Medine Müdafii Fahreddin Paşa, vefatının 76. yılında kabri başında anıldı
AA & Ensonhaber

Hazreti Muhammed’in (SAV) kabrine ev sahipliği yapan ve Osmanlı yönetiminde dört asır boyunca barışın sembolü olan Medine’yi, İngiliz destekli isyancılara karşı büyük bir azim ve kahramanlıkla savunan Fahreddin Paşa (Ömer Fahreddin Türkkan), vefatının 76. yılında anılıyor.

KABRİ BAŞINDA DUALARLA ANILDI

Medine’nin cesur müdafii Fahreddin Paşa, kabri başında düzenlenen törenle Aşiyan Mezarlığı’nda yad edildi. Törende Kur’an-ı Kerim okunarak dualar edildi, onun Osmanlı tarihindeki dirayetli duruşu ve Medine’ye olan sarsılmaz bağlılığı bir kez daha hatırlatıldı.

FAHREDDİN PAŞA KİMDİR

1868 yılında, bugün Bulgaristan sınırlarında yer alan Rusçuk’ta dünyaya gelen Fahreddin Paşa’nın babası Mehmed Nahid Efendi, annesi ise Fatma Adile Hanım’dır. Asıl adı Ömer olan Fahreddin Paşa, Soyadı Kanunu’nun kabul edilmesinden sonra Türkkan soyadını almıştır.

93 Harbi’nin ardından ailesiyle birlikte İstanbul’a göç eden Fahreddin Paşa, 1888’de Harp Okulu’ndan, 1891’de ise kurmay subayların yetiştirildiği Erkan-ı Harbiye’den mezun olarak kurmay yüzbaşı rütbesiyle Osmanlı ordusuna katıldı.

Fahreddin Paşa, Çatalca savunmasındaki başarılarıyla dikkat çekerek Balkan Savaşı sırasında Edirne’nin yeniden Osmanlı topraklarına kazandırılmasında önemli bir rol oynadı. Osmanlı Devleti’nin 1914’te Birinci Dünya Savaşı’na girmesiyle miralay (albay) rütbesiyle 4. Ordu’ya bağlı 12. Kolordu Kumandanı olarak Musul’da görevlendirildi.

Gösterdiği başarılar sayesinde 25 Kasım 1914’te mirliva (tuğgeneral) rütbesine terfi eden Fahreddin Paşa, aynı zamanda 4. Ordu Kumandan Vekili olarak görevlendirildi. Bu dönemde, yaşanan birçok Ermeni isyanını bastırarak bölgedeki düzenin sağlanmasında kritik bir rol oynadı.

Vatan sevgisi, kahramanlığı ve Medine’ye olan sadakatiyle tarihe geçen Fahreddin Paşa’nın aziz hatırası, her yıl olduğu gibi bu yıl da saygı ve minnetle anılıyor.

ŞERİF HÜSEYİN İSYANI

İngilizlerle iş birliği yapan Mekke Şerifi Hüseyin’in isyana hazırlandığı haberini alan Osmanlı yönetimi, 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın emriyle 28 Mayıs 1916’da Fahreddin Paşa’yı Medine’ye sevk etti. Görevi, Hazreti Muhammed’in (SAV) kabrinin bulunduğu kutsal şehri korumaktı.

İsyan, Şerif Hüseyin ve oğullarının 3 Haziran 1916’da Medine çevresindeki demiryolu ve telgraf hatlarını tahrip etmesiyle başladı. 5-6 Haziran gecesi Medine karakollarına saldırılar düzenlense de Fahreddin Paşa’nın aldığı önlemlerle isyancılar geri püskürtüldü.

Bölgedeki dengeler Osmanlı aleyhineydi; isyancıların sayısı 50 bin civarındayken Osmanlı kuvvetleri Hicaz’da yalnızca 15 bin askerle sınırlıydı. Buna rağmen Fahreddin Paşa, karşı saldırıya geçerek 27 Haziran 1916’da Bi’riali, el-İlave ve Bi’rimaşi bölgelerinde isyancılara ağır kayıplar verdirdi. Bu zaferin ardından 15 Temmuz 1916’da Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanlığı’na atandı.

Ancak isyancılar diğer bölgelerde hızla ilerliyordu. Mekke Valisi Galib Paşa’nın yetersiz önlemleri, 9 Haziran’da isyancıların genel bir saldırıya geçmesine yol açtı. 16 Haziran’da Cidde, 7 Temmuz’da Mekke, 22 Eylül’de ise Taif düştü. Medine dışında kalan bu önemli merkezlerin kaybedilmesi, Fahreddin Paşa’yı daha da zor bir mücadeleye itti. O dönemde Osmanlı ordusu, Süveyş Kanalı Harekatı’na odaklandığı için Hicaz’a takviye gönderilemiyordu.

Kısıtlı kaynaklara rağmen Fahreddin Paşa, Medine’yi savunmayı bırakmadı. İlk olarak Medine çevresinde güvenliği sağlamak için harekete geçti ve Aşar Boğazı, Bi’riderviş, Bi'riabbas ve Bi’rireha bölgelerini isyancılardan temizledi. 29 Ağustos 1916’da 100 kilometrelik bir emniyet hattı oluşturmayı başardı.

Medine’nin müdafaası için İstanbul’dan sürekli takviye talep eden Fahreddin Paşa, Osmanlı hükümetinden kaynakların yetersiz olduğu yanıtını aldı. Buna rağmen, Medine’yi tam 2 yıl 7 ay boyunca büyük bir fedakarlık ve kahramanlıkla savundu. Fahreddin Paşa’nın bu direnişi, tarihe sarsılmaz bir iradenin ve kutsal değerlere adanmışlığın örneği olarak geçti.

KUTSAL EMANETLERİ İSTANBUL'A GÖNDERDİ

4. Ordu Komutanı Cemal Paşa, 4 Mart 1917’de Fahreddin Paşa’ya gönderdiği telgrafta, Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın Hicaz Kuvve-i Seferiyesi’nin Filistin’e çekilerek Osmanlı anavatanının savunmasında kullanılmasını ve Medine’nin tahliye edilmesini emrettiğini bildirdi. Cemal Paşa, Medine’ye olan derin bağlılığını bildiği Fahreddin Paşa’ya bu kararın kendisini üzmemesi gerektiğini de dile getirdi.

Bu haber Fahreddin Paşa’yı derinden etkiledi. Emri gözyaşları içinde okudu ve yanıtında tahliye kararını yerine getireceğini belirtti. Ancak, önemli birliklerin sevkinden sonra şartlar elverirse Medine’yi ve Hazreti Muhammed’in kabrinin bulunduğu kutsal Ravza-i Mutahhara’yı son ana kadar savunma iradesini koruyacağını ifade etti.

Medine’nin kutsal emanetlerinin güvenliğini sağlamak için Fahreddin Paşa, İstanbul’a nakledilmelerini önerdi. Sorumluluğu tamamen üstlenen Fahreddin Paşa’nın teklifi kabul edildi ve kurduğu komisyon aracılığıyla mukaddes emanetler tek tek kontrol edilerek, 2 bin askerin koruması altında İstanbul’a ulaştırıldı.

Bu sırada, Bedeviler ve Şerif Hüseyin’in güçleri İngilizlerin yanında yer alınca Medine’yi Suriye’ye bağlayan Hicaz demir yolunun korunması giderek zorlaştı. Ünlü İngiliz casusu T.E. Lawrence, demir yolu boyunca saldırılar düzenleyerek rayları dinamitle parçalattı ve Medine’yi dış dünyadan kopardı.

Medine, artık çölün ortasında izole bir kale haline gelmişti. Gıda kaynakları tükenmekte, halk ve asker arasında açlık ve hastalık baş göstermekteydi. Buna rağmen Fahreddin Paşa, şehrin savunmasından geri adım atmadı. İstanbul’dan gelen tahliye teklifine ise tarihi bir duruşla, “Türk bayrağını Medine Kalesi’nden kendi ellerimle indirmem. Eğer tahliye edecekseniz buraya başka bir komutan gönderin.” yanıtını verdi.

Medine’nin stratejik bağlantıları birer birer kaybedildi. Tebük-Medain arasındaki Müdevvere İstasyonu isyancıların eline geçtiğinde, Medine tamamen kuşatma altında kaldı. Osmanlı’nın Filistin’de yaşadığı yenilgiyle 2. Kanal Harekatı başarısız olmuş, en yakın Osmanlı kuvveti Medine’den 1300 kilometre uzakta kalmıştı.

Bu imkansızlıklar içinde Fahreddin Paşa ve askerleri hem düşmana hem açlığa hem de hastalıklara karşı insanüstü bir direniş sergiledi. Medine Savunması, yalnızca askeri bir mücadele değil, inanç ve sadakatin bir destanı olarak tarihe geçti.

MONDROS MÜTAREKESİ'Nİ TEBLİĞ EDEN YÜZBAŞIYI HAPSETTİ

Osmanlı Devleti’nin 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalamasının ardından Fahreddin Paşa, mütarekenin 16. maddesi gereği Medine’yi teslim etmesi emrine direndi. İstanbul’dan gönderilen yüzbaşıyı tutuklayarak, Mondros kararlarını tebliğ etmelerine izin vermedi. Ne İstanbul Hükümeti’ne ne de Medine’yi kuşatan İngilizler ve Şerif Hüseyin güçlerine teslim olmayı kabul etti.

Babıali, İngiliz baskısıyla bu kez padişahın imzasını taşıyan resmi bir teslim emrini Adliye Nazırı Haydar Molla aracılığıyla Medine’ye gönderdi. Ancak Fahreddin Paşa, bu emre de boyun eğmedi. Her türlü imkansızlığa rağmen, askerlerinin çoğu hasta ve cephane stokları tükenmiş olsa bile, direnişi sürdürdü. Sonunda kendi subaylarının baskısıyla teslim şartlarını kabul etti.

Teslim anlaşması gereği Fahreddin Paşa’nın 24 saat boyunca Haşimi kuvvetlerinin karargahında misafir edilmesi planlanmıştı. Ancak o, Ravza-i Mutahhara yakınındaki bir medreseye gidip yatağına çekilerek yerinden ayrılmayı reddetti. 10 Ocak 1919’da vekili Necib Bey ve diğer subayların müdahalesiyle Haşimi karargahına götürüldü. 13 Ocak 1919’da Şerif Abdullah’ın güçleri Medine’ye girdi ve şehir, Mondros Mütarekesi’nden 72 gün sonra teslim edilmiş oldu.

Fahreddin Paşa, direnişiyle düşmanlarının bile takdirini kazandı; İngilizler ona “Türk Kaplanı” ve “Çöl Kaplanı” lakaplarını verdiler. Ancak teslimiyetin ardından 27 Ocak’ta savaş esiri olarak Mısır’a götürüldü ve 5 Ağustos’ta Malta’ya sürgün edildi. Burada, işgalci güçlerin kurdurduğu Nemrud Mustafa Divan-ı Harbi tarafından savaş suçlusu ilan edilerek idama mahkum edildi. Ancak Ankara Hükümeti’nin çabaları sayesinde 8 Nisan 1921’de özgürlüğüne kavuştu.

Malta’dan kurtulduktan sonra Berlin’de Enver Paşa ile karşılaştı ve onun davetiyle Moskova’ya geçti. Burada düzenlenen İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı Kongresi’ne katıldı. Ardından 24 Eylül 1921’de Milli Mücadele’ye destek için Ankara’ya geldi. 9 Kasım 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Kabil Büyükelçisi olarak atandı ve Türk-Afgan dostluğunun güçlenmesinde kritik bir rol oynadı.

12 Mayıs 1926’da yurda dönen Fahreddin Paşa, 1936 yılında tümgeneral rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli oldu. 22 Kasım 1948’de vefat eden Fahreddin Paşa, vasiyeti üzerine Rumeli Feneri Aşiyan Mezarlığı’nda ebedi istirahatine uğurlandı. Onun adı, azmi ve kahramanlığıyla Türk tarihinin unutulmaz sayfalarında yer almaya devam ediyor.