Reşat Nuri Güntekin, iyi bir evlat olmuştu; o da zamanı gelince aşık olacak ve bir evladın özlemiyle tam 14 yıl yanıp tutuşacaktı. Belki de bu yüzden kalbinde geçen tüm cümleler, canı saydığı kızı içindi.
Sonra kendini çirkin bulan yazarlardan biri olarak tanınıyordu. Oysa yaşamı boyunca hep güzel kalbiyle yazmış, eserler biriktirmişti. Beğenilme tutkusuyla yazdığı her şey, onu bize taşımıştı işte…
Çocukluğu ve eğitim hayatı
Reşat, 1889’da İstanbul Üsküdar’da Lütfiye Hanım ve Askeri Tabip Nuri Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. Annesi Kars Valisi Yaver Paşa’nın kızıydı.
Reşide adında bir kız kardeşi vardı ve çok genç yaşta hayata veda etti. Reşat, tek çocuk olarak ve babasının mesleği sebebiyle şehir şehir gezerek büyüyecekti.
O şehir senin bu şehir benim derken Reşat’ın okul yaşı geldi; ilkokula başladığında Çanakkale’de yaşıyorlardı. Mekteb-i İptidai’de öğrenim hayatına başladı. Okuma yazmayı çözüğünde kitap okumanın lezzetine çabuk vardı. Bunda babasının evdeki zengin kütüphanesinin etkisi oldukça fazlaydı. Çocuk yaşında Fatma Aliye Hanım’dan okuduğu “Udi”, onun hayatında büyük bir iz bırakacak, bu izi takip ettiğinde de yolu sanattan geçecekti.
Bir süre de İzmir’deki Frerler okulunda öğrenim gördü. Sonra İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’ne geçti. Yükseköğrenimini ise, 1912’de Darülfünun-ı Osmani Ulum-ı Edebiyat Fakültesi’nde tamamladı. 23 yaşındaydı…
İş hayatı
Reşat, mezun olur olmaz Bursa ve İstanbul’da, Bursa Sultanisi, Fatih Vakf-ı Kebir Mektebi, Akşemseddin Mektebi, İstanbul Beşiktaş İttihat Terakki Mektebi, Osman Gazi Paşa Mektebi, Vefa Sultanisi, İstanbul Erkek Lisesi, Çamlıca Kız Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, Erenköy Kız Lisesi gibi okullarda Fransızca ve Türkçe Öğretmeni ve Müdür olarak çalıştı.
Reşat Nuri evlendi
Reşat, Erenköy Kız Lisesi’nde görev yaptığı sırada öğrencisi Hadiye Hanım’a aşık oldu.
Hadiye, okulunda özellikle sesinin güzelliğiyle tanınıyordu. Sıtma hastalığında verdiği mücadele ile tanınmış İzmitli Dr. Feyzullah İzmidi’nin de torunuydu. Güzel sesinden mütevellit okul idaresi Hadiye’yi yurt dışına göndermeyi teklif etti. Ancak babasının rızası yoktu. Kızcağızın hayalleri de böylece başlamadan bitti. Bu sıralarda Reşat ve Hadiye arasındabir aşk doğmuştu. Reşat, “bitanem” diye hitap ettiği Hadiye ile 1927’de evlendi.
Bir çocukları olsun çok istiyorlardı. Duaları 14 yıl sonra karşılık buldu. Ona Ela adını verdiler; evleri şenlenmişti. Onu o kadar çok beklemişlerdi ki, üzerine titriyorlardı. Reşat Nuri, kızının onuncu yaş gününde ona şu satırları hediye etti:
"11 Mart 1951, Ela kızım, ben çocukken, senin yaşında iken, gökyüzünde aya bakardım, 'Ay dede ay dede, oğlun kızın çok dede, birini bana versene, Allah sana çok vere,' diye dua ederdim. Ay dede beni işitti. Çocuklarının birini bana verdi, 'Adı Ela kız olsun,' dedi. 'Benim kadar çok ömrü, benimkiler kadar güzel çocukları olsun' dedi.
Ela kızın babası Reşat Nuri Güntekin".
Edebiyata sevdalı Reşat Nuri
Reşat Nuri, öğretmenlik mesleğini çok seviyordu. Bunun yanında bir de Halit Ziya Uşaklıgil’in eserlerinden aldığı ilhamla hikâye yazma hevesine tutulmuştu. Ardından tiyatro yazmanın keyfini tatmak istedi ve tiyatro yazarı olmak için çalıştı. Yazmak konusunu oldukça ciddiye alıyordu.
I Dünya Savaşı’nın son zamanlarıydı. Reşat Nuri, cümlelerini yazmaya başladı. 1917’de “Eski Ahbap” adını verdiği uzun hikâyelerini “Diken” dergisinde yayımladı. Tiyatro yazılarına 1918 – 1919’da Zaman Gazetesi’nde “Temaşa Haftaları” başlığıyla yazdığı tiyatro eleştirileriyle başladı. 1920’de “Hançer”, 1922’de de “Eski Rüya” adlı sahne eserlerini yayımladı.
Bu dönemlerde birçok eser vermeye başlamıştı. Yazılarının çoğunu kendi adıyla yayımladı. Ancak bunun dışında yazdığı dergilerde kimi zaman Mehmet Ferit, Hayrettin Rüştü, Cemil Nimet gibi takma isimler kullanıyordu. Bir ara mizah ve magazin yazıları da yazdı. Bunlarda da “Ateşböceği, Yıldızböceği, Ağustosböceği” takma adlarını kullanıyordu.
İlk romanı Çalıkuşu
Reşat Nuri, ilk romanını 1923’te yayımladı. “Çalıkuşu” adını verdiği bu romanı yazarken ne kadar ünleneceğinden habersizdi.
Ona önce “İstanbul Kızı” adını verdiğinde aslında bir oyun yazmıştı. Ancak yaşadığı dönemde sahnelenmesi mümkün değildi. 1922’de Vakit Gazetesi’nde bölüm bölüm yayımlandı ve ünlendi. Çalıkuşu Feride’nin Kamran’a aşkı, Reşat Nuri’nin kalbinden kopup kanat çırpmıştı; nasıl ünlenmesindi…
Artık romana çevirme vakti gelmişti; işte Çalıkuşu böyle doğdu. O kadar muntazam yazılmıştı ki, Türk Edebiyatının gerçekçi romana yönelimdeki ilk örneklerdendi. Reşat Nuri’nin anlatım dili ve duygusal akış uzun yıllar güncelliğini koruyacak bir eser çıkarmıştı ortaya.
Reşat Nuri, roman konusunda çarpıcı bir giriş yapmış ve özgüvenini kazanmıştı. Hemen ardından 1924'te ’”Damga” ve “Dudaktan Kalbe” geldi. Bu iki eser de en az Çalıkuşu kadar değerini bulacaktı.
Buram buram Anadolu
Yeni bir unvanı vardı Reşat Nuri’nin; Maarif Müfettişi idi ve bu sıfatla neredeyse bütün Anadolu’yu gezdi. Dil Heyeti ile ortak çalışıyorlardı.
Anadolu’yu öylesine içselleştirmişti ki, bundan böyle tüm romanları bu gezilerden izler taşıyacak, Anadolu’nun kokusu buram buram burnumuza dolacaktı. Onun okuduğumuz her kitabındaki gerçekçiliğin sebebi işte tam olarak buydu. Çünkü Reşat Nuri, bu geziler sayesinde birçok insan tanımış ve gözlem yeteneğini de geliştirmişti.
Bu geziler de elbette özel bir şekilde kitap hâline gelecekti. Sadece zamanı vardı. Nihayet 1936’da “Anadolu Notları” adıyla yayımlandı.
Politika zamanları ve görevleri
Reşat Nuri, zamanla kendini geliştiriyordu; yeni şeyler de deneyecekti. Değişen şeyler vardı hayatında. İlk önce yazdıklarında toplumsal sorunlara değinerek başladı. Değişmeyen şeyler de vardı elbette. Mesela üslubu değişmeyecekti. Bu değişim 1927’de başladı.
1928’de de Reşat Nuri Güntekin adıyla anılacak romanlardan biri olan “Acımak”ı yazdı ve 10 yıl kadar bir ara verdi. Şimdi politikaya atılmanın vakti gelmişti.
1939’da Çanakkale Milletvekili seçildi ve 1946’ya kadar TBMM’de görev aldı. 1947’de ise, Milli Eğitim Başmüfettişliği görevine atandı. Roman yazmıyordu; ama bir yandan da cümlelerden uzak değildi. Yine 1947’de İstanbul’da “Memleket” gazetesini çıkardı. “Memleket”, CHP’nin Ankara’da yayımlanan “Ulus” gazetesinin İstanbul şubesiydi.
1950’de Paris’e gitti. Burada UNESCO Türkiye temsilciliği ve öğrenci müfettişliği için bulunuyordu. Paris kültür elçisiydi. 1954’te yaşı sebebiyle görevinden emekliye ayrıldı.
Emeklilikten sonra da bir süre İstanbul Şehir Tiyatrosu Edebi Heyeti Üyeliği’nde bulundu.
Reşat Nuri öldü
Edebi kurul üyeliği görevi sırasında Reşat Nuri’ye akciğer kanseri teşhisi kondu. Hemen Londra’ya gitti; burada tedavi için umut vardı. Ancak hastalığına yeni düştü.
Reşat Nuri, 7 Aralık 1956’da hayata veda etti. Cansız bedeni, 13 Aralık’ta Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.
Yazdığı öyküler, romanlar edebiyatımızda olduğu kadar hayatımızda da yer etti. Kah onu okuduk hayalimizde canlandı, kah dizi oldu yazdıkları izledik…
Sade dili, anlaşılır anlatımı, yüzeysel görünümlü derin anlamlar taşıyan eserleriyle bir Reşat Nuri Güntekin geçti bu dünyadan…
İyi ki…
Not:
Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış