Son yılların en popüler proteinleri arasında gelen kolajen (collagen), cildini güzelleştirmek, eklemlerini iyileştirmek isteyen, spor yapan birçok kişinin odak noktasında bulunuyor. Kolajen kelimesinin Yunanca’da ‘tutkal’ anlamına geldiğini ifade eden VM Medical Park Pendik Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Aslıhan Kara, kolajenin vücutta tutkal görevini üstlendiğini söyledi. Kolajenin vücudun yapısal bütünlüğünü oluşturan, insan vücudunda en çok bulunan temel protein olduğuna dikkat çeken Diyetisyen Aslıhan Kara, vücutta özellikle kaslarda, kemiklerde, tendonlarda, bağlarda, organlarda, kan damarlarında, ciltte, bağırsaklarda ve diğer bağ dokularında bol miktarda bulunduğunu belirtti.
"HER ORGANIMIZIN YAPISINDA VAR"
Derimiz, tendon, eklem, tırnak, bağ dokumuz, diş, saç ve kemiklerimiz olmak üzere her organımızın yapısında kolajenin bulunduğunun altını çizen Diyetisyen Aslıhan Kara, bu önemli proteinin aynı zamanda cildin elastikiyetini artırarak cildin daha sıkı ve gergin olmasına da yardımcı olduğunu kaydetti. "Vücuttaki kolajen seviyeleri yeterli olduğunda, kolajen içeren hücreler güçlü ve genç bir görünüm alır." diyen Diyetisyen Aslıhan Kara, günümüzde paketli gıdaların, kızartmaların ve fast food tüketiminin artmasının vücudumuza giren kolajen miktarını azalttığına dikkat çekti.
28 çeşit kolajen tipi bulunduğunu vurgulayan Diyetisyen Kara, en çok bulunan kolajen tiplerinin Tip 1, Tip 2, Tip 3 ve Tip 4 olduğunu belirterek aralarındaki farkları şöyle açıkladı: "Tip 1; insan vücudunda bulunan en fazla kolajen tipidir. Cilde elastiklik ve gerginlik kazandırır. Tip 2 eklem sağlığını korur. Tip 3 kalp ve kan damarlarının dokusunu oluşturmada etkilidir. Tip4 ise kas, yağ ve organları çevreleyen yapıların oluşumunda rol oynar."
"ANTI-AGING ETKİSİYLE DERİYİ ONARIYOR"
Diyetisyen Aslıhan Kara, kolajenin vücudumuzdaki faydalı etkileri hakkında şu bilgileri paylaştı: "Kolajen anti-aging etkisi ile deri dokusunda onarım ve iyileşme sağlar, selülit oluşumunu önler. Kas kütlesi, kas onarımını sağlar ve yağ yakımını hızlandırır. Saçların, tırnakların, dişlerin yapı taşı olarak daha sağlıklı ve güçlü olmasını sağlar."
Bazı besin maddelerinin vücuttaki kolajen üretimini desteklediğini işaret eden Diyetisyen Aslıhan Kara, bunları şöyle sıraladı: "Vücutta kolajen üretimini destekleyen besinlerin başında C vitamini liderdir. Özellikle Tip 1 kolajen sentezini artırma ve oksidatif stresi azaltma potansiyeli vardır. Arginin, prolin, glisin, glutamin, çinko ve bakır da kolajen sentezini artırır. Arginin depoları kabak, karpuz çekirdeği ve yer fıstığında bulunur. Prolin yumurta akı, süt ürünleri, mantar, lahanada bulunur. Glisin ise daha çok et, tavuk, balık ve baklagil içeriğinde bulunmaktadır."
KOLAJEN BULUNAN BESİNLER
Vücudumuzdaki doğal kolajenin 20’li yaşlardan sonra azalmaya başladığını ve her yıl ortalama 1-1,5 oranında giderek azaldığını ifade eden Diyetisyen Aslıhan Kara, şöyle devam etti: "Belirli bir zaman sonra vücudun kendi ürettiği kolajen yetersiz olmaya başlayacaktır. Bir uzman kontrolünde güvenli miktarlar ve dozlarda kolajen takviyesi kullanılabilir. Aynı zamanda çok fazla şeker ve rafine karbonhidrat tüketmek, sigara kullanmak, çok fazla güneş ışığına maruz kalmak, kalitesiz beslenmek, yetersiz fiziksel aktivite vücudumuzdaki kolajeni zamanla azaltıp, yıkımını hızlandırabilir. Vücutta saç ve tırnakların kolayca kırılması, normalden fazla kırışıklık, diş eti kanamaları, kronik yorgunluk, eklem ağrıları, selülit oluşumu vücuttaki kolajen üretiminin eksildiğinin göstergesidir."
Kolajenin özellikle inek, keçi, tavuk gibi hayvansal besinlerin bağ dokularında bulunduğunu söyleyen Diyetisyen Aslıhan Kara, "Kemik suyunda da az miktarda kolajen bulunmaktadır. Bunun yanında özellikle balık pullarında, somonda bulunan Omega-3 yağ asitleri, havuç, balkabağı gibi turuncu sebzeler, turunçgiller, domates, elma, çilek, kırmızı biber gibi likopen içeren kırmızı sebze ve meyveler; soğan, sarımsak gibi sülfür içeren besinlerde de kolajen bulunur." diye konuştu.
Kemik suyunun kolajen içermesine rağmen, kemik suyundan gelen bu kolajenin emilip vücuttaki eklem yerlerine taşınmadığının altını çizen Diyetisyen Aslıhan Kara, "Kolajenin doku ve organlarda etkili olabilmesi için, düşük moleküler ağırlıkta olması gerekmektedir. Yani biyokimyasal tepkimeler sonucu, hidrolize kolajen olarak doğru etkiyi yaratmaktadır. Hidrolize kolajen, hayvan deri ve kemiklerinden elde edilen kolajen proteinin parçalanması sonucu vücuda doğru etkiyi sağlamaktadır. Kemik suyu uzun süre kaynatıldığında suyuna az miktarda vitamin ve mineral geçer. Besinler yoluyla vücuda kolajen alınmadığında güvenilir kolajen takviyeleri ile desteklenebilmektedir." dedi.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış