Bu yazı maddi sıkıntıdaki bekarlar için gelsin
“Düğün külfeti” bir zamanlar kanunla yasaktı
Vakanüvis
Türkiye, pandemide normalleşme sinyalleri verirken, yaz aylarıyla birlikte düğün mevsimi de başlayacak. Gösterişli, masraflı düğünler ise hemen her dönem özellikle dar gelirli damat adaylarının, “erkek tarafı”nın korkulu rüyası oldu, oluyor. Oysa bir zamanlar masraflı düğün yapılmasını önlemek için kanun çıkartılmıştı. “Men-i İsrafat Kanunu”, CHP’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği 1968 yılına kadar yürürlükte kalmıştı.
BEL BÜKEN DÜĞÜNLER OSMANLI’NIN DA GÜNDEMİNDEYDİ
Türk toplumunun en geleneksel hallerinden birisi hiç şüphesiz gösterişli düğünler. Çok uzun asırlar boyunca Türk toplum yapısı pek çok değişim geçirse de “düğün formatı” fazla değişmedi. “Şan olsun”, “Etraf ne der?”, “Kız tarafı istiyor”, “Başlık parası şartı” gibi yaklaşımlar, özellikle dar gelirli damat adayları ve ailelerini sıkınıtya soktu. Bu toplumsal problem halen de devam etmekte.
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Dr. Feyza Kurnaz Şahin, bu konuya eğilen akademsiyenlerden birisi. Şahin’in “İlk TBMM’nin Tasarruf Tedbirlerine Bir Örnek: Düğünlerde Men-i İsrâfat Kanunu” başlıklı makalesinde, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de sorunun varlığına dikkat çekilerek, padişahların israfla ilgili fermanlar yayınladığı anlatılıyor. Bunlardan birisi, başlık paraları ile ilgili yayınlanmıştı.
Harput Sancağı’ndan İstanbul’a yazılan bir dilekçede, başlık parasının gençlerin evlenmesini zorlaştırdığı, dolayısıyla nüfus artışını da olumsuz etkilediğinden bahisle duruma vaziyet edilmesi istenmişti. Bunu üzerine Eylül 1831’de Harput’a gönderilen padişah fermanında, miktarı 800 - 1.500 kuruşu bulan “başlık parası”nın alınıp verilmesinin yasaklandığı bildirilmişti.
GENÇLER KOLAYCA EVLENEMEYİNCE FUHUŞ ARTIYOR
Mayıs 1844’te ise Padişah Abdülmecid, yayınladığı bir başka femanla hem şatafatlı düğünlerin de hem de miktarı her geçen gün artan “başlık parası”nın toplum için zararlı sonuçları ortaya çıktığı için yerel yöneticilerin konuya titizlikle eğilip fahiş harcamalara mani olmalarını istemişti. Ancak fermanlarla beklenen sonuç alınamayınca, 1872’de “İzdivâc ve Tenâküh”adıyla bir yasa çıkartılmıştı. Yasayla ilgili duyuruda, “Düğünlerde yapılan masrafların israf nedeniyle dinen de uygun olmadığı, gençlerin evlenemediği, evlenenlerin ise altından kalkamayacak derecede borca girdikleri, nüfusun azaldığı, kadın ve erkeğin meşru olmayan yollara başvurduğu, fuhuşun arttığı, bu sebeplere bağlı cinayetlerin de çoğaldığı” ifade edilmişti.
BİRİNCİ MECLİS’İN İLK KANUNLARINDAN BİRİSİ
23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi’nin öncelikle gündemine aldığı konular arasında başlık parası ve düğünlerdeki israf da vardı. Trabzon Mebusu Hüsrev Bey’in, 1 Haziran 1920 tarihinde Meclis Genel Kurulu’na sunduğu “Düğünlerde İsrâfatın Men’ine Dair” kanun teklifinin gerekçesinde şöyle deniliyordu:
“Köylümüz düğün yüzünden pek perişan oluyor. Saadet ocağı diye kurulan aile düğün isrâfatı yüzünden borç içinde kalıyor. Ailenin sonu sefalete varıyor. Köylüler, Hükümet-i Milliyemizden bu isrâfatın önüne geçecek evâmirin isdârını bekliyor. Umumi bir derd-i içtimaî olan bu hale karşı Büyük Millet Meclisinin bir karar vermesi lâzımdır. Meselâ, kına gecesi, içkili, çalgılı davetler cihaz asmak, teşhir etmek, düğün bohçaları, hediye takdimi, cihaz tedariki için mal ve mülk satmak, borç etmek araba alayları gibi isrâfatın men’i ve fukaranın rencide olmaması için vakti hali olanlara bile müsaade olunmamasını teklif eylerim.”
HÜSREV GEREDE'NİN ÖNERGESİ
Hüsrev Bey’in önergesi, birkaç cılız itiraz dışında Meclis genelinin takdir ve tasvibini kazanmıştı. Kanunun çıkmasını destekleyen isimlerden birisi olan Tunalı Hilmi Bey, Genel Kurul’da yaptığı konuşmada, özellikle “kız kaçırma” olaylarına temas ederek, “Masraflar çok olunca kız kaçırmalar arttı. Bu da evlenen gençlerin aileleri arasında husumete yol açmakta” demişti. Sayıları az olan kanuna muhalif isimlerden Siirt Mebusu Mustafa Sabri Efendi ise geleneklerin kanunla yasaklanmasının filiyatta işe yaramayacağı görüşünü dile getirmişti. Sabri Efendi, “Mesela, 25 sofra yapacak ama kontrole gelenlere ‘5 masa yaptım’ diyecektir. Keza, zenginler bu hükümleri hiç kabul etmeyecektir” ifadelerini kullanmıştı. Öneri, 25 Kasım 1920’de kabul edilerek yasalamıştı.
VALİLİK GENELGESİNDEN: GELİNE TAKI TAKMAK YASAK
Kanunun genel maddeleri, yıllar içinde yönetmeliklerle detaylandırılmıştı. Örneğin, İstanbul Valiliği tarafından 1926 yılında yayınlanan bir genelgede, düğünlerde yapılan lüzumsuz masrafların yasak olmasına rağmen şehrin birçok yerinde devam ettiğinin tespit edildiği ifade edilerek, kanunun tavizsiz uygulanması istenmişti.
Genelgede, ilgili hususlar bir kez daha hatırlatılmıştı: “Geline ait çeyiz merasimi yapılmayacak ve çeyiz verilmeyecektir. Gelin arabasını beş arabadan başka araba takip etmeyecektir. Gelin odasında askı asılması, nişan ve çevre merasimi yapılması yasaktır. Düğün için her nevi hediye götürülmesi yasaktır. Düğün bir günden fazla devam etmeyecektir. Düğün için umumi salonlarda balo, çay gibi ziyafetler verilmeyecektir. Loğusa vesilesi ile de ziyafet vermek, hediye götürmek yasaklanmıştır. Sünnet düğünü yapılamaz, yalnız aile arasında özel olarak eğlence düzenlenebilir. Sünnet çocukları mücevheratla sokaklarda gezdirilemezler.”
OTELCİLER, TERZİLER, BAKIRCILAR, KUYUMCULAR, ÇALGICILAR İSYAN ETTİ
Men-i İsrafat kanunu kararlı bir şekilde uygulanınca, toplumdaki bazı meslek kolları ise yasakların gevşetilmesi için kamuoyu oluşturmaya çalışmışlardı. Otel sahipleri, çalışanları, şoförler, terziler, çiçekçiler, pastacılar, çalgıcılar hem basından hem de siyasi ve idari kadrodan isimlere ulaşıp, uygulamaların kendilerini zor duruma soktuğunu anlatmaya başlamışlardı. Otel sahipleri, ortak verdikleri bir dilekçede, “Otellerimzide düğün yapmak yasak ama Halkevleri’nde yasak değil. Bu durum haksız rekabete yol açmakta” görüşünü dile getirmişlerdi.
CHP ANAYASA MAHKEMESİ’NE GİTTİ: KÖÇEK OYNATAMAMAK İNSAN HAKLARI İHLALİ
Düğünlerde israfın önlenmesi kanunu, hükümleri kâh gevşetilerek kâh sıkı takip edilerek yıllar içinde uygulandı. Nihayet CHP Milletvekili Reşit Ülker, Şubat 1963’te bir önerge hazırlayarak kanunun kaldırılmasını istedi. CHP Grubu ise kanunun iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını tercih etti.
CHP’nin iptal dilekçesinde, “Çeyizin eşe dosta davetlilere gösterilmesi, çeyizin açıktan nakledilmesi, damat tarafından iki kattan daha fazla elbise hediye edilmesi, düğünde bir günden fazla çalgı çaldırılması ve ziyafet verilmesi, nişan merasimi, sünnet düğünü yapılması, çevre töreni düzenlenmesi ve köçek oynatılmasının yasaklanmasının kişi hürriyetine ve mülkiyet hakkına aykırıdır” ifadelerine yer verildi.
Sonuçta bu ilginç kanun, Anayasa Mahkemesi’nin 20 Eylül 1966’da tarihli kararıyla iptal edildi. Gerekçeli kararın 8 Mayıs 1967’de Resmi Gazete’de yayınlamasının ardından Men-i İsrafat Kanunu yürürlükten kaldırılmış oldu.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış