
Birincisi; “Faturayı ödemiyorum” bir muhalefet şekli değildir. İkincisi; “Faturayı ödemiyorum” derken çektirdiğin videonun masraflarını, çekim ekibini, kamerasını, spotlight’larını, mekanin geceliği 100 bin liralık faturasını çatır çatır ödeyeceksin.
Elbetteki Sayın Kılıçdaroğlu simgesel bir hareket yapmakta, kendisi gerçekten faturalarını ödeyemeyecek durumda olduğu için değil, böyle durumda olanlara öncülük etmek, faturaları protesto etmek için bu hareketi yapmaktadır.
Ancak biz geçmişten de bu tür hareketlerin yapıcı bir muhalefet şekli olmadığını biliyoruz. Avrupa ve Amerika da “occupy”cıları (İşgal et) gayet iyi bilir.
Bütün bu radikal ve gerçekçi olmayan çıkışların arkasında bir önceki yüzyılın çöplüğüne gömülmüş “krizi derinleştirme”, böylece ülkeyi idare edilemez hale getirme ve insanların sokağa çıkmasını sağlayarak “devrim yapma” ham hayali bulunmaktadır. Yani rejim yıkılıp devrim yapılana kadar muhalefet yaptığı hiçbir hareketi yeterli görmeyecek, hiçbir kazanımı kalıcı saymayacaktır.
Bu daha önce de söylediğim gibi “karşı tarafı” kategorik olarak yok etmek, “sonsuza kadar” yenmek gibi bir yıkıcılığın ürünüdür. Bugün yaşadığımız dünya ile de ilgisi kalmamıştır. Çünkü devrim yoluna çıkanların 70 yıllık maceraları ortadadır.
Asıl vahim olan bu macerayı bugün de sürdürmeyi radikal bir çıkış sanan zihniyettir. “Gerçekçi ol, imkânsızı iste!” gibi ergen atarlığından başka bir şey değildir. Çünkü siyasette gerçekçi olan imkânsızı değil, olabiliri istemek ve yaptırmaktır. Kılıçdaroğlu hükümete geri adım attırabilir mi? Söylediği gibi zamları geri aldırabilir mi?
Teknik olarak Kılıçdaroğlu iktidarı çok kötü “köşeye sıkıştırmıştır”. Ancak insanların hükümetten hiçbir şey beklemediğini, hükümetin bulmaya çalıştığı çözümleri izlemediğini sanmak muhalefetin paralel dünyasının ürünüdür.
Faturalar çok yüksektir. Ancak faturaların yüksek olmasının nedeni alınan mal veya hizmetin büyük ölçüde yurt dışından alınıyor olmasındandır.
Türkiye kendi doğalgazını, akaryakıtını üreten bir ülke olsa fatura ödememek anlamlı olabilir. Çünkü bu durumda hükümet gerektiğinde bu mal veya hizmeti insanlara ücretsiz de verebilir. (Bir zamanlar Kaddafi’nin yaptığı gibi) Bu durumdan “özelleştirmenin” sorumlu olduğu iddia edilmektedir. Evet, bunda doğruluk payı vardır ancak bu pay %5’tir.
Türkiye enerjisinde dışarıya bağımlıdır ve bu malı ister özel sektör alsın ister devlet alsın dünya piyasasındaki artışı ödemek zorundadır. Herkes de biliyor ki pandemi sonrasında bu artış bütün dünya için söz konusudur ve yenir yutulur gibi değildir.
“Doğal gazda yüzde 99 dışa bağımlı olan Türkiye, tükettiği enerjinin yüzde 26,6'sını doğalgazdan karşılıyor. Elektrik üretiminde ise doğal gazın yaklaşık 40'lık payı bulunuyor” Pandemi kısıtlamalarının kalkmasıyla birlikte petrol ve petrol ürünlerine olan talebin de artmasıyla tüm dünyada doğal gaz ve petrole ciddi bir talep artışı yaşanırken, arz yetersiz kaldı.
Bütün dünyada bir enerji krizi yaşanıyor “Hollanda'daki doğal gaz ticaret merkezi TTF`de metreküp başına doğal gaz fiyatı 90 Euro’nun üstüne çıktı. Fransa'da Ekim ayı başında elektrik ve doğal gaz için bir tavan fiyat belirlenirken, İtalya'da gelecek aylarda doğal gaz ve elektriğin yüzde 40 oranında zamlanacağı tahmin ediliyor.”
Şimdi dünyayı çapında bu veriler geçerli iken acaba muhalefet kendisi iktidar olsa bu açığı nasıl kapatmayı düşünüyor?
Sırtında yumurta küfesi yokken atıp tutmak kolay, “faturaları ödemeyeceğim” diyen Sayın Kılıçdaroğlu’nun iktidara gelse aklındaki kaynak nedir acaba? Amiyane bir tabirdir ama tam da yeri geldi "Bekara karı boşamak kolaydır" sözünün.
Neyse uzun lafın kısası, bize de söylese de biz de hemen erken seçim istesek…
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış