Haber Merkezi

Hafta sonu sinema planı yapmak isteyenlere iyi haber...

Sımsıcak bir aile filmi vizyona girdi.

18 Aralık’ta gala gösterimi yapılan ve büyük beğeniyle karşılanan Akıldan Kalbe, sinema izleyicisine kavuşurken izleyiciden tam not alıyor.

YILDIZLARLA DOLU KADRO

Sezonun en iddialı filmlerinden biri olarak görücüye çıkan 'Akıldan Kalbe' oyuncu kadrosuyla da dikkat çekerken; Hande Soral, Batuhan Bayar, Şenay Gürler ve Kerem Alışık gibi birbirinden önemli oyuncular, beyaz perdede kendilerine hayran bırakıyor.

Sıcak bir aile filmi olarak dikkat çeken film, yıllar önce yapılan hatalar nedeniyle ailesi parçalanmış Sadık isimli babanın pişmanlığını ve yeniden bir araya geliş hikayesini anlatıyor.

DOKUNAKLI BİR AİLE FİLMİ

Sadık, 60'larının başında, İstanbul’un değişen ve gelişen bir mahallesinde yalnız başına yaşayan bir adamdır. Mahallesinde yaşanan kentsel ve toplumsal dönüşümden dertlidir.

Her gece evinin önünde tartışan bir çiftin seslerinden uykusuz kalsa da evini satmayı reddetmekte ve alışık olduğu düzeni korumaya çalışmaktadır.

Ancak bu düzen, hayatına aniden giren yeni kapı komşuları Defne ve annesi Lale ile bozulacaktır.

Sadık başta yer yer esprili, yer yer duygusal bir süreçle hayatına dokunmaya başlayan yeni komşularına karşı direnç gösterir. Ancak Defne ve Lale’nin sıcaklığı ve samimiyeti, onu yalnızlığını aşmaya ve özellikle Lale’ye yakınlaştıkça yeniden hayatı ve aşkı seçmeye iter.

Sadık, geçmişte yaptığı hatalar yüzünden eşi ve çocuklarıyla olan bağlarını kaybetmiş, yanlış seçimleri onu ailesinden koparmış ve bu nedenle kendini cezalandırır gibi içinde bulunduğu yalnızlığı seçmiştir. Lale ile giderek daha fazla yakınlaşır ve geçmişte kaybettiği mutluluğu yeniden bulmaya yaklaşır.

Bir yanda evini koruma arzusu, diğer yanda Lale ile uzaklarda yeni bir hayat kurma hayali arasında kalır. Bu seçim beraberinde Sadık’ın yalnız geçirdiği her anında aslında geçmişiyle hesaplaştığı, zihninin derinliklerinde kalmış pişmanlığı ile yüzleştiğini fark ettiği çok daha derin bir dramı ortaya çıkaracaktır.

Çünkü Sadık aslında bambaşka bir gerçekliğin içindedir. Hayalini kurduğu, yalnızlığının sonunda bittiği yeni hayata kavuşmak, geçmiş hatalarının affedilmesinden geçmektedir.

SADIK'IN HİKAYESİ

Sadık, 60'lı yaşlarda, İstanbul'un gelişen ve değişen bir mahallesinde yalnız yaşayan, alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı, dışarıdan sert, inatçı ve otoriter bir izlenim bırakan, ancak özünde mert ve insancıl bir adamdır.

Çok müşterisi olmasa da sahibi olduğu muhasebe bürosuna gidip gelerek günlerini geçirmektedir. Yalnızlığının ve içindeki derin boşluğun altında, geçmişten gelen büyük pişmanlıklar yatmaktadır.

Eşi ve çocuklarıyla olan bağlarını kaybetmiş, onu ailesinden koparan seçimleri yüzünden kendini cezalandırarak yalnızlığı seçmiştir. Ancak bu yalnızlık, hayatına aniden girecek olan yeni komşuları Defne ve annesi Lale sayesinde bozulacaktır. Lale ile kurduğu dostluk, Sadık’ı yeniden hayata dahil edecek, aynı zamanda geçmişteki pişmanlıklarıyla yüzleşip gerçek anlamda özgürleşmesini sağlayacaktır.

SADIK'IN RUHUNU İYİLEŞTİREN KIZ: DEFNE

Sadık’ın yeni komşusu, Lale’nin 30'lu yaşlarındaki kızıdır. Annesine düşkün ve onu koruyucu bir yapısı vardır. Defne, Sadık ile zaman zaman çatışsa da, annesi ile olan yakınlaşmasından rahatsız görünse de, Sadık’ın en zor anlarında onun yardımına koşan kişi olacaktır.

Lale, Sadık’ın ruhunu iyileştirirken, Defne de onun zaman zaman aldığı fiziksel yaraları saran kişidir. Sadık, evini satması için kurulan oyunda Defne’nin de bir payı olduğunu düşünecek. Ancak Defne’nin Sadık’ın mutluluğu için büyük fedakarlıkları göze aldığı ortaya çıkacaktır.

SADIK'IN KOMŞUSU LALE

Lale, 50’li yaşların sonlarında yaşına uygun bir güzelliğe sahip, sakin, bilge ve sıcak bir kadındır. Sadık’ın tam zıttı olarak hayatına giren Lale, onun yalnız ve sert görünüşünün altında yatan yumuşak kalbi ortaya çıkaracak etkendir. Lale’nin Sadık’a yaklaşımı, onun içsel yaralarını iyileştirmesine yardımcı olacaktır. Lale aslında Sadık’ın geçmişte kaybettiği ve pişmanlığının kaynağı olan başka bir hayatın aynasıdır.

RÜZGAR

Sadık’ın muhasebe bürosunda çalışanıdır. 20’li yaşların sonlarındadır. Sadık’ın işlerini yönetmekle sorumlu olsa da, disiplinsiz tavırları Sadık’ı sinirlendirmektedir. Mahalledeki değişimle birlikte, Rüzgar’ın davranışlarından Sadık şüphelenmeye başlayacaktır.

Sadık, Rüzgar’ın evini almak isteyen inşaat firması ile bir ortaklık içinde olduğunu keşfedecek, bunun etkisi ile evi veya Lale ile uzaklara gitmeyi seçmek arasında bir karara itilecektir. Halbuki Sadık’ın Rüzgar’la ilgili bilmedikleri, bildiklerinden fazladır.

FİLMİN YAPIMCI GÖRÜŞÜ

Filmimiz, çağımızın aile kavramına yönelik artan tehditlere karşı bir savunma niteliği taşıyor.

Aile kurumunu önemsizleştirme çabalarının, bireylerin hayatında nasıl onarılması zor yaralar açabileceğini ve bu yaraların, sevgi ve fedakârlıkla nasıl iyileştirilebileceğini güçlü bir şekilde anlatıyor.

Sadık’ın hikâyesi, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde aile bağlarının vazgeçilmez önemini yeniden hatırlatmayı amaçlıyor.

Aile kurumunun önemini yeniden vurgulayarak, bireyleri yalnızlaştırma ve aileyi çözülme noktasına getirme çabalarına güçlü bir duruş, karşı bir cevap olarak düşünebiliriz filmimizi.

Hep ailede yaşanan travmaların, ruhsal dağılmaların anlatıldığı bir atmosferde aslında ailesizliğin nasıl bir kırılma ve travmaya yol açtığı anlatılır. Ancak bu travmaları, aile üyelerinin bir araya gelerek iyileştirebilme gücünün yine ailenin içinde var olduğuna dair bir önermemiz var.

Başka türlü ifade etmek gerekirse: Bize anlatılan şey; ailenin bireylerin zihin dünyasını, kimliklerini inşa ederken tarumar ettiği. Aslında aileden ne kadar ayrılırsan o kadar bireyselleşeceğine dair bir önermeyle resim çiziliyor.

Oysa ailesini kaybetmek ya da bu süreçte yalnızlaşmanın insanın zihin dünyasında ve ruhsal ikliminde var olan travmanın ve fırtınanın neler olabileceğini anlattığımız ve bunun da tek iyileştirici, şifalandırıcı yönünün yeniden o sevgiyi, kaybettiği şeyi bulmasıyla mümkün olabileceğini bir aile üzerinden anlatıyoruz. Bu sorunu yaşamış bir baba üzerinden anlatıyoruz…

Aslında bu sorunu yaşayan binlerce ailenin üzerinden biz sadece Sadık’ın resmini çekerek anlatıyoruz.

Film, aile bağlarının zayıfladığı, bireylerin yalnızlaştığı ve toplumun temellerini oluşturan aile yapısının tehdit altında olduğu bu çağda, izleyiciyi kendi ailelerine ve ilişkilerine yeniden bakmaya davet ediyor.

Aile, sadece bireylerin sığınağı değil, kendini inşa ettiği, keşfettiği bir yerdir ve topluma bu keşifle çıkar. Ama bize dayatılan şey; “ailenden ayrıştığın kadar özgürsün.” Sadık’ın hikayesi aslında dünyadaki bir çok ailenin ortak paydası. Bu filmi izlediğinizde neden aile olmamız gerektiği, neden aileyi korumamız gerektiğine dair güçlü bir hatırlatma vadediyoruz.

FİLMİN SORDURDUĞU SORULAR

Film birçok soru sorduruyor. Zaten en büyük sorumuzu da filmimizin önermesinde veriyoruz:

-Ailen İçin Neleri Göze Alırsın?

Bu temel soru, içeriğinde başka soruları da barındırıyor.

-Hangi fedakârlıklar aileyi bir arada tutar?

-Anne babanın evlatlarına borcu- ya da tam tersinden- çocukların anne babalarına olan borcu nerede başlar, nerede biter?

-Ailenin geçmişte yaşanan hayal kırıklıkları ve travmalara rağmen birbirini affedebilmesi,

iyileşmesi mümkün müdür?

-Arada kırgınlıklar ve mesafeler olunca aile üyeleri arasındaki bağlar koparılabilir mi?

"PİŞMANLIK BİR YÜZLEŞME ÇAĞRISIDIR"

Aslında seyirciye sorulan ve onu filmin içerisine davet ettiğimiz sorular bunlar. İzleyiciyi kendi yaşamlarında aynı soruyu sormaya teşvik ediyoruz ve cevabını filmin çıkışında kendi kendine vermesini bekliyoruz.

Mesela filmde değindiğimiz önemli temalardan biri affetmek ve fedakârlık… Aslında fedakârlığı kim yapar? Özür dileyen mi affeden mi?

Film bu sorularla izleyiciyi yüzleştirirken, affetmenin bazen en büyük fedakârlık olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda, affetmenin iki tarafı da dönüştürdüğü, hatta özgürleştirdiği bir hikâye anlatıyor.

Pişmanlık, geçmişte yapılan hataların insanın ruhunda bıraktığı izdir. Sadık’ın hikayesi, pişmanlığın sadece bir yük olmadığını, aynı zamanda insanı değiştirebilecek ve dönüştürebilecek bir fırsat olduğunu düşündürecek izleyiciye. Çünkü pişmanlığın ıstırabını duyan kişi hatalarını telafi etme çabasına girer ve bu hataları telafi etmek sevgi ve eylemle mümkündür…

*Pişmanlık Bir Yüzleşme Çağrısıdır…

*Hataların Telafisi Sevgi ve Eylemle Mümkündür… Telafi; hataları silmek değil, onların

üstüne iyileştirici bir hikâye yazmaktır…

Bizim hikâyemiz; aile bağlarının iyileştirici gücüne dair bir hikâye…