Yirmi yıldır aynı maval:
“Başka ülkelerin içişlerine karıştık”
“Mısır seçimlerine müdahale ettik”
“Suriye’ye terörist gönderdik/geçişine izin verdik”
“Tunus’a müdahale ettik”
“Yunanistan’ı tahrik ettik”
“Rus oligarklarının yatlarına limanlarımızı açtık”
“Sınırlarımız kevgir gibi oldu”
Sanırsınız İsveç-Norveç-Finlandiya arasında yaşıyoruz ama sınırlarımızda sorun yaşıyoruz. İşimiz yok, Suriye’ye, Irak’a terörist ihraç ediyoruz. (Garip ama DEAŞ’ın İsveçli, Norveçli, İngiltereli, Fransalı mensupları binleri buluyor)
Sınırlarınız, karşıdaki komşunuz sınırını koruduğu ölçüde güvenlidir.
Bildiğiniz gibi ABD, soğuk savaş sonrası önce Doğu Avrupa’da kadife devrimler uydurup, 14 Doğu Avrupa ülkesini NATO’ya aldı, Rusya sınırına dayandı. (Sayayım mı? Sovyetler çöktükten sonra: 1999, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya; 2004 Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya; 2009, Arnavutluk, Hırvatistan; 2017, Karadağ; 2020, Kuzey Makedonya NATO’ya alındı. Oysa soğuk savaş sonrası ABD, Doğu Avrupa’ya doğru yayılmayacağı konusunda söz vermişti ve teknik olarak Varşova Paktı’nın alternatifi olan NATO’nun işlevi bitmişti.)
Sonra sıra Orta Doğu’ya nizam vermeye geldi, eski Sovyet yanlısı rejimleri bir bir devirdi. Orada da aklı sıra “Arap Baharları” uydurdu. Ama bir türlü Arap yazları gelemedi. Saddam’lar, Mübarekler (yetmedi Mursi’ler) Kaddafiler, Bin Ali’ler, Buteflika’lar devrildi ama Orta Doğu kışları atlatamadı ki baharı görsün. Bizde de 5 yıl “Türkiye Suriye oldu” sloganıyla istikrarsızlık başlatıp Gezi ile bir “Türk Baharı” kakalamaya ve FETÖ ile iç savaş çıkarmaya çalıştı ama sökmedi.
Bizim sınırlarımız açısından bakarsak, daha Saddam döneminde ABD, Irak sınırımızı istikrarsızlaştırıp orada ne olduğu belirsiz bir “uçuşa yasaklı bölge” oluşturdu, ardından da özerk bir Kürt devletimsisi oluşturup Irak’ı tam bir karmaşa halinde bıraktı gitti. Karışıklıkta Saddam’ın kimyasal silahlarından kaçan 250 bin Kürt’ü misafir etmek zorunda kaldık. O noktadan sonra da zaten ne Irak, bir düzen tutturabildi ne de sınırlarını koruyabildi. Halkın deyimiyle ABD, “böğrümüze bir terör odağı” sokup defolup gitti.
Suriye’yi de karıştırdıktan ve yönetilemez hale getirdikten sonra, Rusya desteğindeki Esad’ı yerinde bırakıp, Irak’tan Lazkiye’ye kadar bir şeritte fiili bir Kürt özerk bölgesi yarattı, binlerce tır dolusu silah yığıp fiili anlamda oradan da defolup gitti.
Sınırınız ancak karşı tarafta da sınırını koruyan düzgün bir devlet varsa güvenlidir. Yoksa yüzlerce kilometre sınıra duvar değil, sur bile çekseniz ancak sivillerin girişini önlersiniz. (En güçlü sur 1453’te Fatih Sultan Mehmet tarafından devrildikten sonra hiçbir surun askeri güvenliği kalmadı)
Şimdi muhalefet, sanki karşımızda düzgün devletler ve rejimler varmış gibi sınırlarımızda neden sorun olduğunu soruyor. Üstelik “sınır ötesinde güvenli bölge oluşturalım, geçişi o şekilde önleyelim” deyince, “Suriye’de, Irak’ta ne işimiz var?” diyor ve orada yapılacak haklı operasyonlarımızı da önlemek için tezkerelere hayır diyor.
Muhalefet neyin kafasını yaşıyor bilinmez ama PKK ve sivil uzantıları gayet netler: Türkiye’de yoğun yaşadıkları kısma Kuzey Kürdistan, Irak’taki bölgelerine Güney, İran’dakine Doğu, Suriye’dekine Batı Kürdistan diyorlar. Bunun nesini anlamadınız? Bu dört ülkenin topraklarının ortasında kendi deyimleri ile “Birleşik, özgür, demokratik Kürdistan” devleti kurmak için çalışıyorlar. Ne siyaseti? Ne insan hakları? Ne demokrasisi? Bu siyah ve beyaz kadar net bir ayırım. PKK ve bileşenleri için gri bir alan yok. O gri alan bizim ebleh muhalefete ait. Yani aklı başında herkesin fark ettiği gibi bu bir beka sorunu.
Şimdi ABD, Almanya, Fransa bizim sınır ötesi operasyonlarımızdan “endişeli”, bizi “itidalli olmaya” ve “orantısız güç kullanmamaya” davet ediyor.
Binlerce tır silah bölgeye yığılırken hiç endişelenmediniz mi, ortada DEAŞ falan kalmamışken bu silahlar neden yığılıyor diye? Biz çok endişelenmiştik, size de söyledik. Diyarbakır çukurlarında o silahları seri numaralarına kadar bulup size gösterdik.
Siviller öldürülüyor, daha ne kadar itidalli olalım?
Orantısız güç kullanmayalım… Ne yapalım, Ayn El Arab’ın en kalabalık yerine TNT bomba koyup kaçalım mı?
Söylemek istediğim şu:
Karşınızdaki açık ve net niyetini belirtmişken suret-i haktan görünmek adına “Terör nereden gelirse gelsin…” diye laf yuvarlamak, terörün nereden geldiğini bilmiyormuş gibi yapmak veya devletin resmi ve uluslararası güç kullanma hakkını “terörist devlet” olarak tanımlamak, ABD’nin bizimki gibi ebleh muhaliflere ezberlettiği bir klişedir. ABD’nin dediğini yapıyorsanız özgürlük savaşçısı, karşı çıkıyorsanız terörist olursunuz.
Türkiye için artık bu iş sınırlı operasyonlar yapmanın ötesine geçmiştir. Teröristlerin inlerine inilmiştir. Bundan rahatsız olanlar kendi inlerine çekilebilirler… Yeter ki Türk askerinin önünde durmasınlar.
Ya da dursunlar isterlerse…
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış