9 aylık bebek anne karnında neden ölür?

Öncelikle hamile kadınların gönlü ferah olsun, anne karnında bebek ölümlerine çok sık rastlanmıyor. Bin bebekten sadece 5"i doğmadan ölüyor. Onların da yarıdan fazlası ilk aylarda... “9 aylık bebek ölümü çok nadirdir” diyen Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. İbrahim Sözen, bu tip vakaların "bebeğe, anneye ve plasentaya" bağlı üç ana sebepten kaynaklanabileceğini söylüyor. “Kordon düğümlenmesi plasentadan kaynaklanıyor. Bunun dışında bebekte bir anomali olabilir, sözgelimi bir kalp sorunu. Ya da anneden kaynaklı bir sebep olabilir, söz gelimi yüksek tansiyon gibi” diyen Sözen"in hamile kadınlara önerisi, hamilelik öncesinde ve hamilelik döneminde gerekli tıbbi tetkikleri yaptırmaları... Bu tetkikler, beklenmedik pek çok soruna çözüm getirebilir. Zira onbin bebekten 6"sının ölümüne neden olan kordon düğümlenmesinin çaresi yok. Ama diğerlerinin var...

Kısacası, anne adayları, ne normal hayatlarından taviz verip inzivaya çekilmeli ne de panik içinde yaşamalı... Tek yapacakları doktorların uyarılarını dikkate almaları...

HAMİLE KALMADAN 2 AY ÖNCE FOLİK ASİT ALIMINA BAŞLANMALI
Hocam dün Seren Serengil"in bebeğinin ölümüne neden olduğu söylenen "kordon düğümlenmesi" üzerine konuşmuştuk. Peki ya diğer nedenler?

Anne karnında bebek ölümünün üç ana nedeni var. Birincisi bebeğe, ikincisi plasentaya, üçüncüsü de anneye ait nedenler. Bebeğe ait nedenlerin başında, bebeğin majör bir doğumsal anomalisi olması geliyor...

Yani...
Bebeğin herhangi bir sendromla örneğin kalpte bir doğumsal kapakçık anomalisi olabilir, hidrosefali dediğimiz beyinde su birikmesi olabilir...

Biraz açabilir misiniz?
Beyin boşluklarında beyin omurilik sıvısının normalden fazla basınçla birikmesidir hidrosefali. Bebekte zeka geriliğine sebep olabilir. Bunun dışında bebeğe bağlı olarak down sendromu ve benzer kromozomal bozukluklar olabilir. Bu doğumsal anomalilerden en sık görülenlerden biri "spina bifida" adını verdiğimiz bir bozukluk.

Hocam kısaca açıklayabilir miyiz bu hastalığı?
Sırtta, omurga üzerinde derinin bir bölümü tam kapanmıyor. Ve küçük bir açıklık kalıyor. Dairesel bir açıklık, bir delik... Ve bu delikten dışarıya omurliliğin bir kısmı fıtıklaşarak çıkıyor. Bu bebeklerin bir kısmı anne karnında ölüyor. Ki bu oluşmasın diye anne adaylarına hamile kalmadan 2-3 ay önce günde 400 mikrogram folik asit alımına başlamalarını öneriyoruz. Gerçekten oluşum riskini azaltıyor.

Bu bozukluklar önlenemiyor mu peki?
Bütün bu bahsettiğimiz yapısal anomoliler arasında spina bifida önlenebilir bir bozukluk. 1999"da Amerika"da yayınlanan bir çalışmada tüm bebek ölümlerinin üçte birinin bu yapısal anomalilerden kaynaklandığı bulundu. Bunlar içinde down sendromu ve benzer kromozom bozuklukları gebeliğin 11. ve 14. haftaları arasında yaptığımız ikili test ve ense kalınlığı ölçümü sayesinde ortaya çıkarılabilmekte. Bu testlerde yüksek risk taşıdığı ortaya çıkan anne adaylarına amniosentez yapılmasını öneriyoruz. Burada bebeğin kesesinden, yani çevresindeki sudan alınan çok küçük bir örnek kromozomlar açısından inceleniyor ve ciddi bir kromozom bozukluğu varsa bu yüzde 100 olarak ortaya çıkartılabiliyor. Bu da anne ve baba adaylarına hamileliği sonlandırma seçeneği sunuyor. Bu bahsettiklerimiz yapısal anormallikler. Bebeğe ait nedenler arasında ikinci sırada bebeğin anne karnı içinde geçirdiği enfeksiyonlar yer alıyor. Bunlar da bebek ölümlerine neden olabiliyor. Yine birçok çalışma var bu konuda. Anne karnında ölü doğan bebeklerin yaklaşık yüzde 6"sının enfeksiyon nedeniyle öldüğü düşünülüyor.

FRENGİ MİKROBU DA BEBEĞİN ÖLMESİNE NEDEN OLABİLİYOR
Ne tür enfeksiyonlar olabilir bunlar peki?
En önemli nedenlerden biri cinsel yolla bulaşan frengidir. Kızamıkçık, su çiceği, CMV dediğimiz bir virüs ile Parvo Virüs B19 ve bir de Listeriosis...

Bu tür virüsler mesela frengi ne yapıyor da bebeği öldürüyor?
Her türlü enfeksiyon bebekte kalp atışlarını durduracak bir patolojiyi yaratabiliyor. Her türlü enfeksiyonda bebeğin kan akımının geldiği plasentasının içindeki damarlar, yani bebeğin beslendiği damarlar artık bebeğe gereken kan akımını götüremeyecek kadar harap oluyorlar. Bütün ölü doğumların yüzde 25 ila 40"ı ise fetal, yani bebeğe bağlı nedenlerden oluyor.

Kan uyuşmazlığı nasıl oluyor?
Kan uyuşmazlığı da bebeğin ölümüne neden olur mu?
Kan uyuşmazlığı da bir fetal nedendir. Kan uyuşmazlığına bağlı fetal hidrops söz konusu olabilir. Burada temel patoloji kan grubu Rh negatif olan kadın ile kan grubu Rh pozitif olan babanın çocuğunun kanı eğer RH pozitif olarak gelişmişse gebelik süresince çocuğun kanı annenin kanına geçecektir ve annenin kanı çocuğun Rh pozitif olan kanına karşı antikor geliştirecektir.

Antikor nedir?
Bağışıklık sistemimizin vücuda giren yabancı hücreleri ortadan kaldırmak için ürettiği savaşçı hücrelerdir. Normalde bizi korumak için düzenlenmiş bir sistem. Ancak bu durumda ilk gebelikte değil ama ikinci gebelikte oluşmuş olan bu antikorlar Rh pozitif olan bebeğin kan hücrelerine onları yabancı olarak algılayarak hücüm ederler. Ve bebeğin kansız kalmasına yol açarlar. Bu da bebeğin ölmesine kadar gidebilecek bir dizi soruna yol açar.

O zaman ne yapmak lazım?
Bu riski ortadan kaldırmak için Rh negatif kana sahip olan anne adaylarına gebeliğin 28. haftasında rhogam enjeksiyonu yapıyoruz. Doğumdan sonra da bebeğin kanı Rh pozitifse bu enjeksiyonu doğumu izleyen ilk 48 saat içinde tekrarlıyoruz. Böylelikle anennin kanında yukarda sözü edilen yabancı hücrelere saldırmayı amaçlayan antikor üretimini durdurmuş oluyoruz.

Kan uyuşmazlığı sık görülür mü?
Tabii... Ama düzenli kontrol yaptıran hamilelerde önünü alabiliyoruz.

Hamilelik boyunca tansiyon, 14"e 9"un altında olmalıdır
Peki plasentaya ait anormallikler nedeniyle olan ölü doğumlar...
Bunlar da ölü doğumların yaklaşık yüzde 25 ila 35"ini oluşturmakta. Burada da birinci neden plasentanın yapıştığı rahim duvarından erken ayrılmasıdır. Bu, en sık görülen anne karnı içinde ölüm nedenidir. Yani plasentanın yapıştığı rahim duvarından erken ayrılması... Bütün ölü doğumların yüzde 14"ü bu nedenledir. Plasentanın ayrılmasının en büyük nedenlerinden biri de kontrol edilememiş yüksek tansiyondur. Bununla beraber halk arasında gebelik zehirlenmesi olarak bilinen pre-eklapmsi de önemli bir neden. Burada da yüksek tansiyona eşlik eden bütün vücudun ödemle şişmesi ve idrarda protein çıkması sözkonusu. Normalde, proteinin idrarda hiç olmaması gerekir.

Yüksek tansiyondan kastınız nedir?
Tabii ki normali 12"ye 8 civarıdır... Ama 14"e 9"un üstü bizim için ciddi riskler içermektedir. Tansiyon ve sadece bacakları değil elleri ve yüzü de şişmiş gebe kadınlarda, bir de idrarda protein bulunuyorsa biz pre-eklampsi teşhisi koyuyoruz. Ve kadını hemen doğuma alıyoruz. Çünkü bu kadınlarda plasentadaki damarların pıhtılarla tıkanması ve bebeğe giden kan akımının ciddi miktarda azalması söz konusudur. Bir diğer mekanizma da yine plasentada bebeğe kan götüren damarların ciddi şekilde vazospazm dediğimiz, damarların spazm şeklinde kasılarak daralması söz konusudur. Bu iki mekanizma sonucunda da bebeğin kan ve oksijen almasındaki azalma bebeği ölüme kadar götürebilir. Bu nedenle özellikle hamileliğin son haftalarındaki pre-eklampsi hamileliğin son haftalarının hastalığıdır, gebe kadınların tansiyonları çok sık ve dikkatli bir şekilde ölçülmelidir. Bu yüzden hamile kadınların bacakta beklenen doğal ödem ve şişliklerin dışında elinde ve yüzlerinde aşırı bir şişme olup olmadığına dikkat edilmelidir. En ufak bir şüphe varsa idrarda protein ve diğer birtakım kan testleriyle pre-eklampsi var mı, yok mu diye bakılmalıdır. Bu gebeliğin en önemli hastalığıdır.

Ölü doğumların yüzde 5"ine ise, anne ile plasenta arasındaki damarlardaki kanama da neden olabilir. Bu da daha çok annenin ciddi bir fiziksel travma geçirmesi nedeniyle olabilir. Örneğin kadın bir darbe aldı ya da düştü diyelim. Bunun gibi fiziksel travmalarda da, kanama sonucu bebeğe yeteri kadar oksijen gitmeyince ölümler söz konusu olabilir.

DİYABETE DİKKAT!
Peki ya anneye bağlı nedenler?
Bunlarda en önemli üç neden bir diyabet, iki yüksek tansiyon, üç antifosfolipit sendromu. Annede yüksek tansiyon ve diyabet bütün ölü doğumların yüzde 5 ila 8"inden sorumludur. Bu nedenle annenin tansiyonu tüm gebelik boyunca yakından izlenilmeli. Ve tansiyon normal sınırlarda, yani büyük 14"ü, küçük 9"u geçmeyecek şekilde olmalıdır. Diyabet konusunda da iki şey söz konusu. Zaten diyabeti olan kadınların hamile kalmaları durumunda hamilelik boyunca bebek açısından bir risk var. Onlar zaten takip edilmeli. İkincisi de geçmişte diyabeti olmayan ama hamilelik sırasında diyabeti ortaya çıkan kadınlar var... Bunların ortaya çıkartılması için de hamileliğin 26 ila 28"inci haftalarında şeker yükleme testi yapılmalı. Hamileliğe bağlı gelişen bir diyabet var mı anlamak için. Eğer çıkarsa önce diyetle eğer kontrol altına alınamıyorsa ilaç yardımıyla kan şekeri düzeylerinin kabul edilebilir sınırlarda olmasına özen gösterilmeli.

Şeker ne düzeyde olmalı?
Bu da açlık kan şekerinin 95"in altında, yemeklerden iki saat sonraki tokluk kan şekerinin de 120"nin altında olmasıyla sağlanabilir. Anneye bağlı bir üçüncü neden de antifosfolipit sendromudur. Bu sendromda annede doğuştan varolan birtakım yukarda da bahsettiğimiz antikorlar söz konusudur. Bu antikorlar plasenta damarlarına hücum ederek, bu damarlarda harabiyete ve dolayısıyla plasentada enfaktüse yani kansızlıktan kaynaklanan doku ölümüne neden olurlar. Bu daha çok tekrarlayan düşükleri olan anne adaylarında gözlenen bir durumdur. Çok basit kan testleriyle teşhis koymak mümkündür. Bu teşhise sahip kadınlar gebelikleri boyunca aspirin veya heparin gibi kan sulandırıcı tedaviye ihtiyaç duyarlar.

Devlet kanser ilacının parasını ödemeyecek
Maliye Bakanlığı 2006 Yılı Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği"nde yaptığı değişiklikle, 35 kalem ilacı daha geri ödeme listesinden çıkardı. Böylece ödeme listesinden çıkarılan ilaç sayısı 141"e yükseldi. Listeden çıkarılan ilaçlar arasında, kemo terapi sırasında kanserli hastaya vücut savunmasını korumak için verilen “Nupogen” isimli ilaç ile görüntüleme yöntemlerinde kullanılan, tomografi ve MR çekilirken verilen “Ultravist” ve pek çok vitamin de var.

BU İLACIN FAZLA ALTERNATİFİ YOK
Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Altan Ayaz, “Bu ilaç kullanılmazsa vücut savunmasız kalır. Hastayı enfeksiyondan ölüme terk etmek demektir bu. Buna benzer başka ilaçlar var ama bunun gibi iyi değiller. Piyasada fazla alternatifi yok” diyerek karara karşı çıktı. Tüm Eczacı İşverenler Sendikası Başkanı Nurten Saydan ise, “Bu listeler hazırlanırken eczacı ve doktorların da görüşlerinin alınması, uygulamada bu tip sorunların yaşanmasını en aza indirecektir” dedi.

DİYET ŞARTLI OBEZİTE İLACI
Son değişiklikle 99 kalem ilaç da listeye eklendi. Bedeli ödenecek ilaçlar listesinde 79 kalem ilaç ise yeniden düzenlendi. Yeni düzenlemeye göre, obezite tedavisinde kullanılan “orlistat” ve “sibutramin” etken maddeli ilaçlar, 3 ay süreli sağlık kurulu raporuna dayanılarak yazılabilecek. Raporun fotokopisi reçeteye eklenecek ve şu koşullar aranacak:

* Daha önce 4 ardışık hafta boyunca yalnızca diyetle en az 2.5 kilogramlık bir kilo kaybı olacak,

* Obez hastalarda vücut kitle indeksi 40 kg/metrekareden büyük ya da eşit olacak,

* Bu grup ilaçlardan aynı anda sadece biri kullanılacak.

İlk 3 ay süresince hastaların kontrolü her ay yapılırken, ilaçlar birer aylık verilecek.

12 haftalık tedavi sonunda hastanın başlangıçtaki vücut ağırlığının en az yüzde 5"ini kaybetmesi halinde tedavinin devamına karar verilirse, yeni bir rapor daha düzenlenerek tedavi 3"er aylık sürelerle uzatılabilecek. 12 hafta sonunda vücut ağırlığının en az yüzde 5"inin kaybedilmemesi halinde tedavi kesilecek. Daha önce geri ödeme listesinden çıkarılan Reductil ve Xenical adlı ilaçlar bu koşullar dahilinde yeniden ödenecek.

ÇOCUK ŞURUBU LİSTEYE ALINDI
Çocuklarda üst solunum yolları dekonjestanı olarak kullanılan şuruplar “balgam söktürücü gibi algılanarak” 4 Temmuz tarihli genelgeyle geri ödeme kapsamından çıkarılmıştı. Ancak son düzenlemeyle tekrar listeye alındı. Hepatit-B hastalarından karaciğer nakli olanlarda enfeksiyona karşı kullanılan Hepatit B immunglobulin de belirli dozlarda geri ödenecek. Psikiyatrik hastalarda kullanımı onaylı sara ilaçları, bu tanılarda psikiyatri uzmanlarınca reçete edilebilecek. Bu ilaç, psikiyatri uzmanın da yer aldığı kurul raporu bulunması halinde ise tüm hekimler tarafından yazılabilecek.

LİSTEDEN ÇIKARILAN İLAÇLAR:
Bemiks-C, Benexol, Betadine Gargara, Bevitin-C, Biokadin Gargara, C-Plan, Dapta-12 Damla, Ephynal Amp, Ester-Vit, Heksoral Gargara, Hekzoton Gargara, Kombevit-C, Mefoxin, Natabec, Neupogen, Pariet, Polivit-C, Polybion Amp, Redoxon Junior çiğneme tablet, Reminyl, Seralin, Sermion, Tonodex Şurup, Ultravist, Univıt Şurup.

Voltaren"de felç riski
İngiltere'deki New Castle Üniversitesi araştırmacıları dünyada en çok kullanılan ağrı kesici ilaçlardan biri olan Voltaren"in kalp krizi ve felce neden olabileceğini öne sürdü. Amerikan Tıp Birliği Dergisi"nde de (Journal of American Medical Association) yayımlanan araştırmada bilimadamları, ağrı kesici kullanan 1,5 milyon insanın kayıtlarını inceledi. Voltaren"in içinde bulunan "dicolfenac"adlı etken maddenin kalp krizi ve felç riskini yüzde 40"lara varan oranda artırabileceği sonucuna varıldı. Bilim adamları kalp hastalıkları riski taşıyanları özellikle uyarıyor.

Kaynak: Journal of American Medical Journal

Yeşil çay kalbe faydalı
Yeşil çayın kalp hastalıklarına karşı önleyici özelliği olup olmadığı son birkaç yıldır sürekli tartışılıyor. ABD"nin tıp otoritesi FDA, geçen aylarda yayınladığı bir raporda, bu moda içeceğin sanılanın aksine kalbe hiçbir yararı olmadığını açıklamıştı. Ancak buna cevap Japon bilim adamlarından geldi. Japonya"daki Tohoku Üniversitesi uzmanlarının Amerikan Tıp Kurumu Dergisi"nde yayınlanan araştırmasına göre ise, günde 5 veya daha fazla fincan yeşil çay içmenin kalp krizine karşı koruduğu iddia edildi. Japon uzmanların 40 bin 530 yetişkinin üzerinde yaptığı araştırmaya göre, günde 5 bardak ve daha fazla yeşil çay içmek kalp hastalıklarından ölme riskini erkeklerde yüzde 26, kadınlarda ise yüzde 31 oranında azaltıyor. n Kaynak: BBC

Kanserde "umut koşusu"
Kanada Büyükelçiliği ve Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu"nun işbirliğiyle 1994"ten bu yana düzenlenen “Terry Fox Umut Koşusu” 17 Eylül"de İTÜ Ayazağa kampüsünde yapılacak. Etkinliğe katılım için kayıt saat 11"de başlayacak. Saat 12"de ise kampüs çevresinde 8 km yardım koşusu yapılacak. Kanadalı Terry Fox, 1977 yılında henüz 18 yaşındayken Fox kemik kanserine yakalandı. Kanser araştırmalarına destek amacıyla koşmaya karar veren Fox, ilk kez 12 Nisan 1980"de “Umut Koşusu”na başladı. Fox o sırada hastalığı nedeniyle bir bacağını kaybetmişti. Buna rağmen 143 gün boyunca günde 42 km koşmayı başardı. 1981"de ölümünden sonra bir efsaneye dönüşen Fox anısına birçok ülkede umut koşusu düzenleniyor ve sağlanan gelir kanser araştırmalarına harcanıyor.