Susan Sontag'a göre yazar kime denir sorusu ışığında edebiyat üzerine düşünceler
Haber Merkezi

Susan Sontag, sıfatlara sığmayan bir kadın. Büyük bir düşünür, deneme yazarı, hikâyeci, eleştirmen. Fotoğraftan hastalığa, edebiyattan sinemaya ve siyasete, çok farklı konularda yetkin bir şekilde kalem oynatarak dünyaya yaklaşımımızı ve düşünme biçimlerimizi etkilemiş bir isim.

Sontag’ın ölümünden sonra çıkan derlemesi At the Same Time (Aynı Anda), daha önce yayınlanmamış denemelerine, incelemelerine ve konuşmalarına yer veriyor.

20. yüzyılın en önemli düşünür ve yazarlarından biriydi Susan Sontag... Roman ve öykülerinin ötesinde, hastalıktan fotoğrafa, siyasetten edebiyata geniş bir yelpazeye yayılan denemeleri ve eleştirel yazılarıyla çağının kültürel algısını biçimlendirdi.

Sontag burada estetikten, fotoğraftan, 11 Eylül’den, Amerika’dan ve Avrupa’dan bahsediyor ama en çarpıcı sözlerini edebiyat üzerine sarf ediyor. Alman Yayıncılar ve Kitapçılar Birliği Barış Ödülü konuşmasında edebiyatın sorgulayıcı ve muhalif yanını vurguluyor.

Edebiyatın gücü

Sontag; "Edebiyatın görevlerinden biri de dönemin hâkim inançlarına karşı sorular sormak, karşı görüşler biçimlendirmektir. Sanat muhalif olmadığı zaman bile sanat dalları zıtlaşmaya yönelir. Edebiyat, diyalogdur; hızlı tepki vermedir. Edebiyat, kültürler evrilip birbiriyle etkileşime girerken insanın canlı olana ve can çekişene karşı verdiği tepkinin tarihi olarak tanımlanabilir." diyor.

Yazar, dönemin hâkim inançlarını sorgularken insanın kendi inançlarını da yıkar, düşüncelerini değiştirir.

Sontag şöyle devam ediyor;

Tabuları yıkmak

"Yazarlar ayrılığımıza, farklılığımıza dair bu klişelerle savaşabilirler zira yazarlar efsaneleri sadece aktarmaz, yaratırlar da. Edebiyat sadece efsane değil, karşı-efsaneler de sunar; tıpkı hayatın karşı-tecrübeler sunması gibi düşündüğünüzü, hissettiğinizi ya da inandığınızı sandığınız şeyi yıkan tecrübeler."

Yazar kime denir

Yazar Sontag'a göre yazar kime denir sorusunun cevabı ise yazdıklarında gizli;

"Bence bir yazar, dikkatini dünyaya veren biridir. Bu, insanların kötülük kapasitelerini anlamaya, kavramaya, bu kapasiteyle bağlantı kurmaya çalışmak anlamına gelir; aynı zamanda da anladığı şey karşısında bozulmamak, yüzeyselleşip bir kiniğe dönüşmemek anlamına. Edebiyat bize dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlatır.

"Edebiyat özgürlüktüktür"

Edebiyat insana ahlak ilkeleri kazandırır ve dille, anlatıyla cisimlenen derin bir bilgi birikimi sunar. Edebiyat, biz olmayanlar, bizim olmayanlar için gözyaşı dökme becerimizi geliştirir, çalıştırır. Biz olmayan, bizim olmayanlarla yakınlık kuramazsak nasıl insanlar oluruz? En azından zaman zaman kendimizi affedemezsek nasıl insanlar oluruz? Öğrenemezsek nasıl insanlar oluruz? Affedemezsek? Olduğumuzdan başka biri olamazsak? Edebiyata, dünya edebiyatına erişebilmek ulusal kibir, eğitimsizlik, zorunlu dar kafalılık, budalaca öğretim, kusurlu kader ve talihsizlik hapishanesinden kaçmak demekti. Edebiyat, daha geniş bir hayata giriş pasaportuydu; yani özgürlük bölgesine. Edebiyat özgürlüktü. Özellikle de okumaya ve içe dönüklüğe böyle yoğun bir şekilde meydan okunan bir zamanda edebiyat özgürlüktür."