
Uzunca bir süredir muhalefetin kullandığı dil, muhalefet yapmayı imkânsız hale getiriyor, muhalifliği toksikleştiriyor.
Kuşkusuz yeni başlamadı bu, daha AK Parti iktidara gelmeden o zamanki genel başkanına Tayyiban diyenler, iktidara geldikten sonra da AK Parti'yi “kategorik olarak reddetmekten” vazgeçmediler.
İsteyen bunu cumhuriyetin kuruluşuna kadar geri götürebilir. Kategorik olarak reddetmekten kastımı anlıyorsunuz: Karşıt parti için, “böyle bir parti olamaz, legal değildir, onun başbakanı benim başbakanım değildir, onun cumhurbaşkanı benim cumhurbaşkanım değildir” silsilesi ile giden toptan bir gayrı-meşruiyet iddiasını sürdürmektir.
Oysa AK Parti'nin 20 yıllık sürecinde gayrı-meşru tek bir süreç yoktur. Tam da bu toptan reddiyeci kafa nedeniyle AK Parti'yi “insan gibi” eleştirmek imkânsız hale gelmiştir.
Şu anda insanlar iktidarı eleştirmek, ona karşı çıkmak istiyorlar ama söylemek istedikleri şeylerin hiçbirisi muhalefetin söylediği sözler değil. Örneğin oldukça eğitimli, sadece ne dediğini değil, söylediği lafın nereye gideceğini de çok iyi bilmesi beklenen, daha önce bu konuda uyarılmış, ceza almış ama cezası askıya alınmış bir hanım kalkıp, "Büyükbaş hayvan bir saraya girdiğinde o kral olmaz, o saray ahır olur." şeklinde bir cümle kurabiliyor.
Öyle aniden yüzüne mikrofon tutulduğu için ağzından kaçırmış olması muhtemel değil. Taammüden edilmiş bir hakaret. Peki, bu hanım aptal mı? Bilmiyor mu suç işlediğini? Elbette biliyor. Ama aynı zamanda biliyor ki yeterince hakaret eder ve suç işleyip kendisini mağdur ettirir ve hele bir de kendini hapse attırırsa, ana muhalefet ne dediğine bakmadan ona sahip çıkacaktır. Ve yine biliyor ki böyle insanların ana muhalefet partisinde bir milletvekilliği kapmaya kadar önü açılıyor.
Tabii, bu münferit bir olay da değil. Genel bir kampanyanın bir parçası demek bile basit kalır. 80 senelik halk nefretinin dışa vurumu. Ama artık yürümüyor.
AK Parti'nin normalleştirdiği demokratik siyasal zemine dönmezlerse açılan makas onları hiçliğe itiyor. Aynı durum bir diğer muhalif grup HDP için de geçerli. Eğer “Türkiye’de/Türkiye için” siyaset yapmayı kategorik olarak reddediyor ve sırtlarını Kandil’e dayıyorlarsa onlar için de yolun sonu görünüyor. Anlaşılan bazıların AK Parti'nin nelere son verdiğinin ve güvendikleri dağlara hangi karların yağdığının farkında değil.Gelip Büyükelçisi ile sırtınızı sıvazlayan ABD, artık kendi parlamentosu bile birkaç haydut tarafından basılabilen bir “muz cumhuriyeti” olmuştur, değil ki başka parlamentoları belirlesin.
Artık eskisi gibi “oğlanlarından bazılarına” darbe yaptırtamıyor. Ağzına yüzüne bulaştırıyor. Bir zamanlar ülkede darbelere yol açsın diye yüzlerce insanı birbirine kırdıran, fikir önderlerini, gazetecileri öldürterek dev provokasyonlara imza atan gladyosu, şimdilerde provokasyon diye iki serseri bulup, Atatürk heykelinin nalına ip bağlatıp çektirecek kadar yerlerde sürünüyor. Ha buna bile inanacak aptal sürüsü bulunmuyor değil ama hala anlamadılar ki bu soytarılıklar artık iktidar getirmiyor.
Muhalefet eğer iktidar olmak ve bu ülkenin bir derdine çare bulmak istiyorsa Türkiye’nin sorunlarını doğru saptamalı ve varsa çözüm önermelidir.Türkiye’nin sorunları bellidir ve eğer doğru dürüst siyasi parti olacaklarsa bu sorunlar CHP, İP veya HDP için başka, AK Parti için başka değildir. Türkiye’nin bir numaralı sorunu enerjidir ve bu konuda geç bile kalınmıştır. Yıllardır nükleer santralları planlayıp hayata geçirmeyen ve hatta hala karşı çıkanlar bugün bu sorunun müsebbibidirler. Yıllar önce denizlerimizde doğalgaz aramak için doğru dürüst filo kurmayıp bir gemiyi Ege’de gezdirmekle göz boyayanlar bu sorunun parçasıdırlar.
Bugün gemilerimizin, kendi karasularımızda nelere imza attığı ortadadır. Türkiye, dünyaya entegredir ve Kovid sonrası dönemde her ülke gibi onun da sorunu üretimin artırılması ve tedarik kanallarının tekrar düzelerek tüketiciye en hesaplı şekilde ulaşmasıdır.
Muhalefetin bu konuda lafı varsa söylemeli yoksa susmalıdır. Çünkü Türk insanı güzel günler yaşamıştır ve onu artık, şeriat geliyor veya din gidiyor gibi güya siyasi palavralarla uyutma zamanı geçmiştir.Bu ülke seçmeninin yarıdan fazlasını aptal, cahil, gerici diye veya diğer yarısına dinsiz, vatan haini diye adlandırarak siyaset yapmanın zamanı çoktan geçmiştir. Çünkü bu ülkenin öyle “iki yarısı” yoktur.
O yapay kategorilerin artık dünya siyaset sahnesinde yeri yoktur. Hala onlarla uğraşanlar sandıkta havasını alır. Türk halkının hiçbir bölümü son 18 yılda geldiği seviyenin gerisine düşmeye razı olmayacaktır.
Herkes birbirini kategorik olarak reddetmekten vazgeçip aynı gemide olduğunu ve geminin sorunlarının aynı olduğunu ancak çözümlerin farklı olabileceğini fark etmelidir. Türk halkı bu normalin her zaman farkındaydı, yine farkındadır. Anlama sırası onun gerisinde kalmak istemeyen siyasilerdedir.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış