Bu yazı, kısıtlamalardan şikayet edenlere gelsin...
Vakanüvis
Dünya pandemiyle yatıp kalkıyor. Toplumlar tedirgin, devletler teyakkuzda. Kamu otoriteleri, salgını en az hasarla atlatabilmek için peşpeşe yeni kararlar alıyor, genelgeler yayınlıyorlar.
Elbette geçmişte de salgınlar yaşanmıştı ve o zamanlarda da pek çok genelge yayınlanmıştı. Fransa’da, 1600’lerden bir genelge ise salgınlarda yönetimlerin bazen ne kadar katı kurallar getirebileceğini gösteriyor.
DIŞARI ÇIKMA, YOKSA ÖLDÜRÜLÜRSÜN
Ünlü Fransız felsefeci Michel Foucault’un “Hapishanenin Doğuşu” isimli kitabına aldığı, veba salgını dönemine ait bir yönetmeliğin hükümleri “evden izinsiz çıkanları öldürmek” veya “insanları, kapıları dışarıdan kilitlenmiş evlere kapatmak” gibi maddeler içeriyor. Foucault, Fransa’nın Vincennes kentinde, 1691 yılında yayınlanan talimatnamede önceliğin “katı bir mekânsal çerçeveleme” olduğunu belirtiyor:
“Kentin ve ‘mücavir alanın’ kapatılması, buradan dışarı çıkmanın yasaklanması - aksine davranışlar ölümle cezalandırılır -, başıboş hayvanların hepsinin öldürülmesi; kentin, herbirinin başına yetkili bir eminin getirildiği mahallelere bölünmesi. Her cadde bir temsilcinin yönetimine verilmektedir; o da burayı gözetim altında tutmaktadır; eğer buradan ayrılırsa öldürülür. Belirtilen günde herkesin evine kapanması emredilmektedir, evden çıkmak ölümle yasaklanmıştır.”
İNSANLAR EVLERİNE KİLİTLENİYORDU
Talimatnamede, temsilcinin herkesin kapısını bizzat dışarıdan kapatmakla görevli olduğu, sonra da anahtarları mahalle eminine teslim etmesi gerektiği, eminin de bu anahtarları karantina bitene kadar muhafaza etmek zorunda olduğu belirtiliyor. Yönetmelikte daha sonra şu hükümler yer alıyor:
“Her aile erzak yığmış olmalıdır; ancak şarap ve ekmek için caddede ve evlerin arasında küçük tahta kanallar yapılmıştır, bunlar mal sağlayıcılarla halk arasında iletişim olmadan, herkesin ihtiyacının karşılamasını sağlamaktadırlar; et, balık ve otlar için kaldıraçlar ve sepetler kullanılmaktadır. Eğer evden mutlaka çıkmak gerekirse, bu sırayla yapılacak ve insanlar her tür karşılaşmadan kaçınacaklardır. Sokakta yalnızca eminler, temsilciler, muhafız askerleri ve ölüm olduğunda da ‘kargalar’ (ölü gömücüler) dolaşacaklardır. Bu ‘kargalar’, hastaları taşıyan, ölüleri gömen, en adi ve iğrenç işleri yapan yoksul kişilerdir.”
HER GÜN EVLERİNİN CAMINA ÇIKIP “BURADAYIM” DİYORLARDI
Veba salgını sırasında alınan bu önlemlerle şehrin “parçalara bölünmüş, hareketsiz, donmuş bir mekân” dönüştüğünü anlatan Foucault, “Herkesi kendi yerine istiflenmiştir. Eğer yerinden ayrılırsa hayatından olur; ya salgın hastalığa tutularak ya da cezalandırılarak.” diye yazıyor. Talimatname hükümleri Foucault’un anlatımıyla şöyle ilerliyor:
“Teftiş süreklidir. Bakışlar her yerde uyanıktır: İyi subayların ve varlıklı kişilerin komutasındaki büyücek bir milis birliği kapılarda, belediye konağında ve bütün mahallelerde fazla aceleci olmayan halkı itaatkâr kılmak ve yöneticilerin otoritelerini daha mutlak hale getirmek ve aynı zamanda her tür düzensizliği, hırsızlığı ve yağmayı gözetim altında tutmak üzere muhafız birlikleri vardır. Kapılarda, gözetim yerlerinde, her caddenin bitiminde devriyeler bulunmaktadır. Emin hergün, kendi görev alanı olan mahalleyi ziyaret etmekte, temsilcilerin görevlerini yapıp yapmadıklarını, halkın onlardan yakınıp yakınmadığını denetlemektedir; halk, temsilcilerin eylemlerini gözetim altında tutmaktadır. Temsilci de her gün sorumluluğu altındaki caddeyi gözden geçirmekte; her evin önünde durmakta; herkesi pencerelere çıkartmakta (avluya bakan tarafta oturanlar cadde tarafında, yalnızca onların kendilerini gösterebilecekleri birer pencere edinmek zorundadırlar); herkesi adıyla çağırmakta; herkesten durumları hakkında teker teker bilgi almaktadır; halk bu sorulara doğru cevap vermek zorundadır; yoksa hayatlarını kaybederler; eğer birisi pencereye çıkmazsa, temsilci bunun nedenini sormak zorundadır, bu yolla ölülerin ve hastaların saklanıp saklanmadıklarını kolayca keşfedecek. Herkes kendi kafesine kapatılmış, kendi penceresinde, adı okunduğunda cevap vermekte ve istenildiğinde kendini göstermektedir, bu canlıların ve ölülerin büyük teftişidir.”
ÇOK KAPSAMLI BİR KAYIT SİSTEMİ VARDI
Bu gözetim altında tutma, sürekli ve çok detaylı hazırlanmış bir kayıt sisteminden destek almaktaydı:
“Temsilcilerin eminlere, eminlerin belediye meclisi üyeleri veya başkanına verdikleri raporlar. ‘Kilit altına alma’nın başlangıcında, kentte bulunan tüm halkın rolleri belirlenmektedir. Hiç kimseyi dışarıda bırakmayacak bir şekilde, ad, yaş, cinsiyetleri buraya yazılmaktadır. Bunun bir öreği mahalle eminine, bir diğeri de gündelik çağrıları yapabilmesi için temsilciye verilmektedir. Ziyaretler esnasında gözlenen herşey - ölümler, hastalıklar, talepler, düzensizlikler - not edilip eminlere ve yöneticilere aktarılmaktadır. Bunlar tıbbi tedavilere el koymuşlardır, sorumlu bir hekim atamışlardır; bu hekimlerden başka ‘yargıçların emirlerine rağmen salgına yakalanan hastaların saklanmalarını ve tedavilerini önlemek üzere’ yazılı bir pusula almayan hiçbir hekimin tedavi etme, eczacının ilaç hazırlama, günah çıkartıcının hasta ziyaret hakkı yoktur. Hastalığın kaydı sürekli ve merkezi olmak zorundadır.”
FOUCAULT: VEBAYA DÜZENLE KARŞILIK VERMEK
Michel Foucault, bütün bu önlemleri değerlendirmesini şöyle tamamlıyor:
“Bireylerin sabit bir yere kapatılmaları, en küçük hareketlerin bile denetlendiği, bütün olayların kaydedildiği, kesintisiz bir yazı faaliyetinin merkez ile çevreyi birbirlerine bağladığı, iktidarın hiyerarşik ve sürekli bir biçimine göre, hiçbir paylaşım olmadan icra edildiği, her bireyin sürekli olarak saptandığı, incelendiği ve canlılar, hastalar ve ölüler olarak dağıtıma tâbi tutulduğu bu kapalı, parçalara ayrılmış ve her noktası itibariyle gözetim altında olan mekânda, bütün bu unsurlar bütüncül bir disiplinsel düzeneğin modelini meydana, getirmektedirler. Vebaya düzenle karşılık verilmektedir; bu düzenin işlevi, bütün karışıklıkları ortadan kaldırmaktır.”
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış