
Vakanüvis
İslâm dünyasında her yıl manevî bir esintiye yol açan, Ramazan bayramıyla da sona eren “Üç Aylar” teşrif etti. Dün geceki Regâip Kandili’yle Recep, Şaban ve Ramazan aylarının ilk mübarek gecesi de ihya edilmiş oldu. İslamiyet’in ilk dönemlerinden Osmanlı’ya, oradan günümüze kadar; Üç Aylar’ın, manevî huzur ve örf haline gelen hoşluklarla dolu tarihinden kimi detaylarla bakalım biraz…
"KOMPAKT" BİR MANEVİYAT İKLİMİ
Üç Aylar’ın faziletine dair Hz. Peygamber’den (sav) nakledilen rivayetlerin yanı sıra dinî kültürde mübarek sayılıp kutlanan Regaib, Mi‘rac, Berat ve Kadir gecelerinin de bu aylarda yer alması, söz konusu zaman dilimine ayrı bir önem verilmesine; ibadet, dua, zikir ve hayırlı işlerle daha fazla meşgul olunarak dinî duyarlılığın daha yoğun yaşanmasına zemin hazırlamıştı. Resulullah’ın mübarek gün ve gecelerin layığınca değerlendirilmesi yönünde pek çok tavsiyesinin olduğu da biliniyordu. Recep ve Şaban aylarının faziletine ilişkin kimi hadisler zayıf bulunmakla birlikte, Müslüman toplumlardaki bu aylara yönelik ihtimam hiçbir zaman azalmamıştı.
İslam dünyası, asırlar boyunca Üç Aylar’da en fazla nafile ibadetlere, bunların içinde de oruca yönelmişti. Ramazan ayında kasten bozulan oruçtan dolayı yerine getirilmesi gereken iki aylık kefaret orucunun Recep ve Şaban aylarında tutulması da gelenek haline gelmişti. Âlimler bu âdetin temelinde; Resul-i Ekrem’in, Şaban ayında diğer aylara oranla daha fazla oruç tutmasının yattığı görüşünü dile getirmekteler.
Recep ayının fazileti ve bu ayda oruç tutulmasıyla ilgili hadis rivayetlerin zayıf olması dolayısıyla kimi âlimler Recep ayında oruç tutmayı müstehap kabul ederken, bazıları ise bu aya özel bir kutsiyet atfedilmesi, böylece de halkın bunu zorunlu bir ibadet olarak algılamasından endişeyle kesintisiz oruç tutmayı sakıncalı görmüştü.
Yine; Recep ayının ilk cuma gecesi Regaib (Üç Aylar’ın habercisi), aynı ayın yirmi yedinci gecesi Miraç (Peygamber Efendimiz’in Miraç hadisesini yaşadığı gece), Şaban ayının on beşinci gecesi Berat (Kur-an’ı Kerim’in Lehv-i Mahfuz’dan dünyaya indirildiği gece) ve Ramazan ayının yirmi yedinci gecesinde Kadir (İlk Kur’an ayetinin Hira’daki mağarada Efendimize indiği gece) geceleri Üç Aylar’daki manevî iklimi daha da kuvvetlendirmekteydi.
İlahiyatçılar, tarihçiler, üniversite çevreleri Üç Aylar üzerine ihtiyatlı bir yaklaşım sergilese de, İslam toplumlarının büyük bir bölümü, hassaten de Müslüman Türkler’in anlam dünyasında bu aylara yönelik manevî coşku had safhada olmuştu. Ne mutlu ki, bu hâl hâlâ da devam etmekte.
"KANDİL" TABİRİNİ CENNET MEKAN II. SELİM'E BORÇLUYUZ
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi İdris Bozkurt, Üç Aylar’daki manevi hayatın toplumsal bir fenomen haline gelişinin Osmanlılar’da, özellikle de Padişah II. Selim zamanında görüldüğünü anlatıyor. Buna göre; Hz. Muhammed döneminde ve onu takip eden dönemlerde Müslümanlar, farz ve nafile olan ibadetlerini her daim yapmaktaydılar. Ancak daha sonraki dönemlerde müminlerin ibadet hayatında bir takım eksiklikler görülmeye başlayınca, dinin emir ve yasakları daha sıklıkla ve yoğun bir biçimde Müslümanlara anlatılmaya başlanmıştı. Böylece toplumda farkındalık oluşmaya, dini yeniden daha duyarlı ve yaygın bir biçimde yaşama çabası görülmeye başlanmıştı. Bu doğrultuda mübarek sayılan gece ve günler, devletin de desteğiyle çok daha özel idrak edilir olmuştu. Zamanla bu kutlamalar adet, anane haline gelmişti. II. Selim zamanında, bu gecelerde camilerin aydınlatılıp, minarelerde kandiller yakılarak kutlanmasına atıfla da “kandil geceleri” deyimi ortaya çıkmıştı.
OSMANLI'NIN ÜÇ AYLARDAKİ TATLI TELAŞI
Türklerin, Selçuklular döneminde hem Üç Aylar’ı hem de kandil gecelerini kutladıkları biliniyor. Ülkede bir baştan başa Üç Aylar’ı idrak ve ihya etme çabası ise en yoğun bir biçimde Osmanlı İmparatorluğu’nda görülmüştü. Osmanlılar’da Üç Aylar’ a çok büyük bir önem verilirdi. Ramazan’a iki, hatta bazen üç ay kala evlerde hummalı bir hazırlık başlardı. Halk, sair günlere ait erzak ve ev ihtiyaçlarına ilaveten, imkânları nispetinde reçel, sucuk, pastırma, zeytin, peynir, şerbetlik şekerler, şuruplar, hoşaflıklar, güllaçlar, çorbalıklar alırdı. Ayrıca mutfaklardaki sahan, tencere, sini gibi bakır kaplar kalaylanır, hallaçlar çağrılır, yatak takımlarının yün ve pamukları attırılırdı.
Üç Aylar’ın ilk iki ayında zenginler; yeni kürkler, elbiseler ve seccadeler alır, hanımlar Ramazan’da giymek için kendilerine ve hizmetçilerine yeni elbiseler yaptırırlar, hatta bazıları oda döşemelerini bile yeniletirlerdi. Yine herkes maddî gücüne göre Ramazan-ı Şerîf’te kullanılmak üzere zarif kahve zarf ve fincanları, su bardakları, kıymetli kaşıklar alır, çocukların hoşuna gitsin diye sapı düdüklü kaşıklar tedarik edilirdi.
Çarşı pazarlarda bakkallar demet demet renkli bağlara bağlanmış güllaçlar, sucuk veya pastırmalar asardı. Şekerci dükkânlarında muhtelif reçel numuneleri ufak tabaklara konularak teşhir edilirdi. Mahallelerdeki kahvehaneler silinir, temizlenirdi. Kalabalık semtlerdeki büyük kahveler, gösteri yapacak Meddah, Orta Oyuncuları ve Karagöz ustalarına kiralanırdı.
Üç Aylar’da camilere de ayrı bir ihtimam gösterilirdi. Cami, hangi vakfın hayratından ise o vakfın mütevelli heyeti mum ve zeytinyağı tedarik eder, kandil, süpürge gibi diğer eksikleri tamamlardı. Selâtîn camilere ait tezyinat ve eksikler için Evkâf Nezâreti tarafından memurlar tayin edilir, Şâban ayının 15’inci günü iki minareli olan camilere geceleri kandilden yazı ve çiçek yapmak için mahyâ ipleri kurulurdu. Fatih, Beyazıt, Ayasofya camilerinin avlularına sergiler açılır, bu sergilerde tesbihçi esnafı ve sahaflar tezgâhlarını donatırlardı. Cami avlularında ayrıca çeşitli madenlerden küçük eşyalar, çini ürünler, şallar, kumaşlar, çubuk ve çubuk takımları, baharat, Kur’an-ı Kerim okunurken yakmak üzere öd ağacı, kurs, anber kabuğu gibi buhurlar, ağzı pamukla kapatılmış olan çok sayıda küçük şişeler içinde bumbar (hardal), hurma, şeker, simit ve çörekler de bulunurdu.
Osmanlı’da kandil günlerinde Yıldız Sarayı’ndan top atışı yapılır, kandil simidi, çörek dağıtılır, gelen geçenlere ibriklerle su ikram edilir, akşam ezanı okunacağı zaman da oruçluların oruçlarını açmaları için yine su ikramı yapılırdı.
ÜÇ AY BOYUNCA HER SEMTTE MANEVİYAT ZİRVE YAPARDI
Recep, Şaban ve Ramazan’da camilerin içinde, musıki erbabı namazdan evvel “devir hatimleri” okurdu. Caminin asıl vazifelilerinden başka, dışarıdan gelen meşhur hafız ve kurralarca namaz kıldırılır, “mihrâbiyeler” okunurdu. Kur’an kıraatı namazdan sonra da devam ederdi. Hükümet tarafından görevlendirilmiş ya da arzu eden âlimler, Kur’an-ı Kerim’in manasını açıklayarak tefsir eder, vaz ü nasihatta bulunurdu.
Üç Aylar’da camilerin etrafı, fakir fukara için tam bir sosyal dayanışma ortamına dönüşürdü. Cemaatten insanlar maddî güçlerine göre dışarıda yardım bekleyen garip gurabaya sadaka verir, kimsesiz çocuklara şeker, simit, çörek parası dağıtırlardı. Hemen herkes – genellikle ara vererek - Üç Aylar oruçlarından tuttuğu için Ramazan’dan önce de iftar misafirlikleri görülürdü. Zenginler, beraberindeki fakir fukarayla konağına geçer, misafirlerini mükellef sofralarda ağırlardı. Davetliler arasında mutlaka hafız, kura ve hocalar bulunur, iftar sonrası Kur’an okumaları, dinî sohbet yapılırdı.
BİLECİK'TE 250 YILLIK GELENEK YAŞATILIYOR
Türk toplumunun Üç Aylar’la ilgili hassasiyeti bugün de değişik coğrafyalarda yaşatılıyor. Bu adetlerin en ilginçlerinden birisi ise Bilecik’in köylerinden Gülümbe’de halen devam ediyor. Geçtiğimiz Çarşamba günü, Üç Aylar’ın ilk gününde, Gülümbe köylüleri, 250 yıldır süren bir geleneği yeniden yaşattılar. Bu geleneğe göre; köyün erkekleri akşam namazı için camiyi gittiklerinde, evlerde hazırlanan yemekler kadınlar tarafından köy kahvehanesine getiriliyor. Yatsı namazını da kılan köyün erkekleri, namaz sonrası köy kahvesinde topluca yemek yiyor. İlk gün “Aşağı Mahalle” sakinlerinin getirdiği yemekler, ertesi gün de “Yukarı Mahalle”de oturanların getirdiği yemekler hep birlikte yeniyor. Gülümbe köyünde Üç Aylar bu şekilde karşılanıyor.
* Kâmil Yaşaroğlu, TDV İslam Ansiklopedisi, Üç Aylar
* Kur’an ve Sünnet Yolunda, web portalı
* Büşra İpiçürük Kurt, İslam âleminin “kandilleri”, TRT Haber
* Ali Osman Çelikal, 250 yıldır değişmeyen “üç aylar” geleneği, Anadolu Ajansı
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış