Ümit Yenişehirli yazdı: Şu, Halep dedikleri...
Haber Merkezi

Şu, Halep dedikleri...

Ümit Yenişehirli

Suriye’de yaşanan son gelişmeler, Halep özelinde bir gündem oluşturdu. Muhalif güçlerinin rejim kuvvetlerine karşı başlattığı büyük operasyonun merkezinde Halep var.

İşin yerel, bölgesel, global, askeri ve stratejik boyutu, mahiyeti nedir - en azından an itibariyle - tam bilinmiyor.

Bizden taraf bilinenler ise Halep’le çok eski ve güçlü tarihsel, toplumsal, inançsal, kültürel bağlarımız olduğu.

HZ. İBRAHİM’İN SÜTÇÜLÜK YAPTIĞI ŞEHİR

Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Memlûklülere karşı kazandığı Mercidabık zaferi sonrası Suriye, dolayısıyla da Halep, 1918 yılına kadar, kesintisiz olarak tam 402 yıl boyunca Türklerin hâkimiyeti altında kalmıştı. Bu uzun süre, elbette çok katmanlı bir inanç ve kültür birlikteliğine yol açmıştı.

Osmanlı Türkleri açısından Halep, öncelikle Peygamberler zincirindeki Hz. İbrahim’in (as) bu şehirde yaşamış olmasıyla dini bir öneme sahipti. Sevimli seyyahımız Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Halep’i anlatırken, bu rivayetten de söz etmişti. Çelebi’nin anlattığına göre, Hz. İbrahim Mekke’ye gitmeden önce bir süre Halep’te sütçülük yapmıştı. Onun Sevrüş Şeb (Beyaz İnek) isimli bir hayvanı vardı.

Bu ineğin sütü o kadar bereketliydi ki, Hz. İbrahim’in her zaman çok olan misafirlerine ikrama yettiği gibi, Halep ahalisi de bu ineğin “bitmeyen sütü” ile yapılan yoğurt, kaymak, tereyağı, tereme ve peynirlerden bolca istifade ederdi. Halk, onun ikramlarına “Berekât-ı Halilullah” derdi. Peygamber meslekleri sayılırken, Hz. İbrahim’den “Sütçülerin Pîri” şeklinde bahsedilmesi de onun Halep’teki bu dönemine atıfla dile getirilmişti. Kâbe’yi oğlu Hz. İsmail ile inşa edişinden dolayı, Hz. İbrahim’e ayrıca “Dülgerlerin Pîri” de denilmişti.

İslam’ın neşet etmesinin ardından Halep, kısa bir süre içerisinde Müslümanların hâkimiyetine girmişti. Halep; Halife Hz. Ömer döneminde, İyâz b. Ganm tarafından 637 yılında fethedilmişti.

KARACAOĞLAN, EMRAH, KEREM VE GARİP’İN HALEP’İ

Uzun yıllar Osmanlı hâkimiyetinde kalan Halep’ten, Türkçeye ve Türk edebiyatına birçok akış da gerçekleşmişti. Ünlü halk şairi Karacaoğlan’ın bir dönem Halep’te bulunduğu, bir zenginin çiftliğinde yaşadığı, şehirden ayrılırken de “Atım kalk gidelim Halep haneden” isimli şiiri yazdığı bilinmekteydi.

Halep ile ilgili popüler bilinirliği olan bir başka isim de Âşık Garip ya da Âşık Ömer olarak tanınan, 16. yüzyılda yaşamış bir halk şairiydi.

Tebriz’de doğup, Erzurum, Kars ve Halep’te yaşayan Âşık Garip’in, “İşte geldim gidiyorum / Şen olasın Halep şehri / Çok ekmeğin, tuzun yedim / Helâleyle Halep şehri” dizeleriyle başlayan koşması, bütün Osmanlı coğrafyasında bilinen bir şiirdi.

Ayrıca, İsfahan’da başlayıp Kayseri’de devam eden Kerem ile Aslı efsanesinin Halep’te sona erdiğine ilişkin rivayetler, 1775 Erzurum doğumlu Âşık Emrah’ın sevdiğinin peşinden Halep’e gitmesi, Divan edebiyatının büyük isimlerinden Nabî’nin birden fazla şiirinde Halep’i konu edinmesi; Türk edebiyatında Halep’in tema olarak kullanılmasının örnekleri arasında yer almaktaydı.

NASRETTİN HOCA’NIN HALEPLİ ÖZDEYİŞİ

O çok meşhur, “Halep ordaysa aşrın burada.” tabiri de kimi anlatılara göre Nasrettin Hoca’ya izafe edilmekteydi. Bu rivayete göre, adamın biri, Nasrettin Hoca’nın da bulunduğu bir ortamda, “Ben Halep’teyken şöyle uzun atlardım, altmış arşın atlardım.” diye nasıl güçlü, becerikli biri olduğunu anlatmaktaydı.

Bunu duyan Hoca, “Ya demek altmış arşın atlardın. Hadi atla da görelim.” deyince adam, “Ama ben Halep’te atlamıştım.” karşılığını vermişti. Nasrettin Hoca da bunun üzerine, “Canım, Halep ordaysa arşın burada.” diyerek adamın foyasını ortaya çıkarmıştı. İşte bu tabir, gerçekleştirilemeyecek şeyler hakkında iddialı konuşanların, sonrasında zor durumda kalışlarını anlatmak için kullanılır olmuştu.

OSMANLI’NIN TEKSTİL MERKEZLERİNDEN BİRİSİYDİ

Halep, uzunca bir dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun dokumada öne çıkan şehirlerinden birisiydi. Bu şehirde üretilen birçok kumaş tipi ve geliştirilen kıyafetler, Osmanlı toplumunun giyim kültüründe etkili olmuştu.

Bu bağlamda, âlâ sırma ve her çeşit ipekli sırmalı çarşaflar, kefiyeler (başlık), mendiller, maşlahlar (kol yerine yırtmaçları olan bir giysi), çetari (ipek ve pamuklu dokuma), canfes (ince parlak iki renkli kumaş), atlas, kutnî (pamuklu dokuma), gezi (ipekli ve eni boyu bir arşın olan kumaş), oda döşemelikleri, pamuk ve yünden elbiselikler, Acem taklidi şallar, Şam taklidi hırkalar, basma mendiller, alacalar devrin giyim trendlerini belirlemekteydi.

Ayrıca kentte; güzel mısır hasırları, kokulu kil, enfiye, sabunlar, âlâ şeker mamülleri, pastırma, tuzlu fıstık ve benzerleri de üretilmekteydi. Halep’te terzilik, saraçlık, kuyumculuk, marangozluk, taşçılık, sabunculuk, nişastacılık, kasaplık, bakkallık, debbağlık, kalaycılık ve bakırcılık gibi iş ve zanaatlar gelişmiş durumdaydı.

“HALEP’İN MAHALLELERİNDEN OLAN MARDİN VE URFA”

Osmanlı asırlarında, ülkenin imparatorlukla özdeşleşmiş büyük şehirlerinden birisi de Halep’ti. İbadethanelerinden mimarisine, sosyal yapısından sanat çeşitliliklerine kadar ortalama bir Osmanlı şehri özellikleri taşıyan Halep, aynı zamanda çevresindeki şehirlerin kendisine bağlı olduğu güçlü bir idari merkezdi.

Birçok Osmanlı dönemi vesikasında, Halep Sancağı idaresi altındaki yerler sayılırken, “Sancağa bağlı Maraş ve Urfa mahalleleri” şeklinde tabirler kullanılmaktaydı.

- Doç. Dr. Fulya Düvenci Karakoç, “19. Yüzyıl Sonunda Halep’te İngiliz Belgelerine Göre Toplum”, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Y. 14, S. 24, 2013