Selen Kaldırım / @selenkaldrm
Selam olsun üzerimizden uçan güvercinlere! Selam olsun Leyli gecelerine; Süryani Cemiyeti'ne! Kilise çanlarının Ezan sesine karıştığı Mezopotamya semalarına geldik. Mardin'deyiz!
Abbala denen bağlantılı dar sokakları, kemer tavanları ve taşın dile geldiği sarı Mezopotamya Uygarlığı... Pek bir hoş bulduk! Peki şaşırtan sürprize ne demeli? Mardin Kapı'nın Diyarbakır'da olduğu... Diyarbakır'da ise Mardin Kapı var; şehre gelen/karşılanan gibi düşünün...
İlk izlenimimden bahsedeyim. Kente özgü tarihi evlerin, dar sokaklarının ardından başınızı nereye çevirseniz bir ‘medeniyet’ manzarası söz konusu. Bizler medeniyeti popüler metropollerde arıyoruz. Medeniyetler şehri yakıştırmasının hakkını veriyor Mardin. Şöyle bir sokağa çıkıp yürürseniz, kulağınıza farklı dillerde konuşan insanların sesi, gözünüze ise bir yanda cami hocası, bir yanda haçlı kolyesiyle gezen bir papa takılıyor. Mardin Mardin... Seni öve öve bitiremeyeceğim.
ULAŞIM: GEZMEK İÇİN ARAÇ ŞART
Mardin'e nasıl gidersiniz? İstanbul-Mardin arası uçak yolculuğu iki saate yakın sürüyor. Bilet fiyatları diğer şehirlere göre biraz daha pahalı. Otobüs ile de uzun bir kara yolculuğu tercih edebilirsiniz. Toplu taşıma ile şehir merkezine ulaşım ise çok kolay. Havalimanının çıkışında bekleyen Kızıltepe minibüslerine binip 4-5 TL ücret ödeyerek şehir merkezine ulaşım sağlayabilirsiniz. Taksi ile şehir merkezine ulaşım ise yaklaşık 50 TL. Havalimanı'ndan 1'inci Cadde'ye olan mesafe kısa. Lakin bana sorarsanız Deyrunzafaran, Mor Gabriel gibi asıl ziyaret edilmesi gereken manastırlar için araba kiralamanız en mantıklısı olur. Çünkü Midyat'a giderken de minimum 1 saat yolunuz var.
MARDİN'İ YENİLEŞTİRMEYİN, BU ŞEHRE BİNA YAKIŞMIYOR
Şehre geldiğinizde önce yenileşen bir şehir göreceksiniz . Gözünüz o sarı taşlarla örtülü eski bir ‘Mardin’ arayacak ama bulamayacaksınız. İşte tam olarak şuanda bulunduğunuz yer Yeni Mardin; Dam üstünde insanlar, taş evler, tarihi medreseler ve gözünüzün aradığı her şey Eski Mardin’de. Yani yola devam ediyor, 15 dakika sonra beklediğiniz görüntüye kavuşuyorsunuz. Keşke yeni yapılan evler de Mardin mimarisi gözetilerek yapılsa; koca koca siteler, kat kat binalar Mardin'e hiç yakışmıyor.
MARDİN'DE GÜNLÜK HAYAT GEÇ BAŞLIYOR
Bu arada dikkatimi çeken bir diğer şey Mardin'de hayat biraz geç başlıyor; normalde 7 olan kahvaltı saati otelde saat 8:30'u buluyor; dükkanlar saat 10'da kepengleri açıyor. Pazar günü ise bir nevi tatil günü; hafta sonu sabah vakitleri hayat belirtisi göremezsiniz...
MEDENİYET ABİDESİ: DÜNYA BİRAZ MARDİNLİLEŞMELİ
Koskoca dünyanın ufacık bir mahallesinde bile bir arada yaşayamayan ayrılıkçı kültürleri, Mardin’de karşıtlık yaratmak yerine uyum içinde görüyoruz. Kimse kimsenin dini veya siyasi görüşüyle ilgilenmiyor. Herkes açık ve net fanatik şekilde kendi din ve görüşlerine sahip olsa da; kimse kimsenin fikrini değiştirmeye kalkmaz; siyasi görüşünü tartışmaz. İdeolojilerini şehrin dışında tutarak bir arada saygı içerisinde medenice yaşamayı biliyorlar.
Yan yana yürüyen insanların biri camiiye biri kiliseye gidiyor. Yolları sadece ibadet zamanı ayrılıyor; çıkışında tekrar bir aradalar. Yapılan ayinlerden birine denk gelmeniz, bu atmosferi canlı canlı yaşamanızı sağlar.
MARDİN SÜRYANİLERİN ESKİ HAC YERİYDİ
Mesela bir kiliseye ''Selamun Aleyküm'' diye giren bir Müslüman'ı ''Aleykümselam'' diyerek karşılayan bir Hıristiyan görebilirsiniz. Mardin 1932 ye kadar dünya Süryanilerinin patrikane merkeziydi. Hac vazifesinin yapıldığı yerdi.
Biz nasıl Mekke'ye gidiyorsak; Süryaniler de Mardin'e geliyordu. Süryani Mezhebi'nin Mezopotamya edalarındaki hakimiyetinin oldukça baskın olduğunu şehri saran kilise ve manastırlardan anlayabilirsiniz. Bu şehre geldiğinizde gezip göreceğiniz, deneyimleyip öğreneceğiniz her kapı bir kiliseye çıkıyor.
DEYRULZAFARAN MANASTIRI
İlk olarak geldik Deyrulzafaran'a. Sizi dünya tatlısı bir rehber ile tanıştırayım; biz manastırı Süryani Ortadoks rehberimiz @alexandroalkan Aydın Alkan ile gezdik. Hristiyanlığı kabul eden Süryaniler için en önemli dini merkezlerden biri. Sevgili rehberimiz Aydın manastırda yaşıyor. Manastırı gezdirirken bir yandan her detayın hikayesini anlatıyor. Zafaran ismi, manastır etrafına serilmiş safran çiçeğinden geliyor. Benim en çok ilgimi çeken bu manastırda daha önce yaşamış olan din adamlarının duvar içlerine oturur şekilde defnedilmeleri oldu. Youtube'da Hanna Dolapönu’nin vaftiz töreni var. (1885-1969) İzlemenizi öneririm.
ADAMLAR TA O ZAMAN DÜŞÜNMÜŞ; KEMER TAVANLAR
Manastırın içinde bir diğer dikkatimi çeken kısım Güneş Tapınağı oldu. Süryaniler MÖ güneşe tapıyorlarmış. Deyrulzafaran'da güneş ışığı alan bir noktada bu tapınağa rastlıyoruz. 4 bin yıllık bir tapınak. Tavanına bakarsanız kemer tekniği denilen bir sistem göreceksiniz; geometrik olarak yapboz gibi bir sistem. Günümüz şartlarından bile çok daha dayanıklı. Deyrulzafaran için söyleyebileceğim bir diğer şey ise belki de gittiğimiz en keyifli manastır olması. Enerjisi olsun, yapı etrafındaki bahçe ortamı olsun ve tabii ki rehberimiz Aydın Alkan ile harika vakit geçiriyor ve buradan ayrılıyoruz.
KASIMİYE MEDRESESİ
Kasımiye Medresesi yapı ve mimari olarak benim favorilerimin başında geliyor. Medresenin tam ortasında bir havuz var. Havuza doğru akan, suyun çıktığı bir bölmeden havuza su doluyor. Bu suyun bir hikayesi var aslında. Suyun havuza akan ilk bölmesi doğumu ifade ediyor; aktığı ilk iki küçük havuz ise bebeklik ve çocukluk kısmı. Su uzun bir bölümden geçerek ince geçide giriyor. Bu da gençlikten yaşlılığa giden serüveni ifade ediyor. Suyun yolculuğu ise medresenin orta kısmında bulunan büyük bölmeye düşüyor; sonsuzluk...
Medrese kapıları alçak inşa edilmiş; bunun sebebi ise sınıfa giren öğrencilerin hocaya selam durması için düşünülmüş. Ufak bir saygı detayı.
MOR GABRİEL MANASTIRI
Mor Gabriel Manastırı, dünyanın ayakta duran en eski Süryani Ortodoks manastırı olma özelliği taşıyor. Mor Gabriel Manastırı, Yunanistan Athos Dağı'nda kurulu herhangi bir manastırdan en az 400 yıl daha eski. Mardin ilinin Midyat ilçesinde bulunan manastırın mimarisinden, tarihine özel bir yeri var. Mimarisi çok şık; yapı olarak çok asil bir manastır. Büyüklüğüyle de oldukça dikkat çekiyor. Mor Gabriel Kilisesi içerisindeki tapınakları, ibadethaneleri, tören ve diğer dini etkinlikleri yine rehber eşliğinde gezmeyi tercih edebilirsiniz.
RAHİPLER HAYATINI MANASTIRA ADAR VE EVLENEMEZ
Mor Gabriel Manastır'ında şu anda 60 kişi yaşıyor. Süryanice dil ve din eğitimleri veriliyor. Burada papaz veya rahip olabiliyor. Rahipler hayatını manastıra adamak zorunda ve evlenmeleri yasak.
MARDİN KALESİ
‘’Kartal Yuvası’’ olarak da bilinen Mardin Kalesi, şehrin en üst tarafında müthiş bir manzara sunuyor fakat siz bu manzaradan maalesef mahrumsunuz çünkü çıkmanız yasak. Günümüzde, kale askeri üs olarak kullanılıyor. Merak etmeyin kuş bakışı bir Eski Mardin manzarası için birçok alternatifiniz var. 1'inci Cadde'den de harika gözüküyor.
DARA ANTİK KENTİ
Dara, Mardin merkeze bağlı aslında bir köy ama kent diye geçiyor. Mezopotamya’nın Efes’i olarak tanınan Dara Antik Kenti Mardin’in ve Anadolu’nun binlerce yıllık geçmişine tanıklık ediyor. 4 bin yıllık kalıntı kemikler, şapeller, duvardaki hayvan figürleri... Şimdiye kadar yapılan kazılarda yalnızca % 30’u gün yüzüne çıkarılan Dara’da kim bilir nasıl bir tarih gömülü.. Size de bu keşif için harika bir ortam hazırlıyor. Bu alanı ben Kapadokya'daki peri bacaları manzarasına benzettim. Dara için kiremit rengi dev kayaların açık hava müzesi de denebilir.
SÜRYANİ KADİM KIRKLAR KİLİSESİ
Artuklu bölgesinde çok dillenmeyen ama oldukça güzel bir kilise dikkatimizi çekti. Süryani Kadim Kırklar Kilisesi 2 yıldır kapalıydı. İçerisinde Gabriel adında bir papaz kilisenin hikayesini anlatıyor. Bu kilise zamanında Hristiyanlık dinini seçen 2 kardeşin babaları tarafından öldürülmesi üzerine onlar adına inşa edilmiş.
İKİNCİ GÜN: MİDYAT
Evet ikinci günümüz için erkenden yola çıktık ve 1 saat sonunda geldik Midyat’a. Mezopotamya denilen ve iki nehir arasındaki bereketli topraklarda kurulan Midyat’a, deyim yerindeyse ayak basmayan kalmamış. Midyat ve çevresinde bir yanda Müslümanlar, diğer yanda Hristiyanlar, öte yanda ise Ezidiler yaşıyor.
KONUK EVİ SILA KONAĞI
Bir Mardin evini ziyaret etmek istiyorsanız merkezde bulunan Devlet Konuk Evi’ne uğrayın. Hepimizin son zamanlarda aşina olduğu Hercai dizisinin çekildiği konak. Daha önce de Sıla ve Bir Bulut Olsam dizilerinde görmüştük. Naçizane önerim Konak Evi'nin en üst katına çıkıp kafanızı manzaraya çevirin. Harika fotoğraflar çekin; konağın odalarını gezin...
Bu bölgede bir de Kuyumcular Çarşısı var. Süryani ustaların yaptığı Telkâri mücevherlerle konuklarını büyüleyen çarşıya, takıyla arası olmayanların bile kayıtsız kalması zor. Kafesli kuyumculuk dedikleri çok ince işlemelerle yapılan tel kolyelerin işçiliğine hayran olmamak elde değil. “Midyat işi” el nakışı ise yörenin yaşayan bir diğer geleneği.
MARDİN SOFRASI
Mardin'in sadece tarihi güzelliklerinden değil, o köklü ve şahane mutfağından da bahsedelim. Çünkü Mardin mutfağı; İşkembe çorbası, irok, ikbebet, soğan kebabı, kaburga dolması, dobo, sembusek, accin, harire tatlısı ve daha nice parmak yedirten yemeklere sahip. Mavi bademi ve cevizli sucuğu da yemek sonrası çerez niyetine yersiniz. Mardin’de gittiğiniz her yerde haşlanmış (ikbebet) ve kızarmış içli köfte (kibbe) yiyeceksiniz. Bir de kuzu eti elbette. Süryani şarabı da çok meşhur; şarap mahsenlerine hemen hemen her köşe başında rastalayabilirsiniz.
Yöresel yemeklerin bu kadar yakıştığı bir şehirde sofraya oturmak insanı gerçekten heyecanlandırıyor. Masaya gelen her servis ayrı bir lezzet. Gaziantep olsun, Adana olsun, hepsi birer mide şöleni. Mardin'de hem kültüre, hem de yemeklere tıka basa doyacaksınız.
DİLEK ABLAMIN DOBOO SOFRASI
Gelelim Mardin'de mutlaka gidip yemeklerini tatmanız gereken restoranlara... Ah o etin dile geldiği mutfağıyla Doboo Restoran... Dilek ablamı bulun; size Mardin'in en güzel yemeklerini tattırsın. Doboo'nun en üst katına çıkıp açık havada bir masa ayırtın; restoranın yemekleri kadar manzarası da enfes.
Size Dilek ablamın bahsettiği bir detayı anlatayım; Mardin'in yemek konusunda çok ilerlemesinin nedeni, eskiden kadınların çalışması yasaktı; ev işiydi yemekti derken evde uzun vakitleri vardı; kalabalık ailelere en hızlı pişen yemek bile en az 4 saatti. İyi pişmiş, zaman ve emek harcanan yemeklerin temeli Mardinli hanımelinden geliyor denebilir yani.
BAĞDADİ RESTORAN
Bir diğer mekan önerim ise Artuklu Caddesi'nde bulunan Bağdadi Restoran. Üst katında Mardin'in meşhur Leyli gecelerine kapılırken, bir alt katında romantik bir akşam geçirebilirsiniz. Işıklandırması, şapel süslemeleri, özel konuk salonu ve ağaçlandırmalarıyla ben oldukça romantik buldum bu restoranı. Bir ara davullar zurnalar eşliğinde bir törene denk geldik; meğer meşhur kebabının salondan geçiş töreniymiş:) Yani demem o ki Bağdadi oldukça Mardinli bir akşamdı...
Editör bonusu olarak da Mardin'in ilk kebapçısı RIDO Restoran, Yusuf Usta Kebabı ve Kafro Pizzacısı'nı öneririm.
TARİHİ ÇARŞILAR
Geldik Mardin'in o güzel dar sokaklarını gezip, tozunu yutmaya... Şehrin uzak noktasında kalan kilise ve manastırları gezdik. Son günümüzü ise Mardin sokaklarında anlık keşiflere bıraktık. Tarihi çarşıları, eski gelenekleri, kalaycılığı ve her türlü eski adetleri görebileceğiniz Belediye tarafından yeniden düzenlenen Kapalı Çarşı'yı mutlaka gezin. Bu arada içerisinde kaybolmaya yüz tutmuş eski toprak meslekleri günümüze taşıyan bir yer daha önereyim: Yaşayan Müze. Kem gözlere şiş ben kurşun bile döktürdüm. Bu bölgede son olarak tarihi Kayseriye Çarşısı’ndan geçerek ulaşabileceğiniz Ulu Camii Artuklu Dönemi’nin en güzel miraslarından biri diyeyim ve devam edelim...
MARANGOZLAR KIRAATHANESİ
Kapalı Çarşı bölgesinde gezerken birçok insanın Mardin'e gelip görmeyi kaçırdığı bir kıraathaneye gittik ki; belki de tarihin en güzel Mezopotamya denizi manzarasına sahip diyebilirim. Gök renginin ovaların üzerine adeta bir deniz edasıyla düştüğü alabildiğine bir manzara... Marangozlar Kıraathanesi Türk Hava Yolları'nın dergi kapağında da yer almış bir güzellik. Bildiğiniz iskembeli bir kahvehaneden bahsediyoruz. Fotoğrafa bakın ve biraz da burayı abartalım...
1600 YILLIK MARİDİN HOTEL
Mardin'de konaklama için tercih edebileceğiniz birçok otel 1'inci Cadde olarak geçen Artuklu'da mevcut. Konaklayacağınız otellerin tarihi belki 2000, belki 4000 yıllık. Bizim tercihimiz ise merkezi konumu, güleryüzlü hizmeti ve etnik dekoruyla 1600 yıllık Maridin Hotel oldu. Otelin avlu kısmı tıpkı gözünüzde canlanan o Mardin edasıyla donatılmış bir yapı. Eski telefonlar, çanaklar, tarihi tablolar ve etnik halılarıyla otelin dekoruna ayrı bittim. Tahmin edersiniz ki her köşesinde bir fotoğrafım var.
MARDİN ONDAN SORULUR: MEHMET VEYSİ BORA HOCAM
Mardin'e gerek kültür sanat, gerekse turizm ve eğitim alanında yaptıklarıyla öne çıkan, kendisine teşekkürü bir borç bildiğim Akademisyen hocam Mehmet Veysi Bora'ya da buradan sevgi ve saygılarımı iletiyorum. Kendisi aynı zamanda dünyanın en uzun adamı Sultan Köse'nin de menejeri. Eğer Sultan'ı görmek isterseniz kendisiyle iletişime geçebilirsiniz (@mehmetveysibora).
Son olarak editörünüz diyor ki Mardin 2'inci kez gidip görmek isteyeceğiniz bir yer. Ne demiş Murathan Mungan: Mardin bir kez hayatınıza girdi mi, kader gibi takip eder sizi...
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış