Vakanüvis, Osmanlı'daki Ramazan Tenbihnameleri'ni kaleme aldı
Haber Merkezi

Ramazan Tenbihnâmeleri

Vakanüvis

Ramazan, Müslüman toplumlarda uzun asırlar boyunca günlük hayattaki çok derin etkileriyle yer alırdı.

Bu toplumlar içinde Müslüman Türklerin yaşadığı bölgelerde, hassaten Osmanlı coğrafyasında ama en çok da başkent İstanbul’da ise Ramazan için adeta “seferberlik” ilan edilirdi.

Toplum, bu ayda ibadet pratiklerini en yoğun biçimde yaşarken, devlet de kamusal otoritesini kullanarak ruhuna, usulüne uygun bir Ramazan geçirilmesi için gereken hemen her şeyi düzenlerdi.

Devlet, bir yandan 'Batılılaşıyor', bir yandan da dejenerasyondan çekiniyordu

Osmanlı’da “devlet aklı”, Ramazan’ı kişisel bir inanç uygulaması olarak görmezdi. Ramazan, ortaya çıkan çok farklı tezahürleri dolayısıyla yalnızca oruç, teravih, Kur’ân ve benzerlerinden ibaret bir ibadet ayı, bunun sonucunda da yalnızca “kişiyle Allah arasında özel ilişkiler demeti”nden ibaret muayyen zaman dilimi olarak değerlendirilmezdi.

Bu nedenle de devlet; Ramazan’la doğrudan ilgileniyor, toplum düzenini temin ve devamı doğrultusunda ibadet hayatı için uygun ortamı gerçekleştirebilmek amacıyla birçok kural getirir, düzenleme yapardı.

Ramazan Tenbihnâmeleri’nin klasik devirlerde çok sıklıkla görülmemesi, o devirlerde dinî kuralların, pratiklerin, törenlerin, hayatın içine tam anlamıyla nüfuz edişiyle alakalıydı. Ne zaman ki Batılılaşma hareketleri hız kazandı, o vakit devlet, toplum içinde Ramazan ayının dinî atmosferine, mehabetine aykırı gelebilecek muhtemel tutumları frenlemek istemişti.

Tenbihnâmelerin Tanzimat döneminde yoğunlaşması bundan dolayıydı.

Vakanüvis, Osmanlı'daki Ramazan Tenbihnameleri'ni kaleme aldı

Evler mamur ve temiz, kılık kıyafetler düzgün olmalı

Bu aydaki düzenlemeleri içeren Ramazan Tenbihnâmeleri, önemleri dolayısıyla “Takvim-i Vekayi”nin (Resmi Gazete) “Varaka-i Mahsûsalar” bölümünde yayınlanmaktaydı.

Bu belgeler, Osmanlı başkentinde, Ramazan ayıyla birlikte, toplumun farklı yönlerine ışık tutmaktaydı. Serasker Hüsrev Paşa’nın İstanbul Kadısı’na hitaben kaleme aldığı 1834 Ramazan Tenbihnâmesi’nde şu hususlar ilgililerine talimatlandırılmıştı:

"Ramazan içerisinde Padişah II. Mahmud, namaz kılmak üzere zaman zaman bazı camilere gidecektir. Bununla ilgili tedbirlerin alınması, halkın buna uygun ikaz edilmesi.

Ramazan ayı boyunca kıyafetlerle ilgili genel esaslara uyulmalı, konak, ev dükkanların dış yüzleriyle önlerinin temizliğine azamî titizlik gösterilmeli.

Bu konular; mahalle imamları ve muhtarlar tarafından halka, Hancılar Kethüdası tarafından da hanlarda kalanlara eksiksiz olarak duyurulacak, Seraskerlik’ce de takibi titizlikle gerçekleştirilecektir.”

Bu Tenbihnâmeyle ilgili olarak daha sonra hazırlanan resmi bir evrakta; Padişah’ın Ramazan’da asker ve sivillerin durumlarını doğrudan görmek ve muhtaçlara yardım dağıtmak amacıyla sık sık tebdil-i kıyafetle dolaştığı, tedbirlerin eksiksiz uygulandığını görmekten memnuniyet duyduğu ifade edilmişti.

Vakanüvis, Osmanlı'daki Ramazan Tenbihnameleri'ni kaleme aldı

Teravihe devam edilmesi

Tanzimat’ın ilan edilmesinden hemen sonra, 5 Kasım 1839 tarihinde yayınlanan Ramazan Tenbihnâmesi’nde de yine Ramazan ayına ilişkin ilginç detaylar yer alırken, iki gün önce yayınlanmış Tanzimat Fermanı’ndan da izler taşımaktaydı.

Vakanüvis, Osmanlı'daki Ramazan Tenbihnameleri'ni kaleme aldı

Buna göre; “Padişah’ın, herkesin, refah ve istirahat ve huzur ve emniyeti için emirlerinin yerine getirildiği, her ne kadar içinde bulunulan dönemde herkesin üzerine düşen görevi iyice bildiğine inanılmaktaysa da insanların hepsinin aynı olamayacağından hareketle manevî ve maddî sıkıntılarla karşılaşılmaması maksadıyla bazı konuların hatırlatılmasının uygun olacağı” belirtilerek, şu hususlar dile getiriliyordu:

"Görevi olanlar hariç, herkes yatsı ezanı okunduğunda camiye giderek teravih namazını kılacaktır. Cemaatin namazda bulunduğu esnada berber, tütüncü ve benzeri dükkânlarda oturanlar ‘te’dîb ve tekdir’ olunacaklardır.

Cemaati kalabalık olan diğer camilerle birlikte Bayezid Camii avlusu ve Çarşı’da bulunan hanımların rahatsız edilmemesinin temini. Kadınların da uygun olmayan kıyafetlerle sokağa çıkmak gibi yakışıksız tavırlardan kaçınmaları.

Herkesin, her zaman, Allah’ın emirlerine karşı gelmekten, Padişah’ın rızasına uymayan davranışlarda bulunmaktan sakınması.

Bazı kendüyi bilmez ve maazallahü Teâlâ helal ve haramı fark ve derk etmez makûleleri evkât-ı sâirede (diğer vakitlerde) bile dinen memnû olan muharremâta (yasaklanan şeyler) dair uygunsuzluğu mütecâsir olur (cüret eden) ve sekr (sarhoş) halinde bulunur ve görülür ise derhal hakkından terettüp eden (karşılık gelen) te’dîbât-ı şedide (ağır cezalar) icra olunacağı vazıhtır."

Vakanüvis, Osmanlı'daki Ramazan Tenbihnameleri'ni kaleme aldı

Tenbihnâmede, oruç tutma ile vakit namazlarına dair herhangi bir ifadenin yer almaması ise aksi bir durum düşünülmeyeceğinden kaynaklanmaktaydı. Ancak Tanzimat’ı takip eden yıllar içinde bu konularda da aksaklıklar görülmeye başlanacağından, sonraki Tenbihnâmeler’de “oruç yenmemesi” ve “vakit namazlarına devam edilmesi” ikazları da yer alır olmuştu.

Nitekim, 1843 Ramazan’ı için hazırlanan Tenbihnâme’de duyurulması gereken hususlar arasında beş vakit namazda cemaate devam konusunun “sünnet-i müekkede” olduğuna dikkat çekilerek, Ramazan’da ise bu gerekliliğe daha da dikkat edilerek herkesin camilere gitmesinin özellikle gerektiği vurgulanmıştı.

Metinde ayrıca; bazı kişilerin davranışlarına yeterince dikkat etmedikleri, kadınların çarşı ve pazarlarda dinen yasaklanmış, sakıncası aklen de açık olan kıyafet ve tutumlarda bulunmamalarının gerektiğine de işaret edilmişti.

Padişah memurların bu durumları aralıksız takip edip, gerekenlere sırasıyla “tenbih, te’kîd, men ve tahzîr” (ikaz, tekrarlama, engel ve sakındırma) uygulamalarını istiyordu. Belgenin bütünlüğü içerisinde ayrıca, camiler çevresinde kadın erkek ilişkilerine dikkat çekilerek, vaaz dinlemek amacıyla kadın erkek yakın oturulmaması gereği de hatırlatılıyordu.

Kadınlar ince yaşmak giymesin, akşam ezanından sonra eve gitsin

Ramazan Tenbihnâmesi’nde yer alan diğer bazı hükümler de şöyleydi:

“Kadınlar ince yaşmak kullanmayacak, arabalarının yanında genç ve süslü arabacı ve seyisler götürmeyeceklerdir.

Erkekler, kadınların toplandıkları mahâl ve dükkânlarda oturmaktan şiddetle kaçınacaklardır. Kadınlar da zaruret olmadıkça dükkanlarda oturmayacaklardır.

Kumar oynamak her zaman Şer’an ve kanunen yasak olduğu halde, bazı kahvehane ve diğer yerlerde oynayanlar görülürse derhal cezalandırılacaktır.

Seyir, tenezzüh yerlerinde (piknik alanı) kadın erkek karışık oturulmayacaktır. Kadın ve erkeklere her bir seyir yeri için ayrı ayrı günler tahsis edilmiştir. Bu hususa dikkat edilecek, davranışlar terbiye hudutları içerisinde olacaktır.

Kadınlar saat 11’den (akşam ezanından bir saat önce) sonra dışarıda kalmayıp evlerine döneceklerdir.”

Yıllar ilerledikçe oruç tutmayla ilgili ikazların arttığı da görülmekteydi. 1850 Ramazanı (11 Temmuz - 9 Ağustos) için yayınlanan Tenbihnâme’de; dine, edebe ve iffete uymayan davranışlardan uzak durulması ikaz edildikten sonra oruçlara hassaten dikkat edilmesi vurgulanmıştı.

Tenbihnâme’de ayrıca, hanımlardan arabalı olanların seyisleri, arabaların yanlarında değil, önlerinde bulunmaları, Müslümanların haricindekilerin gündüzleri umumî yerlerde açıkta yemek yememeleri, su ve sigara içmememeleri dile getirilmişti. Bu son hükümle ilgili, “Milel-i sâirenin (diğer milletlerden kişilerin) Ramazanda yiyip içip, çubuk tüttürmeleri hem bir riâyetsizlik ve hem de ekseriyâ arbedeyi mûcib (tartışmaya, çatışmaya sebep) olduğu”na da dikkat çekilmişti.

Gece sokağa fenersiz çıkılmasın, tiyatrolar edebiyle izlensin

Oruçla ilgili uyarılar, on yıl sonraki bir düzenlemede de artarak devam etmişti. Herkesin, camilerde ve diğer yerlerde vakit geçirmekte serbest olmakla birlikte, gün boyu Çarşı içinde, Sultan Bayezid ve Şehzadebaşı’na doğru yol üzerindeki dükkanlarda ve özellikle buralardaki kahvehanelerle çaycı dükkanlarında oturulması yasaklanmıştı.

1850 tarihli bu Tenbihnâme’yle Sultan Ahmed ile Şehzade ve Lâleli Camilerinin kadınların namaz kılmalarına ve vaaz dinlemelerine ayrıldığı da dile getirilmişti.

“Bu camilere namaz vakitleri dışında ve cami hademeleri haricinde erkekler girmeyeceklerdir.

-Geceleri kimse fenersiz sokağa çıkmayacaktır.

-Saz ve hayal (gösteri, tiyatro) olan yerlerde herkes ırz ve edebiyle oturacak, her zaman yasak olan kumarı oynayanlar ve mahalle aralarında huzuru bozanlar cezalandırılacaktır.

Geçerli mazereti olmayan herkes oruç tutacak, mazeretliler de genel yerlerde oruçsuz olduklarını gösterirlerse, derhal cezalandırılacaktır. - Evlerin önleri ve sokakların temizliğine dikkat edilecektir.

Fişenk atmak ve mehtap (maytap) yakmak gibi halkı rahatsız edip, huzuru bozan davranışlardan herkes sakınacaktır.

İlgili memurlar bu Tenbihnâme hükümlerinin uygulanmasına dikkat ve itina göstereceklerdir.”

- Prof. Dr. Nesimi Yazıcı, “Ramazan Tenbihnâmeleri”, Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. XLVI, Sayı II, Yıl 2005

Vakanüvis, Osmanlı'daki Ramazan Tenbihnameleri'ni kaleme aldı