Tanzimat edebiyatındaki Batı özentisi ve buna karşılık özentiyi eleştiren yaklaşımlar
Ergül Tosun

Roman dediğimiz edebi tür Batı'dan ülkemize girmiştir. Romanın yaygınlaşmasıyla birlikte pek çok eser de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Bu eserler her ne kadar teknik açıdan zayıf olsa da işlediği konular itibarıyla tartışmaların da odağında oldu.

Bu tartışmaların en önemlisi ise Batı özentisi idi. Batılılar gibi konuşmak, onlar gibi giyinmek, yediklerini, içtiklerine özenmek edebiyatın da ana eksenini oluşturdu. Pek çok yazar bunu eleştiren eserler kaleme aldı ama en önemlisi ve bilineni kuşkusuz Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası kitabıdır.

Osmanlı devletinde 1839’dan sonra alaturka ve alafranga ifadeleri sıkça kullanılmaya başlar. Batı’yı yanlış anlama teması çokça işlenir. Ahmet Mithat Efendi’nin Felâtun Bey ile Rakım Efendi adlı romanında Batılı yaşamaya özenen Felâtun Bey tipiyle karşılaşırız.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Felâtun Bey ile Rakım Efendi adlı romanı, memlekette Tanzimat’la başlayan züppe ve köksüz insanla, memleket şartlarının yetiştirdiği hakiki münevver arasındaki farkı göstermek isteyen bir roman.

Osmanlı hayatının alafrangalaşmasında ailedeki modernleşme önemli ölçüde etkilidir. Osmanlı ailesindeki değişim olgusu toplum hayatını derinden etkiler. Tanzimat ailesi yapı olarak önemli değişim gösterir. Tanzimat dönemi yazarları, kahramanlarını hayatın her alanında Batılılaştırırlar.

Yaşayış tarzından, güzel sanatlara; tahsil ve terbiyeden, teknik vasıtalara kadar her hususta alafranga hayatın izlerini görürüz. Alafranga hayatın başkenti olarak da İstanbul yer alır. Bu kentin birçok Avrupa şehrinden daha gelişmiş olduğu fikri sık sık belirtilir.

Bu dönemde Batı’nın tesiri oldukça açık bir şekilde görülür. Batı’dan alınan yeni yaşayış tarzı, eğlence biçimlerinde, giyinişte, ev dekorasyonunda vb. kendisini gösterir. Ahmet Hamdi Tanpınar, bu değişmeyi şöyle anlatır...

"DEVLETİN GARBA AÇILIŞI..."

"Devletin garba bu şekilde kendisini açışı ile İstanbul’da hayat birden bire değişir. Başta, daha Mahmut II devrinde Avrupalılaşmağa başlayan saray, genç hükümdar ve nihayet hareketin asıl mürevvici olan Mustafa Reşid Paşa olmak üzere, Tanzimat ricâlinin muhitlerinde başlayan yenilikler yavaş yavaş halkın arasına sokulur. Yazın Tarabya’da, Büyükdere’de görülen ecnebi kıyafet ve âdetlerini Müslüman halk, artık sık sık gidip gelmeğe başladığı Beyoğlu’nda kışın daha yakından görür. Garp hayatının unsurları taklit ve moda sayesinde gündelik hayatımıza girerler. Beyoğlu’nda umuma açılmış Avrupavârî müesseseler, terziler, manifatura tüccarları, tuvalet eşyası ve mobilya satan dükkânlar, bilhassa Kırım harbinden sonra Müslüman halkın daha sık uğradığı yerler olur

Ziya Paşa

"AĞIZDAN AĞZA NAKLEDİLİYORDU"

"Devrin gazetelerinde görülen ilânlar, her gün Avrupa’dan yeni bir modanın girdiğini gösterir. Bugün Büyükdere’de kotra yarışı yapılıyor, ertesi günü İngiliz usulü mobilya satılıyor, daha başka bir seferinde, ecnebi bir kadının ‘piyano denen ve bizim kanuna benzeyen bir çalgıyı’ istenirse ‘haremlerde’ öğreteceği ilân ediliyordu. Türk ricâlinin de bulunduğu sefâret balolarının, süvarilerin havadisleri ağızdan ağıza naklediliyordu."

BATI'YA ÖZENMEK...

Tanzimat dönemi edebiyatının önemli aydınlarından olan Racaizade Mahmut Ekrem'in yazdığı Araba Sevdası romanı, yazarın Batılı anlamda verdiği ilk eser olma özelliğiyle öne çıkıyor. Roman, Batı'yı merkezine alan ve Batı'ya özentinin bir panoramasıdır.

Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası, kendi çağına tanıklık eden bir yazarın, roman aracılığıyla toplumsal bir eleştiriyi dile getirdiği en özgün örneklerden birisidir.İlk taslağının 1889’da yazıldığı tahmin edilen, 1896’da Servet-i Fünun’da tefrika edilen ve ardından 1898’de kitaplaştırılan Araba Sevdası, Tanzimat sonrası dönemde öne çıkan en önemli Türkçe romandır.

Sultan Abdülaziz döneminde geçen romanda, İstanbul’un mirasyedi çevrelerinde görülen alafranga züppe tipi abartılarak bir aşk hikâyesinin içine yerleştirilir.

ELEŞTİREL ROMAN

Bu eleştirel basımda, Araba Sevdası’nın orijinalinde yer alan resimlerin yanı sıra tefrika ile kitap arasındaki farklara, romanın kaynaklarını ve göndermelerini belirginleştiren metinlere, haritalara ve resimlere de yer verilmiştir.

Recaizade Mahmud Ekrem

NAMIK KEMAL İLE TANIŞIKLIĞI

Recaizade Mahmud Ekrem, 19. yüzyıl Osmanlı Dönemi Türk Edebiyatı’nın önde gelen isimlerindendi. 31 Ocak 1914’te hayata veda ettiğinde büyük bir cenaze töreni düzenlenmişti. Okullar tatil edildi. Onun hayatında dönüm noktası, Namık Kemal ile tanışmasıydı.

Tanışır tanışmaz Encümen-i Şuara’ya katıldı. Namık Kemal ile tanışmak, edebiyat dünyası ile tanışmak anlamını taşıyordu. Recaizade’nin ilk yazıları, Namık Kemal’in yönetiminde bulunan “Tasvir-i Efkar” gazetesinde yayınlandı.

Sayfa: 351

İLK ŞİİR KİTABI

Kemal, 1867’de Fransa’ya gittiğinde de gazetenin yönetimine geçti. Batı Edebiyatı’ndan çeviriler de yapan Ekrem, 1870’te “Afife Anjelik” adını verdiği ilk oyununu, 1871’de de “Nağme-i Seher” adını verdiği ilk şiir kitabını yayınladı…