Erhan Bey ile Kadıköy’de buluştuk. Doğrusu uzun seyahatleri arasında bir tarih kararlaştırmak epey zor oldu. Kadıköy’ü ilk kez görmüyorum; ama ilk kez bu kadar anlamlıydı. İskelede, Moda’da, çarşıda yürüyüş yaptık. Attığım her adımın anlamını kavrayarak yürümek gibisi yokmuş. Erhan Bey anlattı, ben dinledim. Erhan Bey’in baktığında gördüğü Kadıköy’ü görebilmek, ne güzeldi. Tarihe tezat düşen fotoğraflar çektik. Bir zamanlar sarnıçların, kuyuların, kiliselerin, iskelelerin olduğu yerlerden geçtik. Değişmeyen tek şey çarşıydı. Hem buradaydık, hem çağlar öncesinde… Fotoğrafların altına Erhan Bey’in önerdiği cümleleri yazdığımı da özellikle belirtmek istiyorum. İşte keyifli yolculuğumuzun söyleşisi…
(İlkçağ’da da şehrin kalbi çarşılarda atıyordu.)
KOCA BALIKÇI’YI HER AN ANARIM; BANA AKDENİZ COŞKUSUNU VE YAŞAMDAN ADLINAN TADI O ÖĞRETTİ
- Bize kendinizi anlatır mısınız biraz? Sizin gözünüzden Erhan Altunay kimdir?
İnsanın kendini tanımlaması kolay değil elbette; ama bildiğim kadarı ile Erhan Altunay, sakin yaşamayı, lise yıllarından beri hiç susmayan ve sürekli aynı kanalda, TRT Radyo3’te, ayarlı olan radyosu ile kitap okumayı ve yazmayı seven biridir. Ancak yaşam onu sürekli bir seyahat ve gezginliğe itmiştir. Kendi ile kaldığı zaman şiir yazmayı ve okumayı sever bir de…
- Yazarlık yolculuğunuzu paylaşır mısınız bizimle? Ne zaman ve nasıl başladınız yazmaya?
Yazarlık aslında çok da hesapta olan bir şey değildi. Paganizm ile ilgili hiçbir kitap olmadığı için başlayan bir serüven oldu ve o konudaki eksikliği kapatmak için başladım. Sonra Ayasofya’nın Gizli Tarihi geldi. Pelin Çift ile beraber yazdık o kitabı; büyük ilgi gördü sonra Pelin ile bir kitap daha yazdık. Ama yazarlığı sevdim, bir şeyler üretmek, okuyucuya bir konuyu anlatabilmek çok güzel.
- Masalcı adında bir roman da yazdınız. Onu da anlatır mısınız?
Roman yazmak aklımda yoktu. Bir gece Facebook’ta bir masal yazdım, ertesi gece devamını yazdım, birkaç gece böyle sürdü. Sonra yazmadım, bir anda mesajlar gelmeye başladı ve herkes devamını istedi. Yaşanan olaylarla birlikte devamını yazdım, yüzlerce okura ulaştı ve sonunda da Destek Yayınları’nın önerisi ile roman oldu; “Masalcı” öyle doğdu. Masalcı tamamen benim kendi hayatım ve düşüncelerim. Gördüğü ilgi aslında beni de şaşırttı; ama artık okurların çok daha bilinçli olması ve satır aralarını okuyabilmesi büyük etken.
- Yazma rutininiz nedir?
Yazma rutini yok aslında sürekli seyahatte olduğumdan; ama fırsat buldukça yazıyorum. Televizyon izlemediğimden daha kolay oluyor. Kimse inanmıyor; ama sadece elimden geldiğince Pelin’i izliyorum ve en son düzenli izlediğim program da Müzik Yelpazesi idi, o da 2005’te bitti sanıyorum. Televizyon sadece DVD izlemek bir de haberlere bakmak için duruyor. Onun dışında evde oldukça radyomla birlikte yazıyorum.
- Kimleri okur, kimleri örnek alırsınız?
Normalde akademik yayınları okuyorum. En beğendiğim ve örnek aldığım kesinlikle Joseph Campbell; onun kitapları hayatımı kurtarmıştır diyebilirim. Roman olarak bizim yazarlarımızdan Ahmet Hamdi Tanpınar’ı severim, Reşat Nuri Güntekin ile garip bir bağ kurarım. İlk gençlikte beni en çok yabancılardan Hermann Hesse etkiledi sanırım, bizden de kuşkusuz Halikarnas Balıkçısı! Koca Balıkçı’yı her an anarım, bana Akdeniz coşkusunu ve yaşamdan alınan tadı o öğretti diyebilirim.
(Eski ana tanrıça firügü ve sembolleri, popüler kültürde kahve sunumunda hâlâ yaşıyor.)
ASLINDA BÜTÜN EFSANELER BİR YANA İSTANBUL, KURULUŞU OLMAYAN BİR ŞEHİR
- İstanbul’un Pagan Çağı son kitabınız. Nasıl çıktı ortaya?
İstanbul’un Bizans öncesi ile ilgili birkaç değerli akademik çalışma ve kazı raporları dışında herkesin okuyabileceği bir kaynak yoktu ve bence büyük bir eksiklikti; o nedenle böyle bir kitap yazmaya karar verdim. Tabii bu konuda buluntuların az olması ve daha döneminde binaların tahrip olması bu araştırmaları zorlaştırıyor. Bu tür bir çalışma için kendinizi adamanız ve sürekli İstanbul’da dolaşmanız gerek, ben de bunu yaptım.
- Araştırma süreci nasıldı?
Normalde Rehber Selçuk Eracun ile her boş kaldığımızda İstanbul’da araştırma gezileri yaparız. Selçuk, İstanbul’u en iyi bilenlerden diyebilirim. Doç Dr. Haluk Çetinkaya’yı da yakaladığımız zaman inanılmaz güzel gezilerimiz olur; biraz araştırma biraz köfte şeklinde daha zevkli oluyor. İstanbul’un bir köfteci haritasını bile çıkartabiliriz.
İstanbul ne yazık ki, sürekli iskân edilen bir şehir ve birçok eser kaybolmuş. İstanbul ve civarındaki tarihte adı geçen yapıların yerlerini bile bilmiyoruz; buna en güzel örnek Kadıköy. Ama çok yönlü kaynak taramaları ve sürekli gezilerle bir kitap taslağı oluştu. Bu döneme ait en önemli buluntuları barındıran İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Sayın Rahmi Asal’ın da yardımları oldu ve ortaya bu kitap çıktı.
- İlk çağlara kadar İstanbul yolculuğu yaptırıyorsunuz okura? Bu yolculuk yazarına neler hissettiriyor?
İstanbul’un Antik Dönem ve öncesi tarihi aslında çok iyi bilinen bir konu değil. Efsaneler var, mitler var, anekdotlar var; bambaşka bir dünya aslında ve bu dünyaya bir girdiğinizde İstanbul’u tamamen farklı bir gözle görüyorsunuz. Düşünsenize, Topkapı Sarayı’nın olduğu alanda tapınaklar ve bir tiyatro var, Ayasofya Meydanı’nda tapınak ve bir hamam, Gülhane Parkında tapınaklar ve sunak… Böyle gidiyor. Kadıköy’ün altı büyük bir Roma şehri, idari binalar, kehanet merkezi, tapınakları ve tiyatrosu bir yerlerde duruyor aslında. Beşiktaş’ta üzerinden her gün geçtiğimiz yerlerde binlerce sene öncecine ait kurgan tipi mezarlar var, Yenikapı’da sekiz bin yıl öncesine ait bir köy… Böyle düşününce bu yolculuk çok heyecanlı oluyor ve hayal gücünüz de canlanıyor. İstanbul’u böyle hayal ettikçe daha çok motivasyon veriyor.
- İstanbul nasıl kuruldu, bize onu anlatıyorsunuz. Araştırmalar, bulgular hepsi bir yana da, siz bunca yakından bakmış biri olarak İstanbul’u, kuruluşunu nasıl tanımlıyorsunuz?
Aslında bütün efsaneler bir yana İstanbul, kuruluşu olmayan bir şehir. Bakın Marmaray kazıları ile İstanbul’un tarihi sekiz bin yıl öncesine gitti; hatta daha da eski diyebilirim. Daha sonrasında Fikirtepe, Pendik, Dudullu, İçerenköy, Beşiktaş ve Tarihi Yarımada var. Bunlar hep Yunan öncesi oysa kuruluş efsaneleri genelde Yunan Dönemini işaret eder; ancak İstanbul sürekli iskân edilmiş ve yaşayan bir şehir. Bu yüzden kuruluşu yok İstanbul’un, sadece sürekli bir yaşam var burada… Bunu söylemek için belki çok erken; ama İstanbul belki de Göbeklitepe kültürünün Avrupa’ya taşındığı yer.
(Bugünün Moda'sından tarihi konuşuyoruz.)
BUNDAN SONRA ASIL YAZMAK İSTEDİĞİM, İŞGAL YILLARI
- Bu arada akademik yayınları saymazsak, İstanbul’un ilk dönemleri hiç yazılmamıştı. Kitabınızla bu konuda tabii popüler kültür içinde doyurucu bir alan sağladığınızı düşünüyor musunuz? Yoksa hala yazılacak bir şeyler var mı?
Akademik – Popüler ayrımını çok sıklıkla yapıyoruz; bunu da yapmak zorundayız. Çünkü akademik kitaplar hem okuyucuya ulaşmıyor hem de konunun içinde olmayanlar tarafından çok istekle okunmuyor. Oysa popüler yayınlar, özellikle de arkaya geniş bir kaynakça koyduğunuzda okuyucuyu hem konunun içine sokuyor hem de akademik yayınlara ulaşmasını sağlıyor. Ben bu kitapla sadece bir alan açtım, arkasından mutlaka daha başka kitaplar da gelecektir ve ilgiyi mutlaka buraya çekecektir. İlginin İstanbul’un tarihine yönelmesi, sürekli yapılaşma olan bir kentte insanların daha da duyarlı olmasını sağlayacaktır diye de düşünüyorum. Okuyucu hem ayağının altında neler olduğunu bilecek, hem de her yeni yapıda nelerin yok olduğunu anlayacak; bu aslında çok büyük bir karın ağrısı; ama ağrısı olmayan insanın da “aydın” olabilmesi çok zor.
- Anlattığınız Bizans Öncesi İstanbul! İstanbul’un diğer dönemlerini de yazacak mısınız?
Pelin ile “Ayasofya’nın Gizli Tarihi”ni yazmıştık. Bu kitap, Ayasofya ekseninde İstanbul Ortaçağı ve yakın dönemleri kapsıyordu. Sonra “İstanbul’un Gizli Tarihi”ni yazdık; bu da ezoterik örgütler ve masonluk keseninde bir tarih idi ve yine Ortaçağ’dan yakın dönemlere geldi. Bundan sonra asıl yazmak istediğim, işgal yılları. Birkaç kitap dışında hiç değinilmeyen, okullarda bilerek okutulmayan ve 12 Eylül kitapları, yazarları tarafından yanlış anlatılan bir dönem; çok iyi bilinmesi gerek. Şunu söyleyebilirim, bugünü şekillendiren kesinlikle işgal yılları.
- Beşiktaş’tan Kadıköy’e İstanbul… Bu kitabın yazım yolculuğunda sizi en şaşırtan şey neydi?
Çok şey oldu şaşırtan tabii. Bunlardan en önemlisi Beşiktaş’tan çıkan buluntular. Denize bu kadar yakın bir yerde bunların çıkması aynı zamanda kıyının çok da şekil değiştirmediğini gösteriyor. Tabii pagan kutsal yerlerinden günümüze olan süreklilik de ilginç bir konu, bu tür yerlerin başında Yuşa Tepesi geliyor. İstanbul her an sürprizler sunan muhteşem bir şehir.
- Benim elimde 3. Baskı var. Kitabınız hakkında geri dönüşler nasıl?
Şu an dördüncü baskı oldu ve çok olumlu dönüşler aldım. Asıl istediğim bir kent bilinci oluşmasında, kent tarihinin anlaşılmasının önemi. Bu kitabın da okuyucuda bir farkındalık yarattığına inanıyorum çünkü gerçekten de çok sağlam söylemlerle bana dönen okurlar var. Bir de ben sosyal medyada kendi adımla yer aldığım için bana ulaşması çok kolay; bezen geciksem de elimden geldiği kadar yanıt vermeye çalışıyorum, bu nedenle geri dönüşler daha da önem kazanıyor.
: Teşekkür ederim.
Erhan Altunay: Teşekkür ederim.
İstanbul'un Pagan Çağı
Erhan Altunay
Destek Yay.
S.: 152
Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R
*
Instagram: biyografivekitap
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış