
Yetişkinler, çocuğa hayatını yeni doğan bir kardeşle paylaşmak zorunda olduğunu söylediklerinde, onun bu olayı bir peri masalı gibi yaşamayacağını anlamazlar. Kıskançlık duygusunun yerleşmesi doğaldır. Yeni gelenden kurtulmak istemesi çocuğun kötü kalpli olduğunu göstermez, bu onun için hayatta kalabilme sorunudur. Doğumunda son derece savunmasız olması nedeniyle insan yavrusu yetişkine yaşamsal bir gereksinim duyar. Çok kısa süre içinde kendilerine yetebilecek duruma gelen hayvan yavrularının aksine, insan yavrusu kendisiyle ilgilenilmez, yalnız ve bakımsız kalırsa birkaç gün içine ölür gider. Bu büyük bağımlılık duygusunu bebek çok erken hisseder. Yetişkini sahiplenir, çünkü mutlak bir gereksinimi olduğunu bilir ve onu henüz kendisinden ayırt edemez. Bu vazgeçilmez sevgi nesnesini elinden almaya gelen ya da paylaşmaya çalışan kim olursa olsun, tehlike olarak görecektir.
"Kardeşini sevmediğin için utanmıyor musun? Sen, kötü bir çocuksun. Kardeşin olduğu için mutlu olmalısın" gibi cümleler gerçekten yıkıcıdır. Çocuğa bebeği sevmeme hakkına sahip olduğunu, bebeğe zarar vermesine engel olacaklarını, kendisini sevdikleri gibi onu da seveceklerini açıklamak, çoğu vakada durumu dramatik olmaktan çıkarır.
Üstelik kıskançlık zaten çok acı verir. Ötekinden daha az sevilme ve dışlanma duygusu son derece sancılıdır. Bebeğin doğumu sırasında büyük kardeş kendini birden tehlikede hisseder. Ve anne-babasının dikkatini çekmek için bebeksi davranışlarda bulunabilir. Ya da tam tersi "bebek" olunamıyorsa, "bebeğe sahip olmayı" deneyebilir. Bu takdirde de anne-babayla özdeşleşmeye çalışır, bebekle ilgilenir, ağladığında yanına gitmezse anneye kızar. Oysa bebekliğe dönmek de, yetişkin gibi davranmaya çalışmak da anne-baba tarafından bir yardım çağrısı olarak algılanmalıdır. Büyük kardeş eski konumuna dönmeyi umar; bu, artık bebek olmayan, ama henüz yetişkin de sayılmayan bir çocuğun konumudur.
AYRIM YAPMAYALIM TAKINTISI
Öte yandan günümüzde, ana-babaların ağabey ya da ablanın isteği üzerine bir çocuk yaptıklarını sıkça duyuyoruz; oysa bu doğum kararını almanın büyük çocuğa düşmediği açıktır. Çocukları ilgilendirmeyen şeyler, almalarına izin verilmemesi gereken kararlar vardır. Bir çocuğa, "Erkek kardeş mi, yoksa kız kardeş mi istersin?" diye sorarsak onu çok zor bir duruma düşürmüş oluruz.
Önemli bir husus daha: "Aman, kardeşler arasında ayırım yapmayalım" takıntısı, çocukların kıskançlık duygularını artırmaktan başka bir işe yaramaz. Üstelik kıskançlık, bireyi yapılandıran doğal bir duygudur. Hatta hayatın bir parçasıdır ve bazen kimin kimi kıskandığı hiç belli olmaz. Büyükler küçükleri kıskanır. Küçükler de -daha az akla gelse de-büyükleri. Küçük ayakta doğru dürüst duramazken ötekinin koştuğunu, yürümeye yeni başladığı sırada ötekinin ağaçlara tırmandığını, kendisi kızların yüzüne kızarmadan bakamazken onun kız tavladığını görmek hiç de kolay değildir.
Kaynak: "Freud'a Ne Yaptık da Çocuklarımız Böyle Oldu?" - Catherine Mathelin
Sadece kendiniz için doğurun!
Her gün en az bir-iki kişi; "İkinci çocuk ne zaman geliyor?" diye soruyor. Ve inanın net bir cevap veremiyorum. Çünkü kardeşlik bağının güzelliğini bilmekle birlikte, herkesin ille de bir kardeşi olması gerektiğine inanmıyorum. "Yavrumun da bir kardeşi olsun, bu dünyada yalnız kalmasın" diyerek çocuk doğuramam. Herkesin bir kardeşi olmak zorunda değil! Kimse, kardeşi var diye yalnızlığından falan da kurtulamıyor ne yazık ki... Anne-baba gerçekten istiyorsa, maddi-manevi imkanları da yetiyorsa, olmalı bütün çocuklar... Yoksa ikinci çocuğa ne diyeceksiniz; "Aslında seni doğurmayacaktık ama ablanın-abinin bir kardeşi olmalı diye düşündük." Haksızlık bu! Herkes kendisi için dünyaya gelmeli ve dünyaya geldiyse de sevgi de, emek de o çocuğa özel olmalı. Hepimiz biriciğiz, tek ve özeliz çünkü. Ve bunu, ta en başından anne ve babamızın bize hissettirmesine ihtiyacımız var. İşte, tam da bu nedenle, çocuklar anne ve babayla birebir zaman geçirmek ihtiyacındalar... Tabii, eşlerin çocuktan sonra baş başa zaman geçirmeleri de çok önemli. Bizler çocuktan sonra çift olmayı genellikle rafa kaldırıyoruz, eh şartlar da zorluyor. Sonra, ilişki rafa kalkınca, bunun getirdiği olumsuzluklar ister istemez çocuğa da yansıyor. Uzun lafın kısası, hayatta her ne yapıyorsanız, önce kendiniz için yapacaksınız. Yoksa çocuklar da yemiyor bizim dümen kırmalarımızı, hatta en çok da onlar yemiyor. Doğuracaksanız da, önce kendiniz için... Böylece, verdiğiniz kararların da duygularınızın da sorumluluğunu üstlenme şansınız olur ve bu ailedeki herkes için harika...
ANNEYİ KAYIRAN KÖŞE
Kavganın seyircisi de hakemi de olmayın!
Anne-babanIn kendi önceliklerini ön planda tutmaktaki ısrarcı tutumları çocukların rekabet duygularını artırıp, kıskançlığı tırmandırır. Ebeveynlerin ilişkileri sağlam değilse, kardeşler birbirleriyle daha çok çatışma yaşar ve bu rekabete dönüşebilir. Çocukların yaşına göre gereksinim duydukları ilgi de değişir. Çocuklara gösterilen ilgi eşitlik ilkesi yerine, denklik ilkesine göre değerlendirilmelidir. Çocukların bireysel gereksinimlerini iyi gören ve değerlendiren, yaşlarının gerektirdiği ilgiyi onlara verebilen anne-babalar, kardeşler arası çekişmenin çatışmaya dönüşmesini engelleyebilir. Anne-babaların büyük çocuktan küçüğe örnek olmasını isteyen tutumları, çocukları birbirleriyle karşılaştırmaları kıskançlığı artırır. Karşılaştırılan çocuk kendini önemsiz, ikinci plana atılmış gibi hissedebilir ve bu durumdan kardeşini sorumlu tutar