Haber Merkezi

Suriye'de 61 yıllık Baas, 53 yıllık Esad rejiminin SMO güçleri tarafından yıkılması, dünya gündemine oturmuş durumda.

Türkiye'nin, iç savaş öncesinde Beşşar Esad'a yönelik reform tavsiyeleri karşılıksız bulmuş, 13 yıl süren savaş nedeniyle 11 milyondan fazla Suriyeli mülteci konumuna düşmüş, 1 milyona yakın Suriyeli de hayatını kaybetmişti.

Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, rejime yönelik operasyon başlamadan önce Esad'a diyalog çağrısı karşılıksız kalmıştı.

NTV canlı yayınında gündeme dair açıklamalarda bulunan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Esad'a çağrısı, SMO'ya Türkiye'nin verdiği destek ve terör örgütü YPG'nin varlığı ile ilgili şunları söyledi:

"YPG'NİN ORTADAN KALDIRILMASI, STRATEJİK HEDEFİMİZ"

Bizim pozisyonumuz değişmedi. ABD'den ve bazı Avrupa ülkelerinden muazzam bir destek almıştır PKK. Suriyeli Muhalifler yıllardır savaşıyorlar, bundan sonra Şam'daki yönetimin atacağı adamlar neticesinde YPG'nin çok fazla bir zemin bulamayacağını düşünüyoruz.

YPG'nin ortadan kaldırılması bizim stratejik hedefimiz. Biz Suriye'deki kardeşlerimizin kendi topraklarındaki tehdidi elimine etmesini bekleyeceğiz. Bir an önce Suriyeli olmayan YPG içindeki unsurların ülkeyi terk etmeleri gerekiyor. YPG'nin bütün komuta kademesinin de ülkeyi terk etmeleri gerekiyor. Daha sonra kalanların silahlarını bırakıp yaşamayı sürdürmeleri gerekiyor.

Batılılar DEAŞ'lı olanları kendi vatanlarına getirmemek için başka bir terörist örgütü kullanıyorlar, bunun bize ürettiği yükü umursamıyorlar. Avrupalı devletlerin kendi DEAŞ unsurlarını alıp götürmesi gerekir. Avrupa'nın YPG tarafından sürekli şantaja tutulması akıl tutulması. DEAŞ'la mücadele dedikleri aslında DEAŞ tutuklularına yapılan gardiyanlık işi.

"HAKAN FİDAN: HER ZAMAN SURİYE HALKININ İYİLİĞİNİ DÜŞÜNDÜK"

Sayın Cumhurbaşkanımız her zaman bu meselenin arkasında durdu. Biz sorundan önce de sonra da Suriye halkının iyiliğini düşündük. Uzun vadede bu konuda iyi bir noktaya geldik. Zaman zaman çok karamsar noktalara geldiğimiz anlar oldu. İdlib'e çekilmemiz vs tüm bu süreçlerde çok ciddi kararlar almamız gerekti. Türkiye bu süreçte terörle mücadelesini iyi bir şekilde yaptı. Herkesin anlamakta zorluk çektiği bir ilişki tarzı gerçekleştirdi.

"SMO'YU DESTEKLEMESEYDİK, DAHA ÇOK MÜLTECİ TÜRKİYE'YE GELİRDİ"

Astana süreci başlayıp Helep boşaldaktan sonra Suriye'nin Dostları Platformu Suriye'nin yanında olmuştur. Dar görüşlülük çaresi olan bir hastalık değil, dinlemediler. O zamanda Özgür Suriye Ordusu Suriye Milli Ordusu'na dönüştürüldü. Biz Suriye'deki iç savaştan dolayı ev sahipliği yaptık. Suriye Milli Ordusu desteklenmeseydi, Suriye muhalefeti yok edilmekle kalmazdı, milyonlarca mülteci Türkiye'ye gelirdi.

"CUMHURBAŞKANIMIZ, TÜKENMEK ÜZERE OLAN REJİME EL UZATTI, REDDEDİLDİ"

Rejim tükenmek üzereydi, bunu görüyorduk. Anlayıp da kondurmak istemediğimiz mesele, bu kadar veri varken rejimin ekonomisi çökmüş, kurumları çökmüş. Halk temel ihtiyaçlardan mahrum. İnsanlar yerinden edilmiş. Bununla ilgili başlatılan süreçlere, rejim arkasını dönmüş durumdaydı. Bizim niyetimiz Esad gitsin vs değil. Bizim niyetimiz Suriye halkını memnun eden, terör sorunu üretmeyen bir Suriye'nin ortaya çıkmasıydı.

Bir taraftan baktık ki durum gerçekten çok kötü. Cumhurbaşkanımız da en üst düzeyden elini uzattı ve dedi ki 'Gel bu sorunu çözelim' Çünkü artık görüyoruz verileri. Rejim muhaliflerle sıcak savaşın içindeyken kendi durumunu görecek durumda değildi.

Kendilerine gerçekten samimiyetle yaklaştık ama hiçbir şekilde bu konuyu konuşmak istemediler. Daha doğrusu bizim ne konuşacağımızı biliyorlardı. Türkiye'nin şart diye ortaya koyduğu şey, kendi halkınla barış, milyonlarca insanı al, evine geri dönmesine izin ver. İnsani bir şey istiyoruz. Fakat rejim kendi halkını maalesef düşman olarak gördüğü için bu konuşmaya bile girmedi. Rejim de karar alma noktasında yalnız değildi. Rusya'nın ve İran'ın etkisi altındaydı. Ve bugünkü aşamaya geldik.