Tüm insanlığa gönderilmiş kitaplar, suhuflar ve peygamberler…
Tevrat nazil olurken İsrailoğulları ve Musa ile Harun’un istikametine doğru yürüdükleri, Zebur ve İncil’in bir kısmının nazil olduğu, yine kendisine suhuf gönderilmesi itibarıyla İbrahim’in hayatını geçirdiği ve ismini bilmediğimiz daha nice peygamberin de yaşadığı bölgenin adıdır Kudüs.
Kudüs, Peygamber efendimizden önce de pek çok peygamberin kıssalarına ve mucizelerine şahitlik etmiş bir şehirdir.
Ayetlerde ve Hadislerde kendisinden bahsedilen, Allahın yüce kiabımızda mukaddes kıldığı, miraç hadisesinin gerçekleştiği, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı kalbinde barındıran Kudüs’ün islamdaki yerini sizler için anlatmaya çalıştık.
KADİM ŞEHİR: KUDÜS
Kudüs konumu itibariyle İsrail ve Filistin'in orta noktasında yer almaktadır. Bu nedenle her iki ülke için de büyük öneme sahip olmaktadır. Kudüs'ün diğer ismi, İsrailliler tarafından Jarusalem olarak bilinmektedir.
PEYGAMBERLER ŞEHRİ
Kudüs, onlarca peygambere ev sahipliği yapmış bir şehir olmasıyla da İslamiyette her zaman ayrı bir yere sahiptir. Hz. Adem (as)'dan başlayarak sonraki bütün peygamberlerin ortak dini tevhittir.
Nitekim Cenab-ı Hak bütün peygamberlere aynı gerçeği tebliğ ettiğini buyurmuşlardır. "Sana söylenen senden önceki peygamberlere söylenmiş olandan başka bir şey değildir." (Fussilet, 41/43)
KUR’AN-I KERİM VE HADİSLERDE KUDÜS /MESCİDİ AKSA
"Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir." (İsra-1)
Kudüs ismi Kur’an’da doğrudan geçmemekle birlikte, İSRA suresinde bu şehirden el-Mescidü’l-Aksâ’nın mübarek kılınan çevresi şeklinde bahsedilmiş, ayrıca bulunduğu bölge Maide suresinde “mukaddes toprak” (Mâide 21), Yunus suresinde “iyi, güzel bir yer” (Yûnus-93) olarak nitelendirilmiştir.
Kudüs, Üç semavi din için de kutsal sayılır.
Hz. İbrâhim’den itibaren pek çok peygamberin yaşadığı, defnedildiği yer olduğu için vahyin de iniş yeri olmuştur. Mukaddes olarak tanımlanmasının bir nedeni de budur.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, âyette geçen Mescidü’l-Aksâ’nın Beytülmakdis, mübarek kılındığı haber verilen çevresinden de Kudüs ve civarı olduğunu söylemektedir. Mescid-i Aksâ tabiri, İslâm’ın ilk dönemlerinde bazan Kudüs için de kullanılmakla birlikte asırlar boyunca bununla özellikle Harem-i şerif kastedilmiştir.
HZ. PEYGAMBER VE MESCİD-İ AKSA
Hadislerde ise Mescid-i Aksâ’nın, Mescid-i Harâm ve Mescid-i Resûlullah ile beraber ziyaret amacıyla seyahat edilebilecek üç mescidden biri olduğu bildirilmiştir. Mescid-i Aksa, Mescid-i Harâm’dan sonra inşa edilen ikinci mescid olduğu için, islamda çok mühim bir yere sahiptir.
Hz. Peygamber’in mi‘rac yolculuğuna çıkmadan önce müslümanların kıblesi olan Mescid-i Aksâ’ya getirildiği İsrâ sûresinin ilk âyetinde açıkça belirtilmektedir.
Hicretin ardından buranın kıble oluşu on altı - on yedi ay kadar sürmüştür. Bu durum İslâm’da Mescid-i Aksâ’ya verilen değeri göstermekte ve Kudüs’ün ele geçirilmesinden yıllar önce Resûl-i Ekrem’in söylediği, ibadet ve ziyaret maksadıyla gidilmesi gereken üç mescidden birinin Mescid-i Aksâ (diğerleri Mescid-i Harâm ve Mescid-i Nebevî) olduğu, bu mescidlerde kılınan namazın kişinin evinde tek başına eda edeceği namazdan elli bin kat daha çok faziletinin bulunduğu yolundaki hadisleri bunu pekiştirmektedir.
Hicretten önce iki veya üç yıl süreyle Hz. Peygamber’in Kâbe’yi de önüne almak suretiyle Kudüs’e yönelerek namaz kıldığı rivayet edilir. -farklı rivayetler bulunmakla birlikte- Medine döneminde on altı veya on yedi ay bu uygulamanın devam ettiği, daha sonra kıblenin Kâbe’ye çevrildiği kabul edilmektedir.
Hz. Peygamberin sağlığında belli bir dönem için Kudüs’ün kıble olarak tercih edilmesi, müslümanların bu şehri dinî bir merkez olarak görmelerinin sebeplerinden birini teşkil etmiştir.
Ayrıca Hz. Peygamber’in, Mescid-i Harâm’dan çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksâ’ya gece götürülmesi şeklinde gerçekleştirilen ve ardından mi‘rac mûcizelerinde Mescid-i Aksâ’ya gitmiş olması müslümanlar için bu şehrin önemini arttırmıştır.
Birgün Meymûne, Hz. Peygamber'e gelir ve: "Ya Rasûlallah! Beytu'l-Makdis'e (Mescid-i Aksâ'ya) gidip gitmeme hakkında bize ne buyurursunuz?" der. Allah Rasûlü:
"Gidin ve orada namaz kılın!" diye cevap verir. Fakat o zaman orada (Bizans ile Persler arasında) savaş vardır ve bunu dikkate alan Peygamberimiz hemen şunu ilave eder:
"Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılmazsanız, bari oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin!" buyurur.
Hz. Peygamberin tüm hadis ve davranışları tüm zamana ve tüm insanlığa hitap eder. Bu hadisten çıkarılacak ders, gidilemese bile Kuduste zulüm gören filistin halkına edilmesi gereken yardımlardır. Fiili olarak edilecek yardımlar haricinde, bu direnişe destek olarak, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirmiş oluruz.
MESCİD-İ AKSA’NIN İNŞASI
Mescid-i Aksâ’nın yerinin tesbiti ve planlanması Hz. Dâvûd ile başlar. Ancak Allah mâbedin Hz. Süleyman tarafından yapılacağını bildirir. Bunun üzerine Dâvûd, oğlu Süleyman’a durumu anlatıp mâbedi inşa etmesini emreder ve mâbed yapımıyla ilgili bütün malzemeleri ve elemanları ona teslim eder.
Mâbed için gerekli taş ve kereste Lübnan dağlarından karşılanmış, Sûr Kralı Hiram bunları Hz. Süleyman’ın yolladığı işçilere ve kendi adamlarına inşaatta kullanılacak şekilde hazırlatıp Kudüs’e göndermiştir. Çünkü mâbedin yapımı sırasında ne keser ne çekiç sesinin duyulduğu belirtilmektedir.
Mescid-i Aksa’nın inşaatı 7 yıl kadar sürmüştür.
Mâbed büyük bir törenle açılmış, bu sırada görülen bazı olağan üstü haller karşısında İsrâiloğulları taş zemin üzerinde secdeye kapanmışlardır. Yine kitapta Hz. Süleyman’ın 22.000 öküz, 120.000 koyun kurban ettiği ve bir hafta süreyle bayram yapıldığı rivayet edilmektedir.
Çok değerli eşya ile dolu olan Beytülmakdis, Hz. Süleyman’dan sonra zaman zaman istilâcıların yağmalama ve yıkımlarına mâruz kalmıştır. Yahudiler tarafından yakılıp yıkılmıştır.
Asırlarca yağmalanarak ya da depremle tahribata uğrayan Mescid-i Aksa bir çok halife ve Osmanlı padişahı tarafından tekrar inşa edilmiştir.
1516 yılında Yavuz Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı yönetimine geçen Kudüs, özellikle Kanuni Sultan Süleyman döneminde en huzurlu günlerini yaşamıştır. Barış ortamı Osmanlı hakimiyetinde sağlanmıştır.
Mescid-i Aksa halen günümüzde de Yahudiler tarafından bitmek tükenmek bilmeyen saldırılara maruz kalmaktadır.
KUBBETÜ’S SAHRA
Kubbetü’s Sahra Kudüs haremindeki kutsal kaya üzerinde yer alan, Emevî Halifesi Abdülmelik b. Mervân’ın yaptırdığı ortası kubbeli sekizgen yapıdır.
İslâm mimarisinin bilinen ilk kubbeli eserlerindendir ve Kudüs’ün fethinden sonra Hz. Ömer tarafından yaptırılan mescidin yerine inşa edildiği için -daha çok Batılılar tarafından- Ömer Camii olarak da tanınır.
Günümüze kadar gelen Kubbet-üs-Sahra binası Emevi Halifesi, Abdülmelik bin Mervan devrinde 687-691 yılları arasında inşa edilmiştir. Bu halife Sahra Mescidini büyütüp yenileyerek Kubbet-üs-Sahra'yı yaptırmıştır. Ayrıca bu mevkiinin hemen yanına Mescid-i Aksa adı verilen Ömer Camisini inşa ettirmiştir.
Kubbetü’s-sahre, tarihi boyunca bölgeye hâkim olan hemen her hükümdardan büyük ilgi ve saygı görmüş, özenle tamir ettirilmiştir.Kanuni Sultan Süleyman, selahaddin Eyyubi ve bir çok Osmanlı hükümdarı, bu esere eklemelerde bulunmuştur. Bilhassa Eyyûbî sultanları kendi elleriyle sahrenin tozunu alır, mescidi süpürür ve gül suyu ile yıkarlardı.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış