Yaşamını kadınların toplum içinde var olmasına adamış, çocuk zamanlarından beri öğrenme tutkusuyla yanmış tutuşmuş, erken yaşta anne olmuş, edebiyata gönül vermiş güzel yürekli kadın, Fatma Aliye Topuz.
Yaşadığı dönemin şartları bir kız çocuğu olarak okumasına bile izin vermezken o bunu aşacak kadar cesur ve akıllı bir kız çocuğuydu. Ağabeyinin bilgilerinden yükselen sesten ona ulaşanlarla yetinip, kendine bir gelecek yazacaktı.
Öğrendikleri ona roman yazma şansını ve ününü getirecekti. Fatma Aliye, küllerinden doğan bir Zümrüt-ü Anka gibi yolunu bulacaktı.
Çocukluğu ve eğitimi
Fatma Aliye, 9 Ekim 1862’de İstanbul’da Tarihçi Ahmed Cevdet Paşa ve Adviye Hanım’ın kızı olarak dünyaya geldi. Zamanının koşullarına göre şanslı bir evde doğmuştu.
Ancak Fatma Aliye’ye özel bir eğitim verilmedi. O kendi geleceğini aklı ve çalışkanlığıyla şekillendirecekti.
İlk eğitimini ağabeyi Ali Sedat Bey için eve gelen hocalara kulak misafiri olarak almaya başladı. Öğrendiklerinin üzerine yenilerini eklemeye çalışıyor ve kendini geliştiriyordu.
Babası Fatma Aliye’nin çabasını görmezden gelemedi ve onu destekledi. Fatma Aliye’nin Fransızca merakı gün yüzüne çıkmıştı. Ders alarak bu dili çok iyi seviyede öğrendi.
Zaman Fatma’ya birçok yenilik sunacak, Fatma da bunu çok iyi değerlendirecekti. Hatta kendini geliştirirken etrafına da ufak dokunuşlarda bulunmayı ihmal etmeyecekti. Bu sebeple ablası Emine Semiye’nin ilk Osmanlı kadın feministlerinden olması tesadüf olmayacaktı.
Fatma Aliye 17 yaşında evlendi
Fatma 17 yaşında gencecik bir kızken 1877 – 2878 Osmanlı Rus Harbi’nde Plevne Savunması ile adını tarihe yazdırmış ünlü Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Kolağası Faik Bey ile evlendi. Bu evlilikten dört kızı oldu.
Kızlarını da kendisi gibi hırslı ve çalışkan olmayı, kadınların isterse birçok şeyi yapabileceğini öğreterek büyütecekti.
Öyle ki, nesilden nesile aşılayacağı bu düşüncenin sonucunda torunu tiyatro ve sinema oyuncusu olacaktı. Bu kadın Suna Selen’den başkası değildi.
Fatma Aliye’nin kitap sevdası
Fatma Aliye artık evli bir kadındı, ancak aslında hala bir şeyler öğrenmek için yanıp tutuşan bir kız çocuğuydu. Belki de ona yasak olan her şeye daha fazla meraklandığındandı onların peşinden böyle tutkuyla gidişi. Ama yine de kitaplar, işte onların yeri bambaşkaydı.
Evliliğindeki ilk 10 yıl ona kadınlığı ve anneliği getirmişti. Ancak o yine de hepsinin arasında gizli gizli kitap okumaya çalışıyordu. Çünkü eşine göre bu konu yasaklar listesindeydi.
10 yıl uzun bir süre gibi görünse de zaman her şeye ilaç oldu ve kocasının bu yasak konusundaki tutumu günden güne kırılmaya başladı. İşte bu yeni gelişme Fatma Aliye’nin hayatında kitapların yasağını kaldırmakla kalmadı. O, artık kitap tercüme edecekti.
Fatma Aliye’nin kitap tercümeleri
Kocasından çıkan izinle Fatma Aliye ilk kez 1889’da Georges Ohnet’in Volonte romanını ''Meram'' adıyla tercüme etti. Bu roman ‘’Bir Hanım’’ imzasıyla yayınlandı.
Bu tercüme oldukça ilgi çekmişti. Bu Fatma Aliye’nin imzaya adını ekleyememiş olsa da ilk başarısıydı ve bu başarı imzanın gerçek sahibinin kim olduğunu bilen birinin çok ilgisini çekmişti. Bu kişi babasından başkası değildi.
Bundan sonra Fatma Aliye artık babasından ders alma ve onunla fikrilerini paylaşma fırsatına sahip olacaktı.
Ahmed Mithat Efendi’nin manevi kızı, Fatma Aliye
Fatma Aliye, babasından başka bir de Ahmed Mithat Efendi’nin de dikkatini çekmişti. Ünlü yazar ‘’Bir Hanım’’ı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde övgü dolu sözlerle anlattı. Ayrıca Fatma Aliye’yi manevi kızı olarak kabul etti.
Fatma Aliye’nin ilk roman çalışması
Fatma Aliye ilk tercümesinden sonraki tercümeleri için artık ‘’Mütercime-i Meram’’ adını kullanacaktı.
Sadece tercüme yapmakla yetinmedi. İyiden iyiye kitap çalışmalarına da başladı. Ahmed Mithat Efendi ile yazdıkları ‘’Hayal ve Hakikat’’ romanı Fatma Aliye’nin ilk kitap deneyimi oldu. Roman, kadın ve erkek ayrı ayrı olmak üzere iki kalemden anlatılıyordu. Fatma Aliye kadın tarafının kalemini ustalıkla taşımıştı. Bu roman ‘’Bir Kadın ve Ahmed Mithat Efendi’’ imzasıyla yayınlandı.
Fatma Aliye ve Ahmed Mithat Efendi artık mükemmel bir ikili olmuşlardı. Romanın ardından ikili uzun bir süre mektuplaştı. Bu mektuplar daha sonra Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayınlandı.
Fatma Aliye’nin ilk romanı
Fatma Aliye nihayet 1892’de ‘’Muhadarat’’ adını verdiği ilk romanını bu kez kendi adıyla yayınladı. Romanının konusu bir kadının ilk aşkını unutamayacağı inancını çürütmek üzerineydi.
Bu romanın başarısı diğerlerini yazmak için bir referans olmuştu. Fatma Aliye, Zafer Hanım’ın 1877 yılında yayınladığı ‘’Aşk-ı Vatan’’ romanına rağmen, Zafer Hanım’ın bundan başka bir kitap yazmayışı ve buna karşın kendisinin de beş romanı olması sebebiyle, ‘’İlk Kadın Romancı’’ ünvanını alacaktı.
Fatma Aliye’nin romanları
Fatma Aliye, Muhadarat’tan sonra 1899’da ‘’Udi’’yi yayınladı. Bu romanını da görevi üzerine gittiği Halep’te bir kadın udinin tanık olduğu yaşamını anlatmak üzerine yazdı. Bedia, mutsuz bir evlilik yapan bir udiydi ve Fatma Aliye yaşadığı döneme göre yalın bir dil kullanmıştı.
Bu romanla Fatma Aliye aynı zamanda felsefeyle de ilgilenmiş ve toplumsal sorunları da ele almıştı. Romanda müziğin felsefesine değindi.
Aldığı yorumlar da oldukça güzeldi. Reşat Nuri Güntekin, edebiyata sevgi ve ilgisini güçlendiren eserler arasında lalasından dinlediği romanlardan sonra ‘’Udi’’ romanını göstermişti.
Verdiği tüm eserlerin odak noktasında kadın vardı. Evlilik, aşk, uyum, birbirini tanıyarak evlenme gibi konular romanlarında sık sık görülüyordu. ‘’Udi’’den sonra ‘’Ref’et’’, ‘’Enin’’ ve ‘’Levayih-i Hayat’’ı yazdı.
Romanlarında yarattığı kadın kahramanlar hayal dünyasında adeta dans ediyordu. Hepsi de kendi parasını kazanan, bir birey olmak isteyen ve erkeğe ihtiyaç duymak zorunda olmayan özgür ruhlu kadınlardı.
İlk kadın hakları savunucularından, Fatma Aliye
Fatma Aliye, hayatı boyunca ‘’kadın’’ sözcüğünü hayatının merkezinde tuttu. Edebi eser vermek elbette başarısı için önemliydi, ama içinde bir sosyal sorumluluk duygusu taşıyordu. Kadınların sorunlarını kendi sorunları bildi ve bu sorunları anlatan eserler de verdi.
Kadınlara Mahsus Gazete’de kadın sorunlarını ele alan makaleler yayınladı. Geleneksel görüşünden ayrılmadan kadın haklarını savunmayı kendine görev edinmişti.
1892’de ‘’Nisvan-ı İslam’’ kitabıyla Avrupalı kadınlara, İslamiyet’te kadının yerini anlatıyordu. Romanlarında modern kadın kahramanlar yaratan Fatma Aliye, bu kitabında fazlasıyla geleneklerine bağlı cümleler kurmuştu.
Kadının varlığı üzerine yazdıkları, fikirleri ve yaşam tarzıyla Fatma Aliye, kadının haklarını savunan ilk kadınlardan biri olarak tarihe geçti. Yaşadığı dönemin şartları düşünüldüğünde Fatma Aliye, cesur yürekli bir kadındı.
Yaşamı boyunca kadın ve erkeğin eşit olduğunu savundu. Ona göre kadın da erkek de aynı eğitimden geçebilmeli, kadın da erkek kadar hayatın içinde söz sahibi olabilmeliydi. Bir erkek birden fazla kadınla evlenemezdi ve boşanma söz konusu olduğunda kadının da söz hakkı kesinlikle vardı.
Fatma Aliye’nin artan şöhreti
Fatma Aliye, döneminde yazdıklarıyla ve düşünceleriyle ünlü bir kadındı. 1893’te Ahmed Mithat Efendi’nin yazdığı ‘’Bir Muharrire-i Osmaniye’nin Neşeti’’ (Bir Osmanlı Kadın Yazarın Doğuşu) ile ünü daha da arttı. Çünkü bu kitap Ahmed Mithat Efendi tarafından Fatma Aliye’yi anlatmak üzere kaleme alınmıştı ve öğrenme tutkusuyla yanıp tutuşan Fatma Aliye’nin kendisini anlattığı mektuplarını da içeriyordu.
Edebi yönü dışında Fatma Aliye, yardım cemiyetleri arasındaki faaliyetleriyle de tanınıyordu. 1897’de Osmanlı Yunan Savaşı’nda yaralanan askerlerin ailelerine yardım amacıyla Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazılar yazarak Nisvan-ı Osmaniye İmdat Cemiyeti Derneği’ni kurdu. İşte bu dernekle ülkenin ilk resmi kadın derneklerinden birini kurmuş oldu.
Fatma Aliye’nin son romanı
1914’te yazdığı ‘’Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı’’ Fatma Aliye’nin son romanıydı. Amacı bu romanla Meşrutiyet sonrası siyasal yaşamın durumunu anlatmaktı.
Ancak resmi Tarih tezlerine muhalefet olması, Edebiyat dünyasının dışında tutulmasına neden olacaktı.
II. Meşrutiyet zamanına kadar kayda değer bir şöhreti olsa da, zamanla unutulmuştu. Halbuki İlk Türk Kadın Romancı ünvanıyla Avrupa ve Amerika basınında adından söz ettiren Fatma Aliye’nin ‘’Nisvan-ı İslam’’ romanı Fransızca ve Arapçaya, ‘’Udi’’ romanı da Fransızcaya çevrilmiş ve eserleri 1893’te Şikago Dünya Kadın Kütüphanesi Kataloğu’nda sergilenmişti.
Soyadı Kanunu
Fatma Aliye, eserlerinde Fatma Aliye Hanım adını kullanırken 1934’te Soyadı Kanunu ile ‘’Topuz’’ soyadını aldı.
Fatma Aliye öldü
Kadınların hakkını savunmakla geçirdiği ömrünü, Fatma Aliye 13 Temmuz 1936’da kaybetti ve cansız bedeni Feriköy Mezarlığı’nda toprak oldu.
Öldükten sonra Fatma Aliye Topuz
Fatma Aliye her ne kadar ününü II. Meşrutiyet’ten sonra kaybetmiş olsa da, bugün aslında biz onu her yerde görüyoruz. Çünkü kadın hakları için savaşmış, Türk Edebiyatı için önemli eserler vermiş Fatma Aliye Topuz’un sureti 2009’dan beri 50 TL’nin arka yüzünden bize gülümsüyor. Ama bence en çok kadınlara gülümsüyordur.
Çok eşliliğin yanlışlığını, kadının hayatta özel bir yerinin olduğunu, ömrü boyunca, üstelik yaşadığı dönemin şartlarına rağmen savunan bir kadın olarak yaşayan kadınlardan sadece biriydi Fatma Aliye. Hepimizin sesini kaleme almayı bilmiş, tüm kadınların haklarını kendi hakkı gibi savunmuş kadınlardan biri.
Tüm bunlardan sonra bir kadın olarak harcadığınız her 50 TL’nin arka yüzünü çevirip bir bakın, orada sizin gelecek günlerinizi savunmuş o güzel kadını görüp gururlanın.
İyi ki…
Not:
Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış