
Terörist başı Abdullah Öcalan, Kenya'dan özel uçakla alınıp getirildikten sonra sanıldığının aksine MİT'in Yenimahalle'deki kampusunda değil, çok gizli tutulan başka bir adreste iki gün sorgulandı.
Öcalan, sorgucularla inanılmaz işbirliğine gitti. Terör örgütünün en gizli bilgilerine kadar her şeyi söyledi.
Apo bununla da kalmadı. Sorguculara türkü bile söyledi. Aylık Kırmızı Bülten Dergisi'ne konuşan üst düzey bir istihbaratçı, Apo sorgusunun kozmik sırlarını ortaya koydu.
Abdullah Öcalan, 1999 yılında Kenya'da paketlendi. 15 Şubat'ta başlayan operasyon, 16 Şubat'ta Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesi ile son buldu.
Öcalan'ın paketlenmesi ile ilgili onlarca makale, kitap yazıldı.
Yazılı ve görsel medyada konu uzun uzun tartışıldı.
Kim, niçin, Abdullah Öcalan'ı Türkiye'ye iade etmişti?
Dönemin Başbakanı merhum Bülent Ecevit�in aklına 18 Nisan 1999 seçimleri öncesinde böyle bir soruyu sormak gelmiyordu.
Ancak Ecevit, teslimden 6 yıl sonra bu soruyu sorma ihtiyacını hissediyordu.
Bülent Ecevit, 13 Nisan 2005 tarihinde Sabah gazetesinde yayınlanan söyleşinin son bölümünde aynen şu ifadeleri kullanıyordu: �Amerika bize niye Apo'yu verdi, onu hala ben de bilemiyorum. O çoğulcu toplum içerisinde belki Kürt politikasına karşı olan birtakım çevrelerin etkisiyle oldu bu!.."
İLK DURAK YENİMAHALLE
Abdullah Öcalan'ın seyahat rotası üzerinde de belirsizlikler sürüyor. İddialara göre, Öcalan, doğrudan doğruya İmralı adasına nakledilmişti.
Bazı iddialara göre ise Öcalan'ı Türkiye'ye getiren Bursa Milletvekili Cavit Çağlara ait uçak 16 Şubat günü sabaha karşı 03.00'te İstanbul Atatürk Havalimanı'nda yakıt ikmali yaptıktan sonra Bandırma'daki üsse geçti.
İşte bundan sonra Öcalan�ın götürüldüğü yer konusunda çeşitli söylentiler yayıldı.
Öcalan'ın İmralı Adası'na gidişiyle Türkiye'ye getirildiği tarih arasında iki "kayıp" gün vardı.
Öcalan Bandırma'daki jet üssünden Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçakla Ankara'daki önceki adı Mürted olan Akıncı Hava Üssü�ne getirilmişti. 4. Ana Jet Üs Komutanlığı'nda bir süre tutulan Öcalan akşam yoğun güvenlik önlemleri altında Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Yenimahalledeki kampusuna nakledildi.
Öcalan, daha sonra buradan da alındı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın Bahçelievler Semtindeki binasına götürüldü.
11 KİŞİLİK TİM SORGULADI
Sorguya katılan istihbaratçılardan birinin, adının gizli kalması koşuluyla verdiği bilgiye göre, Yenimahalle'de birkaç saat tutulan Abdullah Öcalan'ın asıl sorgulaması Bahçelievler�de yapıldı. Yıllardır PKK konusunda uzmanlaşan ekip iki gün boyunca Öcalan'ı sorguladı.
Terörist başı Abdullah Öcalan, 16 Şubat 1999 tarihinde Kenya'dan Türkiye'ye böyle getirildi.
MİT'in asker personeli tarafından sorgulanan Öcalan, kendisine yöneltilen her soruyu içtenlikle yanıtladı. Zaten sorguyu yapanlar da kendisine "Elimizde olduğunu kimse bilmiyor, ya konuşursun ya konuşursun" dediler. Abdullah Öcalan da bu uyarı üzerine bildiklerini ayrıntıları ile anlatmaya başladı.
MİT sorgucularının zaten PKK ve Öcalan'ın gerek yurtiçindeki yapılanması, gerekse diğer ülkelerle yapılan silah, mühimmat vs alışverişi konusunda ayrıntılı bilgiler vardı. Abdullah Öcalan'a düşen MİT'in elindeki bilgileri teyit etmekti.
MİT'in asker kökenli üyeleri olası bilgi sızmasına karşı her önlemi almışlardı. Hatta dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele ve Harekât Daire Başkanlığı'nın Abdullah Öcalan'ın sorgusuna katılma isteği nazik bir dille reddedilmişti.
ÖCALAN TÜRKÜ SÖYLEDİ
Sorgucular ile sorgulanan Öcalan arasında samimi bir hava esiyordu. Ölüm tehlikesinin bertaraf edildiğine inanan Abdullah Öcalan, sorgucularına sempatik gelecek her türlü sözcüğü bulup çıkarıyor ve itiraflarına samimi bir hava vermeye çalışıyordu.
Sorgulama konusunda uzman kişiler de Abdullah Öcalan'ı çözmek ve ayrıntılı bilgiler almak için kendisine aynı samimiyetle yanıt veriyorlardı.
Abdullah Öcalan ifadesini verirken sözü dönüp dolaştırıp, Türk-Kürt kardeşliğine getirmişti. Türklerin ve Kürtlerin yüzyıllardır Anadolu coğrafyasında aynı kaderi paylaştıklarından dem vuruyordu. Türklerin ve Kürtlerin et ve tırnak gibi birbirlerinden ayrılmasının mümkün olmadığını anlatıyor. Her fırsatta amacının Türkiye'yi bölmek olmadığını anlatıyordu.
Ortak kültürel değerlerden bahseden Öcalan, sözü Türkülere getiriyordu.
Öcalan'ın Suriye'de bulunduğu sırada davranışları Türk istihbarat birimleri tarafından yakından izleniyordu. Öcalan'ın Şam'daki evinden ayrıntılı bilgiler alınıyordu.
Abdullah Öcalan psikolojisi, evdeki yaşamı, yediği yemekten, içtiği suya ve giydiği gece kıyafetinden, gündüz seçtiği giysilerin renklerine kadar her türlü bilgi Öcalan'ın dosyasında vardı. Hatta Öcalan�ın en çok Hüsamettin Subaşı'nın türkülerini dinlemeyi sevdiği ve yalnız kaldığında çoğunlukla mırıldanarak türkü söylediği biliniyordu.
Öcalan'ın sözü türkülere getirmesi aslında samimiyetini ölçmek açısından iyi bir fırsattı. Sorgucu "Abdullah, en çok hangi sanatçıyı dinlemeyi seviyorsun" sorusunu yöneltti. Abdullah Öcalan da hiç duraksamadan "Hüsamettin Subaşı" yanıtını verdi.
Görevli "Senin sesin güzeldir, o zaman bize bir türkü söyle de dinleyelim" dedi.
Öcalan, sorgucusunun bu isteğini kırmadı ve türkü söylemeye başladı.
Ancak kaynağımız, bölücülerin propaganda malzemesine dönüşmesi riski taşıdığı gerekçesiyle, Apo�nun söylediği türkünün adını vermeyi reddettiğinden, okurlarımıza aktaramıyoruz.
Öcalan, samimiyet sınavını geçmişti
Abdullah Öcalan'ın Hüsamettin Subaşı'nın türkülerine düşkünlüğü bir zamanlar yakınlarında bulunan isimler tarafından da iyi biliniyor. Nasname.Com Editörü Şükrü Gülmüş de bunlardan biri.
Kırmızı Bülten Dergisi'nin konu ile ilgili sorularını yanıtlayan Şükrü Gülmüş, 1991 yılında Abdullah Öcalan ile yaptığı bir sohbet sırasında yaşanan diyaloğu şöyle anlatıyor:
"Ben, Orhan Aydın ve 3 bayan arkadaş, 1991 yılında Abdullah Öcalan'ın Şam'daki evinde kalıyorduk. Öcalan, odasında yalnız kaldığında genellikle bir şeyler mırıldanır, türkü, şarkı söylerdi. Bazen Aram Dikran'ın kasetini dinlerdi. Bir yemek sırasında, ona en çok hangi sanatçıyı seversiniz dedim. O da 'Hüsamettin Subaşı' dedi".
cafesiyaset.com