Stanley Kubrick kimdir

Stanley Kubrick kimdir

New York doğumlu olan sanatçı çocukluk yıllarında zeki olmasına karşın akademik hayatında başarılı olamamıştı. 12 yaşına bastığında babası Jack Kubrick tarafından, Pasedena, Kaliforniya'da yaşayan dayısının yanına gönderildi. Burada bir yıl kaldıktan sonra Bronx'a döndüğünde okuldaki başarısı artmıştı. Ailesi bir hobi kazanması amacıyla onu satranca yönlendirdi. Kısa zamanda satranç hayatının önemli bir parçası oldu ve büyük başarılar elde etti. Gelecek yıllarda filmlerinde satranç temasını sık sık kullanacaktı.

Babası ona ilk fotoğraf makinesini 13. yaş gününde armağan etti. Kubrick fotoğrafçılık ile bu sayede tanıştı. New York'da birçok fotoğraf çekti. "Look" adlı dergiye ilk fotoğrafının sattığında daha 17 yaşındaydı. Bu olaydan sonra fotoğrafçılık kariyeri hızla ilerlemeye devam etti. New York'da bir fotoğrafçının yanında stajyer olarak iş buldu. Burada kısa bir süre çalıştıktan sonra daha önce fotoğraflarının yayınlandığı "Look" dergisinden iş teklifi aldı. Bu dönemde üniversite eğitimi almak istedi ancak notlarının çok düşük olmasından dolayı hiçbir üniversiteye kabul edilmeyince Colombia Üniversitesi'nde derslere misafir öğrenci olarak girdi.

İLK FİLM PROJESİ

"Look" dergisinde çalışırken arkadaşı Alexander Singer ile ilk film projesini hazırladı. 1950 yılında Day of the Fight'ın çekimleri başladı. Çekimler devam ederken birçok da kısa filme imza attı. Çektiği kısa filmlerden bir tanesi çocukluğunda tanıştığı ve sevdiği satrançla ilgiliydi ancak Central Park'da süren çekimler zorluklar nedeniyle tamamlanamadı. Bundan sonra Kaliforniya'da bir süre beraber yaşadığı amcası ile birlikte "Fear and Desire" (1953) adlı kısa filmi çekti. Ancak bu filmden hiçbir zaman memnun kalmadı ve daha sonraki yıllarda bu filmi anmak bile istemediğini belirtmişti.

SİNEMAYA YÖNELDİ

Bu dönemdeki yoğun çalışmaları evliliğini olumsuz yönde etkilemeye başlamıştı. Lise yıllarında tanıştığı eşi ile ilgisizlikten dolayı araları açıldı. Tüm bunlar olurken Stanley Kubrick sinemaya olan tutkusunu keşfetmiş ve yoğun bir şekilde kendisini sinemaya vermişti. "Killer's Kiss" (1955) ve "The Killing" (1956) bu dönemde çektiği ilk uzun metrajlı filmleri oldu. Bu filmler ile Hollywood'da tanındı ve ardından illk önemli filmi "Path's of Glory"(1957) adlı filmi yönetti. Bu filmde beraber çalıştığı Kirk Dougles ile daha sonra "Spartacus" (1960)'da da birlikte çalıştı. Ancak Spartacus'un çekimleri sırasında zorluklarla karşılaşıyordu. Yapım şirketi Kubrick'in fikirlerini çok uç noktalarda buluyordu. Bu şeklide çalışamayacağını anlayan Kubrick görüntü yönetmeni Russel Metty ile anlaşarak hiçbir şeye karışmamasını ve herşeyi ona bırakmasını istedi. Bu filmde kullandığı teknikler ile gelecekteki tarzını belirlemiş oldu.

ÇALIŞMASI ZOR BİR YÖNETMENDİ

1961 yılına gelindiğinde "One-Eyed Jacks" adlı yeni projesinde Marlon Brando ile anlaşmazlıklar yaşayınca filmi yarıda bıraktı. Bu sırada ikinci evliliği de son bulmuştu. İdealistik filmlerini çekebilmek amacıyla İngiltere'ye gitti ve burada ile birlikte "Lolita" (1962) adlı filmi çekti. Bu filmden hemen sonra konusu karamizah olan ilk ve tek filmi "Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb" (1964) adlı filmi yönetti. Bu film onun için büyük bir riskti çünkü filmin konusu olan nükleer bomba, komedi unsuru olmaktan çok uzaktı. Başta senaryoyu hazırlarken daha dram içerikli olmasına karşın, çekim esnasında yeni fikirler geliştirerek filme değişik bir boyut kattı.

Bu ülkede bulduğu finansal ve tekniksel rahatlık onu yeni arayışlara yöneltti. Deneysel olarak birkaç proje üretti. 1968 yılında Artur C. Clarke'ın ünlü eseri "2001: A Space Odyssey" (1968)'i sinemaya uyarladı. Filmde en çok sevdiği müzik eseri olarak belittiği Strauss'un "Thus Spoke Zaratustra" adlı eserini kullandı. Bu film ile bilim-kurgu sinemasının yolunu açtı. Ardından "A Clockwork Orange" (1971) ve "Barry Lyndon" (1975) adlı filmleri geldi. Barry Lydon'ı çekerken setteki sert mizacı ve oyunculara ara verdirmeden uzun çekimler yapması efsanevi zor yönetmen sıfatını almasına neden oldu. Bu filmlerden sonra korku filmlerinin popüler olmasıyla Stephan King'in ünlü romanı "The Shining" (1980)'i sinemaya uyarladı. Filmin setindeki sert davranışları birçok oyuncunun ve çalışanın sıkıntılı anlar yaşamasına neden oldu. Stephan King bu uyarlamayı beğenmediğini belirtti. Ancak kullandığı ayna tekniği ile korku sinemasına değişik bir boyut katarak filmin bir kült olmasını sağladı. 7 yıl uzun bir aradan sonra 1987 yılında "Full Metal Jacket"(1987) ile sinamaya dönüş yaptı. Bu uzun dönemde evlenmiş ve çocuk sahibi olmuştu. 1990 yılında Brian Aldiss ile birlikte "AI: Artificial Intelligence" adlı bir film projesine başladı. Ancak projenin çok yavaş ilerlemesi ve teknolojinin yetersizliği yüzünden bu projeyi erteledi.

GERİYE 16 FİLM BIRAKTI

"AI : Artifical Intelligence" adlı proje sürerken bir yandan da hayalini kurduğu "Eyes Wide Shut" (1999)'ın fikirleri ortaya çıktı. Bu filmde evli iki oyuncu olan Tom Cruse ve Nikole Kidman ile çalıştı. Filmin hazırlık aşaması uzun ve sancılı geçti. Bu filmde mutlak mükemmellik peşindeydi. Filmin gösterime girmesinden kısa bir süre sonra 7 Mart 1999 tarihinde uykusunda vefat etti. Psikolojiye ve edebiyata meraklı olan Kubrick geriye 48 yılda çekilmiş 16 adet film bıraktı. Filmlerinde kullandığı simgesellik ve deneysel bakış açısıyla günümüzdeki birçok yönetmene ilham vermiştir.