Kökenleri Viking, tarihleri enteresan
Vakanüvis
Günlerdir Finlandiya ve İsveç’e dair haber bombardımanı altındayız.
Bu medyatik bombardımanın en büyük sebebi ise söz konusu iki ülkenin NATO'ya giriş vizesinin Türkiye’nin elinde olması elbette.
Güncel bilgiler hemen hepimizin malumu. O halde biraz da maziye bakalım, hassaten de İsveç’in mazisine.
Vikingler az daha Müslüman olacaktı
On bir milyonluk nüfusu olan İsveç’in başkenti Stokholm ile büyük şehirleri Göteborg ve Malmö’ye futbol maçları ve Eurovision yarışmalarından aşinayız. İsveç; İskandinav Yarımadası'nda etrafını saran diğer ülkeler Norveç, Finlandiya ve Danimarka gibi aslında bir Viking ülkesi. Biraz Rus, biraz Germen karışımından oluşan kuzey ülkeleri insanları arasında, bugünkü İsveçlilerin ataları olan topluluklar, 8'inci yüzyıldan itibaren belirgin bir biçimde tarih sahnesinde yer almışlardı.
İskandinav mitolojisine bağlı, dolayısıyla da putperest bir topluluk olan Vikingler, kuzeyden, Rusya tarafından kopup gelen halklarla birlikte bugünkü Norveç, Finlandiya, Danimarka ve İsveç coğrafyasında tutunmuşlardı. Bu dönemin İsveç krallarından birisi olan Oleg, kendisine ve halkına yeni bir din seçmek istediğinde Roma Katolikliği, Rum Ortodoksluğu, Yahudilik ve İslam’ın arasından birini seçmek için dört dinin temsilcisini yanına çağırmıştı. Muhataplarına sırasıyla “Devam et, tartış. Beni dönüştür.” diyen Oleg, İslamiyet’i anlatan temsilciyi can kulağıyla dinlemişti.
Kral, tam İslam’da karar kılmak üzereydi ki, içkiyi bırakması gerektiğini öğrenince Müslüman temsilciye “Tamam, çık” demiş ve Rum Ortodoks Hristiyanlığı seçmişti. Oleg ayrıca, Pagan dönemden kalan kimi adetlerini sürdürmek konusunda da “pazarlık etmiş”, Ortodoks temsilci de bu isteği kabul etmişti.
Böylece Vikingler, Ortodoks Hristiyanlığın kurallarını 8’inci yüzyıldan 12’nci yüzyıla kadar tedrici bir biçimde benimsemişlerdi. İsveç, ilerleyen yıllarda Hristiyanlık’ta tutucu bir tutum sergilemişti. Öyle ki, Orta Çağda çıkartılan bazı kanunlarla başka tanrılara tapmak yasaklanmış, bu yasak 19’uncu yüzyıla kadar devam etmişti.
Ayasofya Camii’nde İsveçlilerin yazıtları vardı
Kuzeyden, aşağıya ve doğuya doğru seferler yapan Vikingler, biraz yağmacı, biraz paralı asker, biraz da tüccardı. Bu topluluk; batıya, güneye ve güney doğuya doğru seferler düzenliyorlardı. İngiltere, Hollanda, Almanya, İspanya, Bizans (İstanbul) ve hattaBağdat Vikinglerin rotasındaydı. Sık sık İstanbul’a yönelik seferler düzenleyen Vikinglerin bu saldırılarından bunalan Bizans imparatorları, sonunda bu saldırgan kavimle anlaşma yoluna gitmişlerdi.
Anlaşmadan sonra Vikingler Bizans için savaşan paralı askerler olmuşlar, ayrıca imparatorların yakın korumalığını üstlenmişlerdi. Vikinglerden oluşan Vareng Muhafızları; İstanbul günlerinin bir hatırası olarak Ayasofya’ya eski dönem İskandinav alfabesi olan “runik” karakterlerle yazılmış iki yazıt koymuşlardı. Bu yazıtların, İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilen Ayasofya’daki Bizans fresklerine yapıldığı gibi sıvayla kapatıldığı tahmin ediliyor.
İsveç, Dublin ve Viking York’ta para birimi dinardı
Vikingler daha sonraki asırlarda yağmacılıklarının yanı sıra ticaretle de ilgilenmişler, özellikle de Abbasiler devrinde Arap bölgesinde varlık göstererek Müslümanlarla temasa geçmişlerdi. Harun el-Reşid’in döneminde iki topluluk arasındaki ekonomik etkileşim iyice artmıştı. O kadar ki, bugünkü İsveç bölgesi, İrlanda Dublin ve İngiltere York’ta (Viking York) Abbasilerin dirhemi kullanılmaktaydı. İslamiyet’in batıda ilerlediği asırlarda İspanya (Endülüs) coğrafyasına da akınlar düzenleyen Vikingler, sultanların direnciyle karşılaşınca geri adım atmışlardı.
Milyonlarca Katolik, İsveçliler tarafından öldürüldü
Avrupa devletleri, 15’inci yüzyılda kanlı bir mezhep savaşına girişmişlerdi. Tarihe “30 Yıl Savaşları” diye geçen çatışmalarda kimi tarihçilere göre 4, kimi tarihçilere göre ise 10 milyon civarında insan hayatını kaybetmişti. İşte bu savaşlarda İsveç Kralı II. Gustaf Adolf, kendisini Protestanlığın temsilcisi olarak kabul ettirebilmek için çok agresif bir politika izlemişti.Kutsal Roma Cermen birliklerine karşı amansız saldırılar düzenleyen Adolf, milyonlarca Katoliğin ölümüne yol açmış, doğal olarak yine milyonlarca Protestan da bu savaşlarda hayatını kaybetmişti.
Bu saldırgan tutumun sonucunda İsveç, 17’nci yüzyılın ortalarında Avrupa’da yüzölçümü bakımından Rusya ve İspanya'nın ardından üçüncü büyük ülke konumuna gelmişti. Ancak 1709’da gerçekleşen Poltava Muharebesi’nde Ruslar karşısında ağır bir yenilgi alan İsveç, süreç içerisinde giderek küçülmüş ve bugünkü sınırlarına gerilemişti. Örneğin bugünkü Finlandiya, uzun asırlar İsveç’in bir parçasıydı, sonra Rusların eline geçmiş, bilahare de Finlandiya ortaya çıkmıştı. Aynı şekilde daha önce İsveç’e ait olan Norveç bölgesi de böylesi bir süreçten geçmişti.
“Çakma Tarafsız” İsveç
İsveç’in son yüzyılda öne çıkan bir özelliği de “tarafsız” oluşu. Ancak bu tarafsızlık, hem Birinci hem de İkinci Dünya Savaşları sırasında sık sık ihlal edilmişti. Özellikle II. Dünya Savaşı sırasında iki bloğa da bağlı olmadığını deklare eden İsveç, buna rağmen savaş süresince Nazilere çelik ve makine satmıştı.
Savaşın bitimine doğru bu defa galiplerden yana tutum sergileyen İsveç, o yıllardan itibaren kendisini “dünyanın en barışçıl ülkesi” gibi pazarlamayı hedefleyen PR çalışmaları yürüttü. Batı entelijansiyası üzerinde büyük etkisi olan, kuruluş ve kişi fonlamalarıyla bu etkisini kalıcı hale getiren İsveç, “yatırımlarının” karşılığı fazlasıyla almakta. Son olarak the Economist Intelligence Unit, İsveç’in 167 ülke içinde “en demokratik ülke” olduğunu ilan etmişti.
- Jan Keulen, "Vikingler ve Abbasiler: “Ayrı ama Birbirine Bağlı Dünyalar", middleeasteye.net, 8 Haziran 2015
- Cem Nizamoğlu, Sairah Yassir, "İki Medeniyetin Hikâyesi: Viking ve Müslüman Medeniyeti", muslimheritage.com, 16 Şubat 2016
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış