Suriye’de Baas rejiminin 8 Aralık'ta devrilmesi, yıllardır süregelen karanlık gerçeğin bir kez daha gözler önüne serilmesine yol açtı. Rejimin hapishanelerinde yaşanan insanlık dışı işkenceler ve sistematik cinayetler, ortaya çıkan yeni kanıtlarla daha da netleşti.
2011’de başlayan Suriye iç savaşıyla birlikte rejim karşıtı gösterilere katılan binlerce kişi, gözaltına alınıp işkenceye maruz kaldı. Bu cezaevlerinde pek çok kişi sistematik bir şekilde katledildi. O mağdurlardan biri olan Suriyeli insan hakları savunucusu Ahmed Hilmi, hem yaşadıklarını hem de diğer tutsakların maruz kaldığı işkenceleri tüm dünyaya duyurmak için mücadele ediyor.
BARIŞÇIL GÖSTERİLERE KATILDIĞI İÇİN TUTUKLANDI
Hilmi’nin hikâyesi, devrik rejimin barışçıl göstericileri susturmak için kullandığı yöntemlerin karanlık yüzünü gözler önüne seriyor. 2011 yılında Şam Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği okurken demokrasi, özgürlük ve adalet talebiyle sokaklara çıkan Hilmi, kısa sürede rejimin hedefi haline geldi.
“Barışçıl gösterilerde yer aldığım için hakkımda tutuklama kararı çıkarıldı” diyen Hilmi, 2012’nin sonlarında üniversiteye giderken rejim güçleri tarafından kaçırıldı. O an hissettiklerini şu sözlerle anlattı: “Gökyüzüne bakıp vedalaştığımı hatırlıyorum. Bunun son görüşüm olabileceğini düşündüm.”
"5 AY SONRA ANNEM BENİ TANIYAMADI"
Hilmi’nin kaybolmasından tam beş ay sonra, nihayet bir devlet hapishanesine nakledildi. Bu süre boyunca ailesi onun hayatta olup olmadığını dahi bilmiyordu. Annesiyle ilk karşılaşmasını şöyle aktarıyor:
Beş ay boyunca kimse nerede olduğumu bilmiyordu. Annem beni hapishanede ziyarete geldiğinde, parmaklıkların arkasında diğer birkaç mahkûmla birlikte duruyordum. Annem yüzleri tek tek taradı, ama beni görünce bir an duraksayıp tanıyamadı. Sonra bakmaya devam etti. Hapishanedeki koşullar o kadar kötüydü ki saçlarım dökülmüştü, 35 kilo kaybetmiştim. Oğluyum diye kendimi kanıtlamak için aramızda yalnızca bizim bildiğimiz şifreli bir kelimeyi söylemek zorunda kaldım.
Hilmi, annesinin kendisiyle ilgili hiçbir bilgi alamadığı o beş ay boyunca her gün acı çektiğini, bu durumun yalnızca alıkonulanları değil, ailelerini de derinden etkilediğini ifade etti. “Anlattıklarım, Esad rejiminin çektirdiği acıların yalnızca küçük bir parçası.” dedi.
MAĞDURLAR İÇİN SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ KURDU
Suriyeli insan hakları aktivisti Hilmi, işkence mağdurlarının adalet arayışına rehberlik eden “Ta'afi” adlı sivil toplum kuruluşunun hikayesini anlattı. Bu girişim, Hilmi’nin 2011’de rejim karşıtı barışçıl protestolara katıldıktan sonra kaybolan en yakın arkadaşı İslam’ın hatırasına dayanıyor.
Hilmi, İslam’la ilgili hatıralarını şu sözlerle paylaştı:
İslam zeki ve iyi kalpli biriydi, ancak hafızası çok zayıftı. Ezberlemek için kolay bir numara olduğundan sadece benim telefon numaramı aklında tutmuştu. Bu yüzden telefonumu her zaman açık ve şarjlı tutardım. Her an İslam’dan bir çağrı bekliyordum. Sabah uyanır uyanmaz ilk işim telefonumu kontrol etmek olurdu. Gece bile acaba bir arama kaçırdım mı diye telefonumun çalışıp çalışmadığını başka bir cihazla test ederdim.
Hilmi, üç yıl boyunca hapishanede kaldığını ve daha sonra yurt dışına kaçtığını söyledi. Bu süre zarfında telefonunu kapatmayı hiç düşünmediğini, İslam’dan bir haber beklediğini belirtti. Ancak o beklenen haber yıllar sonra geldi. “Bir gün telefon çaldı.” dedi Hilmi:
"Arayan İslam’ın kardeşiydi. İslam’ın 2013 yılında, işkence altında hayatını kaybettiğini söyledi."
Arkadaşının acı dolu hikayesinden ilham alarak “Ta'afi”yi kurduğunu belirten Hilmi, bugün bu kuruluşun yüzlerce Suriyelinin adalet mücadelesine katkı sağladığını dile getirdi.
SEDNAYA: DANTE'NİN CEHENNEMİ İLE EŞLEŞEN BİR HAPİSHANE
Hilmi, devrik rejimin korkunç işkence merkezi olarak bilinen Sednaya Hapishanesi’nde yaşananları tarif ederken insanlığın sınırlarını zorlayan vahşetleri dile getirdi.
Sednaya’da mahkûmların, insanlık dışı koşullarda tutulduğunu ifade eden Hilmi, rejimin bu hapishaneleri sistematik işkence ve ölümler için bir araç olarak kullandığını vurguladı. Mahkûmların yiyecek, su, ilaç ve temel tıbbi bakımdan yoksun bırakıldığını belirterek, Sednaya’yı İtalyan şair Dante’nin “İlahi Komedya” eserinde tasvir ettiği cehennem katlarına benzetti.
Hilmi, hapishanelerde pencerelerin olmadığını, temiz hava alınamadığını ve gece-gündüz ayırt edilemeyen 24 saatlik floresan ışık altında yaşamaya zorlandıklarını aktardı. Hücrelerin havasız olduğunu ve burada bir arada tutulan mahkûmların yalnızca “hayatta kalmalarını sağlayacak kadar” yemek verildiğini söyledi. Ancak zamanla yemek miktarının, mahkûmları açlıktan öldürmek için kasıtlı olarak azaltıldığını ifade etti.
Hilmi, sözlerine şöyle devam etti:
Hapishanelerin çoğunda suya erişim yok, tuvalet yok. Bazı yerlerde mahkûmlara günde bir kez, yalnızca 30 saniyeliğine tuvalete gitme izni veriliyor. Bugüne kadar Suriye hapishanelerindeki koşulları anlattıklarım, yaşananların yalnızca yüzde 10’u bile değil.
İŞKENCENİN SESSİZ TANIKLARI: SEZAR'IN FOTOĞRAFLARI
Hilmi, rejim ordusunda görev yaparken iç savaş boyunca askeri hastanelere getirilen cesetleri belgeleyen “Sezar” kod adlı askeri fotoğrafçıyı bizzat tanımadığını, ancak onun yakın çevresiyle bağlantısı olduğunu ifade etti. Hilmi, bu konuda yaşadığı çekinceleri şu sözlerle anlattı:
Sezar’ın gerçek adını öğrenmek istemedim. O dönem rejim hâlâ iktidardaydı ve ne kadar az bilirseniz o kadar güvende olurdunuz. Bir gün rejim tarafından kaçırılıp Sezar hakkında bildiklerim yüzünden işkence görmek istemezdim. Ancak umarım bir gün Sezar, kimliğini açıklayabilir.
Mayıs 2011 ile Ağustos 2013 arasında çekilen Sezar’ın fotoğrafları, rejim güçlerinin askeri tesislerinde tutulan mahkûmlara uyguladığı işkenceyi ve vahşeti belgeliyordu. Bu görüntüler, yaşları 20 ila 40 arasında değişen yaklaşık 11 bin kişinin insanlık dışı koşullarda öldürüldüğünü ortaya koydu.
Hilmi, bu görüntülerin içeriğinin insan ruhunda derin yaralar açabileceğini ifade ederek, “Bu fotoğraflara bakmanızı tavsiye etmem. İnsanlığınızı yaralar” dedi. Hilmi, bazı mahkûmların işkenceden değil, havasızlık, hijyen eksikliği ve güneş ışığından yoksun bırakıldıkları “insanlık dışı şartlar” nedeniyle öldüğünü belirtti.
Bu görüntülerin önemine vurgu yapan Hilmi, şunları söyledi:
Zorla kaybedilen insanların hikâyeleri ve yaşadıkları tamamen silindi. Sadece tanık olanların hatıralarında yaşıyorlar. Bu nedenle Sezar’ın fotoğrafları, hapishanelerde yaşananların tek görsel kanıtıdır.
ADALET ARAYIŞI VE ULUSLARARASI SİSTEM ELEŞTİRİSİ
Suriye’de hukukun hiçbir zaman işlemediğine dikkat çeken Hilmi, iç savaş boyunca yargı süreçlerinin rejimin kontrolünde olduğunu söyledi:
“Suçları işleyenler, adli yetkililerle aynı kişilerdi. Suriye’de güçler ayrılığı hiçbir zaman olmadı.”
Hilmi, uluslararası sistemin de bu konuda başarısız olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı:
Suriye dışındaki yasal mekanizmalar var, ancak failleri sorumlu tutacak uluslararası siyasi irade eksik. Uluslararası sistem zayıf ve maalesef yozlaşmış olduğunu öğreniyoruz.
Hilmi, Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkını kullanarak Suriye’ye ilişkin adımları engellediğini savundu. Esad hakkında uluslararası tutuklama kararı çıksa bile bunun etkili olamayacağını öne sürdü.
"İNTİKAM DEĞİL, ADALET İSTİYORUM"
Rejimin devrildiği haberini aldığında hissettiklerini “uzun süredir görmediğiniz birine koşarak sarılmak gibi, ama milyon kat daha yoğun bir duygu” olarak tanımlayan Hilmi, geleceğe dair umutlarını dile getirdi.
Suriye devrimi henüz kazanmadı. Rejim devrildi, evet, ama bu sadece ilk adımdı. Asıl hedefimiz demokrasi ve adalet. Bu yüzden mücadelemizin ikinci aşamasındayız.
Ülkesine dönme konusunda temkinli olduğunu belirten Hilmi, hapishaneye girmekten korkmadığını, ancak annesini aynı acıyı bir kez daha yaşatmak istemediğini söyledi. Her şeyin yoluna girmesi halinde, bir gün yeniden Suriye’ye döneceğini ifade etti.
Suriye’nin geleceği için yasal süreçlerin önemine dikkat çeken Hilmi, intikam peşinde olmadığını vurgulayarak, “Adalet olmadan barış mümkün değil. İntikam değil, adalet istiyorum.” dedi.
Hilmi, Suriyeli sivil toplum kuruluşlarının şimdiye kadar birçok yasal girişimde bulunduğunu ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinde bazı faillerin yargılandığını söyledi. Ayrıca, 2023 yılında BM bünyesinde kurulan Kayıp Kişilerin Araştırılması için Bağımsız Kuruluş’un önemine de dikkat çekti.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış