Şehri ziyaret eden Melih Uslu, Skylife Dergisi'ne bir gezi yazısı hazırlayarak Düzce'de yaşadığı tecrübeleri anlattı.
TARİHİ HİTİTLERE DAYANIYOR
Cumartesi: Melen Çayı’nın kolları arasındaki geniş bir delta üzerinde kurulan Düzce, sırtını yasladığı Samanlı Dağları’nın oksijen yüklü havasına ev sahipliği yapıyor. Batı Karadeniz’in en önemli antik kentlerinden Prusias’u barındıran Düzce’nin tarihi Hititlere dek uzanıyor.
Türkiye'nin ekoturizm merkezi: Düzce
Şehir merkezine beş kilometre uzaklıktaki Konuralp ilçesindeki antik yerleşimde Roma döneminden kalma amfi tiyatro, köprü, sur kapısı ve mozaik kalıntıları bulunuyor. Kısa bir tarih gezisinden sonra Düzce’nin sahili Akçakoca’ya uzanıyoruz. Dikkatimizi çeken ilk yapı, Akçakoca Merkez Camii. Selçuklu Uygarlığı’na özgü otağ çadırından esinlenerek inşa edilen cami, sekizgen platformun üzerine oturtulmuş.
PAZAR DA VAR
Sahilde yükselen Ceneviz Kalesi’nin eteklerindeki plajların temizliği, mavi bayrak ile taçlandırılmış. Rıhtım boyunca sıralanan balık lokantalarında yemekler dev porsiyonlar eşliğinde ziyafete dönüşüyor. İlçenin pazarı da başlı başına bir dünya.
Çevre köylerden getirilen çeşit çeşit ürünlerin sergilendiği pazarda yok yok: Fındık, kızılcık, köy peyniri, tarhana, erik pestili, kestane balı, ıhlamur, örgü sepetler...
GÖRÜLMEYE DEĞER AKÇAKOCA EVLERİ
İlçeyi kuşbakışı izlemek için fındık bahçelerinin arasından kıvrılarak tepelere tırmanıyoruz. Asırlık evlerin sayısı Yukarı Mahalle’ye geldiğimizde artıyor. Ahşap gövdenin içine kırmızı tuğlalar örülerek inşa edilen konak büyüklüğündeki eski Akçakoca evleri gerçekten görülmeye değer.
Pazar: Düzce kırları sonbaharda başka güzel! Mis kokulu çiçeklerle bezeli yaylalara uzanıp doğanın kucağında huzur bulmak niyetiyle Gölyaka’ya yöneliyoruz.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış