Dolce far Niente felsefesini ‘Eat Pray Love’ (Ye, Dua Et, Sev) okuyanlar ya da izleyenler hatırlayacaktır. Bir kadının kendini buluşunun - aslında yeniden keşfetmesinin demeli - hikâyesini anlatır bu kitap/film. Yaşam, bir yolculuk hali ve içinden geçtiğimiz pandemi sürecinde duruş anımızı yaşıyoruz. Aklıma İtalyanların bu felsefesi geldi tam da bundan sebep. Bir yanımız virüsün korkunç yanını yaşarken bir yanımız da belki ilk kez hiçbir şey yapmamanın güzelliğini tattı. Tabii belirsizlikle birlikte zaman ilerledikçe böyle düşünmek de çok zor; ama işte, nihayetinde bu bir yolculuk…
Kısaca kitaptan/filmden bahsedecek olursak, üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm Ye! Hikâyenin başında yalnızlığına şahit olduğumuz yazar Elizabeth, kendi iç hesaplaşması ile yolculuğa çıkıyor. Kendine ilki İtalya’ya, üç bilet alıyor. İşte ilk bölüm burada geçiyor. Ardından ikinci bölüm Dua! Bu bölüm de Hindistan’da geçiyor. Üçüncü bölüm Sev ise, Bali’de. Her yolculukta hayatına kattığı insanlar, düşüncelerinin dönüşümü, duygularının kazanımı ile yeni bir yaşama açtığı yolculuk. Sanırım hikâye boyunca insan Dolce far Niente’yi hissediyor…
Peki bu atasözü nasıl bir felsefeyi öğütlüyor?
Sizin fikriniz nedir?
DOLCE FAR NIENTE
Bu felsefeyi açıklayan bir küçük hikâye var…
Yoksul bir adam sürekli kiliseye gidip bir aziz heykelinin önünde dua edermiş: “Sevgili Azizim, lütfen, lütfen, lütfen lotoyu kazanmak istiyorum.”
Bu dua hep devam etmiş ve sonunda yalvaran yoksul adama heykelden bir cevap gelmiş: “Oğlum, lütfen, lütfen, lütfen bir bilet al.”
Hikâyeyi kendi hayatlarımızda herhangi bir isteğimize, duamıza uyarlayalım, tanıdık geldi mi? Çok şey istiyoruz ve olmadığında büyük hayal kırıklıkları yaşıyoruz. Oysa unuttuğumuz bir şey var, bilet almıyoruz. Hiçbir şey yapmamanın güzelliğini belki de yanlış algılıyoruz…
(John William Godward'ın 'Dolce far Niente' adlı tablosu)
TEMBELLİK TATLIDIR
Başka bir bakış açısıyla bu İtalyan atasözü, ‘Tembellik tatlıdır.’ anlamına geliyor. Ancak bu tembellik eleştirilen o tembellik değil. Küçük hikâyedeki gibi bilet almadan körü körüne sadece istemek de değil. İtalyanlar, bu tembellik halini başarıyla hayatına adapte edenlerin keyifli ve uzun bir hayat yaşadığına inanıyor. Sanırım burada tembelliği biraz övme zamanı; ama anlayarak…
SÖZÜ NASIL DOĞRU ANLARIZ
‘Dolce far Niente’, hiçbir şey yapmamanın güzelliği, tembelliğin tatlılığı evet; ancak doğru anlayıp hayatımıza doğru aldığımızda. Yaşadığımız evrende hiçbir şeyin yok olmayıp sürekli dönüştüğünü biliyoruz. Felsefe diyor ki, öyleyse bizimle birlikte işleyen düzende aslında ne olursa olsun biz, hiçbir zaman hiçbir şey yapmadan öylece durmuyoruz. Uyku halindeyken dahi çalışan beynimiz, tüm organlarımızın sürekli aktif oluşu, hayatın biz bir noktada öylece duruyorken de devam edişi gibi pek çok şey bunu açıklıyor.
Bünyemiz koşturmaya alışmışken şimdi bir süreçten geçiyoruz. Hakkında çok şey söyleniyor Koronavirüsün hayatımıza getirdiği pandemi süreci ile ilgili. Koşup durmak bilmeyen hayatlarımızın bir durmaya ihtiyacı olduğunu söyleyenler de var. Çok uzağa gitmeden bugün Ramazan ayında olmamız üzerine düşünürsek, belki tam anlamıyla kendimizi vererek, şöyle bir sakin durup ibadet etmek için bile böyle bir tembellik tatlılığına ihtiyaç vardı, kim bilir…
Tatlı olan kısmın tadını çıkarmalı belki. Hiçbir şeye yetişmeye çalışmadan, metrobüste oturacak yer bulacak mıyım diye kaygılanmadan, vapuru kaçırmamak için koşmadan, otobüsün saatini kaçırmadan, bir sonraki metronun stresine girmeden, öylesine çabasızca sadece yapmak istediğini yapıyor olmak… Belki namaz kılmak, belki yemek yapmak, belki kitap yazmak… Her ne yapıyorsan onun için çalışmak; ama bir yandan sanki hiçbir şey yapmıyormuşçasına anın güzelliğini yaşamak... Durup dinlendiğin anları hiçbir şey yapmıyormuş saymadan, daha verimli ilerleyeceğini bilmek…
Siz hangi açıdan baktınız? Sizce bu felsefe, günümüzde yaşadıklarımızı özetliyor mu?
*
Instagram: biyografivekitap
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış