. 1976’da uzatıp atkuyruğu yaptığı saçları, onun en belirgin görsel özelliğinden biriydi. Zamanla onunla özdeşleşecekti. Aslında ilginç olan yanı saçlarını atkuyruğu yapması değil, genç yaşlarından itibaren beyazlatma çabasına girmiş olmasıydı. Talk pudrası yardımıyla saçlarını beyaz gösterir olmuştu. Çünkü insanlar, Karl’ın saçları zamanla gerçekten beyazlamaya başladığında onun yaşlanmaya başladığını düşünmemeliydi. Bir nevi insanların algısını kırıyor ya da şaşırtıyordu.
Bu dış görünüşü için ilk garipsenecek haliydi. Aslında yaptıklarından çok sebepleri şaşırtıcıydı. Karl, 2000’de, Hedi Slimane’nin Dior markası için tasarladığı slim fit takımlardan sipariş etmiş, ancak onlara sığmayı bir türlü başaramamıştı. Ayrıca kendisine olacak bir bedeni de üretilmemişti. Hatanın modada değil kendisinde olduğunu düşündü ve 13 ayda, sadece çorba içerek, 41 kilo verdi. Evet, sebeplerinden biri de kendi görüntüsünü beğenmiyor oluşuydu; ama bu durumu da bu kadar net açıklamıştı: “Hedi Slimane’nin tasarımlarını giymek istiyordum; ama o kıyafetler çok ince ve benim yaşımda olmayan erkekler içindi.”
Fotoğrafçılığı
Karl’ın fotoğrafçılığı her ne kadar 2000’lerde fark edilir olsa da, o fotoğraf çekmeye de mükemmeliyetçiliği sebebi ile 80’lerde başlamıştı. Chanel için bir basın kiti hazırlıyordu ve yapılan çekimden, tabir yerindeyse “tiksinmişti.” Karşısında hiçbir çekimini beğenmediği fotoğrafçı, “Çok iyi biliyorsan kendin yap!” diyerek olay mahallini terk etmişti.
Karl, üzerine çok düşünmedi bile. Hatta mide bulantısının geçmesini bile beklemeden kararını verdi. Hemen bir fotoğraf makinesi ve bir de asistan kiralayıp işe koyuldu. Gözüne zaten güveniyordu. Bunun yanında iyi bir gözlemciydi. Reklam kampanyaları, moda çekimleri, mimari derken sıçrayışları da bu işe başlayışı kadar hızlı olmuştu. Fendi’nin tasarımlarını hazırlamakla yetinmemiş, reklam kampanyasını da çekmişti. Sonra Harper’s Bazaar, Numero, Alman Vogue dergilerinin kapak çekimlerini yaptı… Ayrıca bundan böyle Chanel’in bütün çekimlerini de kendisi yapacaktı. Şunu savunuyordu aslında: “Bir işin kusursuz olmasını istiyorsan, kendin yapacaksın!”
83 yaşındayken verdiği bir röportajda kendisine başarısının sırrı sorulduğunda ise, kendisinden üçüncü tekil şahıs olarak bahsederek şöyle cevaplayacaktı: “İyi insanlarla çalışmak da Karl Lagerfeld’in başarılı bir fotoğrafçılık kariyerinin olmasının sırlarından biri. 25 yıldır aynı insanlarla çalışıyorum: İyi makyöz, iyi stil editörü, iyi ‘retouch’ uzmanı... O zaman iş kolaylaşıyor. Deklanşöre bas yeter!”
Moda endüstrisi
Alexandre McQueen, 2010’da, hızına yetişemediği dünyasının içinde kayboldu ve intihar etti. 11 Şubat sabahı hizmetçisi onu, Londra, Green Street’teki evinde asılmış olarak bulmuştu. Moda dünyasının da, basının da gündemine bomba gibi düşmüştü bu olay. McQueen, Londra Moda Haftası’ndan birkaç gün önce, annesinin ölümünden de 9 gün sonra hayata kendi isteği ile veda etmişti.
Moda endüstrisinin hızlılığının eleştirildiği bu olay üzerine 83 yaşındayken sorularını cevapladığı röportajda, Karl’a, içinde bulunduğu endüstri ile ilgili şu soru yöneltildi: “Alexander McQueen’in intiharından sonra, moda endüstrisinin hızlılığı çok eleştirildi. Bazı tasarımcılara sene içinde birkaç koleksiyon hazırlamak zor geliyor. Siz bu konuda rekortmensiniz ama şikâyet etmiyorsunuz. Sırrınız ne?”
Karl’ın kendine güvenir cevabı şöyleydi: “Evet, moda ‘an’ ile ilgili bir şey. Ne var bunda? Bir elbisenin başına gelebilecek en iyi şey, giyilmek. Moda, müzelerde sergilenmek için yapılan bir şey değil ki! Üretmek benim için basit; öyle bir çiziyorum ki, kağıtta gördüğünüz çizimle dikilen elbise arasındaki fark neredeyse sıfır. O yüzden prova süreci de gayet iyi geçiyor. Ve sonuçların iyi olacağını bildiğimden, birden fazla iş de yapabiliyorum. Bazıları bir makine olduğumu düşünüyor. Eve, bu doğru; ben bir makineyim.”
Yansımaları
Karl, çok yönlü bir insandı. Her ne kadar modanın içinde olduğundan, sadece modayla ilgili gibi görünse de, aslında sanatın neredeyse her dalıyla ilgiliydi. Yazmak, resim yapmak, fotoğraf çekmek en sevdikleriydi. Fotoğrafçılığını kanıtlamıştı zaten. Çizimlerini de oluşan elbiselerden görüyorduk. Kendisini yazıda da kanıtlamak istemiş olacak ki, kitap da yazmış. Onun yansıması pek çok yerde kendini gösteriyordu…
2006’da “Les Musiques One J’aime” (Sevdiğim Müzikler) adını verdiği bir CD çıkardı. 2007’de de, “Lagerfeld Confidential” (Lagerfeld’in Sırları) adlı belgeseli çekildi. 2010’da ise, “Maison Europeennedela Photographie” (Avrupa Fotoğraf Evi) adlı sergide Karl’ın çektiği fotoğraflar sergilendi…
Ayrıca Brezilyalı ayakkabı markası Melissa için 4 sezon kapsül koleksiyonlar tasarlayan Karl’ın kariyeri, Alman asıllı TV gazetecisi Martina Neuen’in de dikkatinden kaçmamıştı. Karl’ın kariyeri, Neuen’in yönettiği, “Mode Als Religion” adlı belgesele de konu oldu…
Sıra dışı defileleri
Karl, 83’de adım attığı Chanel’i, fenomen bir marka haline getirmiş ve yüzyılın en önemli, en özel markalarından biri yapmıştı. Her koleksiyonu, adeta bir sanat eseri olarak kabul görüyor ve ayakta alkışlanıyordu. Ki defileleri de en az koleksiyonları kadar konuşuldu.
Detaylar konusunda öyle takıntılı ve sıra dışıydı ki, bu durum elbette defile organizasyonuna da bulaştı. Bir kıyafeti tasarlamanın asla yetmeyeceğini, sunmanın da işin geri kalan önemli kısmı olduğunu düşünüyordu Karl. İşte bundan sebep tasarım, mesaisinin ilk, sunumu ise ikinci kısmını oluşturuyordu. Üstelik yabana atılmayacak kadar da yaratıcıydı. Podyum onun için sadece podyum değildi. Orayı kuşkusuz bir tiyatro sahnesi olarak görüyordu ki dekorları da ayrıca tasarlıyordu. Koleksiyonun teması ne ise, defilesi de ona göre görkemli bir şova dönüşüyordu.
Karl’ın bütün defileleri tarihe ayrı bir iz olarak kazındı. Kiminde podyum bir kumsaldı, kiminde bir orman… Yapay bir sahilde ya da ormanda, hatta uzayda yürüyen mankenler, sizi bir masalın, bir bilim kurgunun içine doğru çekiyordu sanki. Üstelik bunlar öyle uzak tarihler de değildi. En yakını 2 Ekim 2018’de yaşandı. Chanel’in 2018/2019 İlkbahar-Yaz Ready to Wear Defilesi için Paris’teki Grand Palais podyumu plaja çevrildi. Öyle ki yapay plajda, cankurtaran detayı bile düşünülmüştü…
Sonbahar-Kış koleksiyonu için de bu kez orman temasını seçen Karl, hayal gücünün sınırlarını zorlamış ve Paris Grand Palais Müzesi’ni bu kez ormana çevirmişti. Mankenler, kurumuş ağaçlar üzerinde yürüdü. Bu defilede gerçekliği abartan Karl, gerçek ağaç kullandığı için tepki çekmişti.
Bir başka Grand Palais şovunda yapay bir şelale yaptıran Karl, bir diğeri 2017/2018 Sonbahar-Kış defilesinde de modayı uzaya çıkarmıştı…
Karl Lagerfeld öldü
Karl, 2014’te İstanbul’a gelmiş, Ayasofya’ya hayran kalmıştı. Hatta fotoğrafını da web sitesine yüklemişti. Yorulmak bilmeyen bedeniyle modanın onu yönlendirdiği her yerdeydi. Ama nihayetinde söylediği gibi bir makine değildi o ve yorulacaktı.
Artık 85 yaşına gelmişti ve çok yorgun görünüyordu. Hatta Chanel’in son defilelerine de katılamamıştı. Oysa olacak iş değildi. Karl, asla defile kaçırmazdı. En son 22 Ocak’ta yapılan defileyi de kaçırdığında Chanel, Karl’ın yorgun olduğu için defilelere katılamadığı açıklamasını yaptı.
Ve Karl’ın yorgun düşen bedeni, birkaç haftadır devam eden hastalığına yenik düştü. Karl Lagerfeld, 19 Şubat 2019'da, 85 yaşında hayata gözlerini kapadı.
Tüm yaşamı gibi, Karl’ın gidişi de sıra dışıydı. Karl’ın, mirasını en az kendisi kadar ünlü kedisi Birman cinsi Choupette’ye bıraktığı konuşmaları ağızdan ağıza dolaşmaya başladı bile. Çünkü Karl, 2015’te, “Onun küçük bir serveti var. O bir varis!” diye konuşmuştu. Choupette, bir dönem kazancı ile de gündeme gelmişti. Kendine ait sosyal medya hesabı da bulunan Choupette’nin bir yılda ortalama 3 milyon Euro kazandığı konuşulmuştu.
Karl’ın mirası kime kalır bilinmez. Tek bir gerçek var ki, o da artık Karl Lagerfeld hayatta değil. Bu arada Chanel de Karl’ın görevine kimin getirileceğini de açıkladı. Chanel’de, Karl’ın sağ kolu olan ve Moda Kreasyon Stüdyosu Direktörü olarak çalışan Fransız modacı Virginie Viard, Karl’ın görevine getirildi. Chanel, “Böylece Gabrielle Chanel ve Karl Lagerfeld’in mirası yaşayabilir” açıklamasında bulundu. Her sanat insanı gibi, onun da geride dokunuşları kaldı. Sıra dışı kimliği, gözlükleri ve eldivenleri ile ikonik duruşu, şahsına münhasır hayatı ve sanata, modaya tutkusuyla bir Karl Lagerfeld geçti bu dünyadan…
Modaya tutkun, onu çok sevenlerin anısına…
İyi ki…
Not:
Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.
Instagram: biyografivekitap
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış