Suriye’deki son gelişmelerin Türkiye’deki yansımalarında, Halep Kalesi’ne Türk bayrağı çekilmesi halen tartışılıyor.
Suriye’deki muhaliflerden bir grubun bu hareketi, Türkiye’deki kimi çevreleri fazlasıyla rahatsız etti.
Oysa Halep’teki o sembolik tavır, sadece orada değil çevre coğrafyalarda da çok sayıda insanın inanç ve düşünce dünyasında yer alanların bir dışa vurumu.
“HALEP KALESİ’NDE TÜRK BAYRAĞININ NE İŞİ VAR”MIŞ!
Son on günde sınırımızın hemen ötesinde yaşananlar; bir toplumun kendi vatandaşına terör uygulayan yönetimden kurtulma çabasından yüzbinlerce Halepli sığınmacı gerçeğine, ülkemizin tarihi bağlarından göz ardı edilemeyecek çıkarlarına kadar pek çok katmanı içinde barındırıyor.
Bu arada, muhalifler içindeki kimi grupların Türkiye’ye yönelik ilgisi, muhabbeti de bir vakıa. Halep Kalesi’ne Türk bayrağı asılması da bu yaklaşımın bir yansıması. Olayın üzerinden günler geçmesine rağmen bazı basın organları ile sosyal medya mecralarında ise “Halep Kalesi’nde Türk bayrağının ne işi var?” içerikli tepkiler sergilenmeye devam ediyor.
HALEP KALESİ’Nİ MALAZGİRT’TEN 8 YIL ÖNCE FETHETMİŞTİK
Türkiye son gelişmeleri, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve rejimin kendi halkına yönelik terörünün son bulması şartlarını ortaya koyarak soğukkanlı bir yaklaşımla takip etse de bölgedeki mazimiz çok daha duygu yoğun tarihsel bağlara işaret ediyor. Asırlarca ecdadımızın kontrol ve sahipliğinde bulunmuş yerler arasında, bugün “Suriye” denilen bölge de yer alıyor.
Müslüman Türk devletlerini tanımlamada “devlet ebed müddet” söylemiyle formüle edilen devletler zinciri içerisindeki Selçuklu idaresi, geçmişte Halep ve çevre bölgelerde de varlık göstermişti. Adını, Oğuzların Kınık Boyu’na mensup ordu kumandanı Selçuk Bey’den alan Selçuklular, tarih sahnesine çıktıklarında, Anadolu ve onu doğudan hilal şeklinde kuşatan bir coğrafyayı hedeflemişlerdi. Orta Asya Müslüman Türklerinin kurduğu Selçuklu devletinin nüvesi, Ermeni ve Gürcü topraklarında kurulan hâkimiyetle Anadolu’ya doğru ilerlerken, bir kol da İran, Irak ve Suriye çizgisinde yol almıştı. Bu bölgede Halep, önemli bir merkez durumundaydı.
Selçuklular, Türklere Anadolu’nun kapılarını açan 1071’deki Malazgirt savaşından sekiz yıl önce, 1063 yılından itibaren Kuzey Suriye’de de varlık göstermişti. Selçuk Bey’den sonra başa geçen Tuğrul Bey, Orta Asya’daki Türkmenlerden oluşan kafileleri sistemli bir şekilde hem Bizans coğrafyasına hem de Suriye içlerine yönlendirmeye başlamıştı. Selçuklulardan bir kol da Diyarbakır üzerinden Halep istikâmetine doğru ilerlemiş, Türkmenler belli mesafelerle bölgeye yerleştirilmişti.
Selçuklu hizmetinde olan Emir Hanoğlu Harun da 1063 yılında, 1000 atlık birliğiyle Halep’e girmiş, Mervanoğulları’nın yönetimindeki bu şehirde idaredekilerden önemli imtiyazlar koparmış, ayrıca yönetimi her ay 11 bin altınlık bir ödemeye bağlamıştı. Harun, günümüzün vekâlet sistemine benzer bir şekilde Halep’te Selçuklular adına hâkimiyet kurmuş, Halep Kalesi’ni de idare merkezlerinden birisi haline getirmişti.
Halep’te bulunduğu müddetçe Selçuklu Sultanı ve Abbasi Halifesi adına hutbe okutmaya da başlayan Hanoğlu Harun, Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in bölgeye yönelik saldırılarına karşı da çoğunlukla Halep Kalesi’nden yönettiği savunma stratejileri ile Halep ve çevre şehirleri korumuştu. Bu süreçte Halep’in yanı sıra Münbiç ve Azez de Bizans saldırılarına maruz kalmış, buralar da yine Halep merkezli birliklerle korunmaya çalışılmıştı.
HALEP’E 106 YIL ÖNCE VEDA ETTİK
Selçuklu Sultanı Alparslan, Malazgirt Meydan Muharebesi’nden önce 1069’da çıktığı Mısır seferinde ordusunu Halep’te konaklatmış, burada Hanoğlu Harun’la yapılan görüşmelerin ardından da Halep tam manasıyla Selçuklu yurdu olmuştu. Sonuçta Hanoğlu Harun, ardından da Afşin ve Sunduk Beyler’in gerçekleştirdikleri başarılı akınlar sayesinde Halep ve çevresi Müslüman Türk varlığı ve kültürünün hâkim olduğu bir bölgeye dönüşmüştü. İlerleyen asırlarda birkaç kez el değiştiren Halep, Yavuz Sultan Selim’in 1516’daki Memlûklülere karşı kazandığı Mercidabık zaferi sonrasında 1918 yılına kadar, tam 402 yıl bir Osmanlı şehri olarak varlığını sürdürmüştü.
1948’DE DE KALEYE TÜRK BAYRAĞI ÇEKİLMİŞTİ
Bu arada, geçmişte de Halep Kalesi’ne Türk bayrağı çekilmişti. 1948 yılının aralık ayında Türkiye'ye katılmayı talep eden Halepliler, şehrin sokaklarında yürüyüş düzenlemiş, eylem sonunda, “Türkiye’ye ilhak etmeliyiz. Bizi ancak Türk idaresi rahat yaşatır.” açıklamasında bulunmuşlardı. Bu yürüyüş sırasında göstericiler Halep Kalesi’ne Türk bayrağı çekmişlerdi.
BEŞ BİN YILDIR AYAKTA
Arkeolojik tanımlamalarda “kuvvetlendirilmiş büyük Orta Çağ sarayı” olarak geçen, dünyanın en eski ve en büyük kalelerinden biri olan Halep Kalesi, M.Ö. 3000 yıllarından itibaren savunma amaçlı bir yerleşim yeri olmuştu. İlk şeklini bir Sami kavmi olan Yahmad Krallığı’nın verdiği tahmin edilen kale ve saray, zaman içerisinde Asur, Yunan, Ermeni, Roma, Bizans, Eyyubî, Memlûk, Selçuklu ve Osmanlılar tarafından da yönetim ve savunma merkezi olarak kullanılmıştı.
Tarih sahnesine çıkışlarından itibaren İslam dünyasının her yerine vandalca akınlar düzenleyen Moğollar, Halep’e de saldırmış ve Halep Kalesi’nde büyük tahribata yol açmışlardı. 1822 depreminde de ağır hasar gören kaleyi, 1850 yılında Osmanlı Sultanı Abdülmecid restore ettirerek bugünkü mimarî yapısına kavuşturmuştu.
- Öğr. Gör. Hülya Yiğit, “Artuklu Hâkimiyetine Kadar Kuzey Suriye’de Selçuklular”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Eylül - Ekim 2018
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış