Fyodor Dostoyevski'nin genç yaşında kaleme aldığı ikinci romanı: Öteki
Ergül Tosun

Eserlerinde her zaman, kaleme aldığı dönemin koşulları ile kendi iç dünyası arasında sıkışan karakterlerin buhranlarını tüm gerçekliği ile okuyucuya derinden hissettiren Dostoyevski, Öteki isimli romanında da, ana karakterin zihin dünyasında yaşadığı çatışmaların sosyal hayatına olumsuz yansımasını son derece etkileyici bir biçimde işlemiştir.

Psikolojik bağlamda karakterin kendi dünyasında yaşadığı o içsel hesaplaşmayı okuyucuya aktarırken; zihinde oluşan gerçeklik duygusu ise son derece keyif veriyor. Rus yazar Dostoyevski tarafından 1846'da yayınlanan roman eleştirilerin odağından kurtulamadı.

Bunun üzerine kitap üzerine tekrar çalışan yazar, romanı tefrika halinde 20 yıl sonra 1866'da yeniden yayınladı. Roman hakkında edebiyat eleştirmenlerinin yazdıklarını Dostoyevski pek ciddiye almamış.

Şu sözler Dostoyevski'ye ait; "İlk önce benim keşfettiğim ve ortaya koyduğum en büyük, en önemli tip. Edebiyata bu fikirden daha ciddi bir katkım olmadı."

Yazarın bu eseri her ne kadar diğer romanlarındaki başarıya ulaşamasa da, şizofreni hastası bir adamın dünyasını betimlerken, ben içerisinde benlerle tanışan bir adamın acınası haline şahit oluyorsunuz.

"BANA YAMALI BOHÇAYI ANIMSATIYOR"

Yazar, her ne kadar ileride başyapıtım olarak anılacak dese de, Öteki daha ziyade yazar ve okurlar tarafından eleştirilen bir roman olmuştur. Hatta dönemin yazarlarından olan Andrey Beliy’i Öteki ile ilgili şu acımasız eleştiriyi yapmış ve: “Öteki öznelerin, jestlerin ve sözel işlemlerin birbirine yapıştırılmasıyla bir yamalı bohçayı anımsatıyor.” demiştir. Fakat yazarın ilk eseri İnsancıklar’ın hemen ardından kaleme alıp yayımladığı bu eser, yalnızca talihsiz bir biçimde ilk eserin gölgesi altında kalmıştır.

Zamanla başka dillere çevrilmesi ve dünyada okunurluğunun artması ile de daha iyi anlaşılmıştır. Tüm bu olumsuz fikirlere rağmen Dostoyevski bundan neredeyse iki yüz yıl evvel kaleme aldığı bu eserinde, bir nevi günümüz modern insanının iç dünyasını büyük bir öngörü ile işlemiştir.

ÖTEKİ...

Romana konu olan ana karakter Bay Golyadkin, 9.dereceden memurdur. Aşağılık kompleksi ve sosyal fobisi ile boğuşurken Doktor Rutenşpits ile yaptığı bir görüşmeden sonra bu hislerin üzerine gitmeye karar verir.

Sosyalleşmek adına attığı ilk adımda ise hüsrana uğraması, Golyadkin’in içerisinde bulunduğu buhranın artık daha başka bir boyuta varmasına neden olmuştur.

Kariyer hayatı ve sosyal çevresinin içerisinde kayboldukça kendi zihin dünyasına çekilen karakter, orada bambaşka bir Golyadkin ile karşılaşır ve ruhunda duyduğu acı artık daha da dayanılmaz bir hal almıştır.

KİTAPTAN BAZI ALINTILAR

Yalnızca kendinden kaçmak istemiyor, bir daha geri dönmemek üzere ortadan kaybolmak istiyordu.”

"İmalı sözlerden hoşlanmam; iki yüzlülüğe de tenezzül etmem; iftiradan ve dedikodudan tiksinirim. Maskeyi sadece maskeli balolarda takarım, insanların arasında dolaşırken değil.”

“Bay Golyadkin, nefretin insana neler yaptırabileceğini, -onuru ve gururu için savaşan düşmanın ne kadar acımasız olabileceğini- edindiği tecrübeler sayesinde öğrenmemiş olsaydı,bütün olanları gerçekdışı bir hezeyan, hayal gücünün aniden düzenini yitirmesi, zihnin bulanıklaşması olarak değerlendirebilirdi.”

Kuş, avcısına kendi ayağıyla gider derler. Doğru ve bunu kabul ederim. Ama bu meselede avcı kim, kuş kim? Sorulması gereken soru budur beyler!”

“… çöplerin ve ıvır zıvırların ortasında, üç saat soğukta bekledikten sonra – Fransız bakan Villele’in, “Beklemeyi bilen amacına ulaşır.” Sözünü tekrarlıyordu. Bay Golyadkin bu sözü farklı konuyla ilgili bir kitapta okumştu ve söze son derece uygun düşen bir anda hatırlamıştı.